5.Bölüm: Dük'ün Gözüne Girmek

394 33 13
                                    

Mektup, babamın benimle kişisel olarak görüşmek istediğini belirtiyordu.

Dedikoduların hızla yayılacağını biliyordum, ancak içimde bir korku vardı. Babamla konuşmak beni endişelendirmiyordu. Onun sevdiği, hoşlandığı ve istemediği her şeyi biliyordum. Babamla konuşurken itaatkâr ve uygun bir evlat olmalıydım; geçmişte yapmadığım bir evlat gibi.

Gerçek korkum ölümden kaynaklanıyordu. Babam güçlü ve işe yarar insanları severdi. Yanında tutabileceği biri olmak, bu dünyada kalmanın anahtarıydı. Masum ve sevimli bir çocuk olarak kabul edilmem, onun gözünde yeterli değildi. İşe yarar ve koltuğunu koruyabilecek bir evlat olmalıydım.

⁎̩͙ ⁑̩͙̩͙ ⁂̩̩͙͙     ⁂̩̩͙͙ ⁑̩͙̩͙ ⁎̩͙

Giydiğim elbise, babamın zevkine uygun olmalıydı. Koyu kırmızı tonlarında, mat renklerle süslenmiş, mücevherlerle bezeli bir elbise seçtim. Elbise, kan kırmızı rengindeydi ve bu, midemde bir bulantı yarattı. Kendimi adeta bir kurban gibi hissettim.

Saçlarımı topuz yaptırdım ve aynaya baktım. Yüzümdeki soğuk ifadeyi gözlemledim. Tek kelimeyle tarif edilebilecek bir ifade vardı: soğuk. Ancak, arka planda belirsiz bir güç hissi de vardı.

⁎̩͙ ⁑̩͙̩͙ ⁂̩̩͙͙     ⁂̩̩͙͙ ⁑̩͙̩͙ ⁎̩͙

Babamla uzun zamandır konuşmadığımızdan, bu görüşmeye hazırlık sürecinde korkmamak bir yalan olurdu. Kendimi, bana bıçak uzatmış ve beni sürgüne göndermeyi isteyen adamla görüşmeye gidiyordum. Eğer başarılı olursam, belki yıllarca onun kölesi olacaktım.

Süslü bir at arabasına bindim ve ana malikaneye doğru yola çıktık. Ana malikane oldukça yakındı. At arabası durduğunda, kendim indim. Yardım almak yerine, kendi başıma inmek istedim.

Şamdanlıklarla süslenmiş koridorda yürüdüm. Ay ışığı koridoru aydınlatıyor, güzellik katıyordu. Ancak bu güzellik, ikizimin cesedinin bu koridorlarda taşınmış olması gerçeğini gölgede bırakıyordu.

Büyük, altın kaplamalı kapıya geldiğimde, burasının yemek odası olduğunu fark ettim. Muhtemelen yemek sırasında konuşacaktık. Daha sıcak bir ortam, belki daha kolay geçerdi. Ancak babamla aynı ortamda bulunmak, midemde bir bulantı yaratıyordu.

Nefesimi derin bir şekilde verip kapıyı açtım. Karşımda, beyaz saçlı ve kırmızı gözleriyle bana bakan bir adam vardı. Siyah bir takım giymiş, her zamanki gibi soğuk ve ulaşılmaz görünüyordu. Bakışları, iğrenç bir böcek gibi bana bakıyordu ve bu sinirimi daha da artırıyordu.

"Sevgili babacığım, Fónce Dük'ünü saygı ve sevgiyle selamlıyorum." Yüzündeki ifade soğuktu. Küçümseyici bakışları ve alaycı bir sırıtışı vardı.

"Vay vay... Görüyorum ki işime yaramayan kızım biraz görgü kurallarını öğrenmiş. Konuşabiliyor musun, yoksa ben mi yaşlanıp kafadan kuruyoru?" Babamın sesi alaycıydı.

"Asil Fónce Dükalığını ve Dük'ünü gururlandırmak için her gün özenle çalışıyorum, babacığım."

Babamın yüzündeki sırıtış kayboldu. "Otur." Masayı işaret etti ve ben de dediği gibi oturdum. Uzun dakikalar boyunca konuşmaya başlamadan önce beni süzdü.

"Gelelim ana konuya... Değerli Ave'im için seçtiğim hizmetçiyi kovmuş, kendi kendine işler yaparak Fónce'un adını kirletti. Duyduğuma göre, adımızı da lekelemişsin. Ne yaptın, çocuk?"

Babamın gözlerindeki acımasızlık, geçmişteki tüm dehşeti gözlerimin önüne getiriyordu. O kadar korkunç bakıyordu ki, kalbimi durduracak kadar etkileyiciydi.

"Bir suçum yok."

Eli masayı sertçe vurdu ve şarap masa örtüsünden yere aktı. Kanımın da o şarap gibi dökülüp dökülmeyeceğini düşündüm.

"Nasıl bir suçun yok? Mantıklı bir açıklama yap," dedi, sesi soğuk ve sinirliydi. Gardımı düşürememeliydim.

"İlk olarak o hizmetçi adımıza hakaret etti." Ağzımı bir mendille sildim, korkmuyor gibi davranarak gözlerinin içine baktım.

"Devam et." Babamın ilgisi çekilmiş gibi görünüyordu. Ellerini birbirine geçirdi ve sırtını sandalyeye yasladı. Beni dikkatle izliyordu.

"Birkaç aydır Fónce askerlerini eğitiyordum. Askerlerimizin yetenekleri ve savaşma biçimleri oldukça kötüydü..." Yavaşça onun yüzüne baktım. "Bu yüzden onları ben eğittim. Ancak hizmetçi, bu işi aptalca buldu ve askerlerin işe yaramadığını söyledi." Onun kanına girmeye çalıştım. Hafifçe, sahte bir ton ekledim. "Sen dememiş miydin, babacığım? Fónce’a ait her şeye edilen bir laf sana edilmiştir. O askerler umurumda değil. Ancak bir Fónce çocuğuna böyle davranması haksızlık değil mi? Köpekler yerini bilmeli. Ona verdiğimiz tasmayı..." Parmağımı boynumda gezdirdim. "Hiçe saydı." Gözlerimi tehlikeli bir şekilde daraltarak onu süzdüm.

"Köpekler tasmasını çıkarırsa, efendisini yer."

Babam bir süre sessiz kaldı, gözleriyle beni süzdü. Ne düşüneceğini hesaplıyordu. En kötüsüne hazırlıklıydım. "Tamam. O aptal kadının cezası verilecek. Kimse benim olana karşı çıkamaz. O cezalandırılacak."

Gözleri bana döndü. Yüzünde ne sevgi ne de gurur vardı. Sadece kana susamışlık görüyordum.

"Ah tatlı Ave'im... Görüyorum ki aptal beyninden az da olsa kurtulmayı başarmışsın. Senin gibi bir kız nasıl oldu da bu kadar etkili oldu, hâlâ anlayamıyorum." Beni küçümsüyor ve bilerek bu sesle konuşuyordu. "Eğer işime yararsan seni daha çok düşünebilirim. Aile Yemeği’ne davet edeyim ve kanıtlayacak fırsat vereyim."

Bu adam, beni sadece vahşetle kabul edecekti. Onun istediği kaosu ve vahşeti gözlerimin önüne serdiğimde, beni seçecekti.

"Şimdi bu hizmetçiye nasıl bir ceza vermek istersin? Bu hakkı sana tanıyorum, sevgili kızım."

Bir süre sessizce durdum. Şu an, istemeyerek bir karar verecek olsam da, ileride, bu adamın gölgesinde durdukça ona benzeyecek, bu kararları alırken tereddüt etmeyecektim.

Beni en çok korkutan şeylerden biri de buydu.

"İşkence, babacığım. O pisliği direkt öldürürsek içimdeki nefreti tam olarak dışa çıkaramam." Ellerimi göğsüme koyup, sahte bir üzgünlükle bakarken gülümsedim. "Dişlerini ve tırnaklarını söksek fena olmaz."

Babamın odadaki karga kahkahası yankılandı. Gözlerinde tamamen zevk ve vahşet görüyordum.

"Evet, harika. Harika." Sanki kendi kendine konuşuyormuş gibi görünüyordu. Masaya dökülen şaraba bakarak kendi kendine güldü. Artık gitme vaktim gelmişti.

Yemek odasından çıkar çıkmaz koridorda yürümeye başladım. Hâlâ o korkunç kahkahayı duyabiliyor, damarlarımda ve kemiklerimde karanlık bir his hissedebiliyordum.

Tek yapmam gereken babamın gözüne girmekti. Ardından Aile Yemeği’ne katılıp herkese burada olduğumu gösterecektim. Bunu yapabilirdim. Yapmalıydım. Zorunluydum.

Eğer benden kan ve vahşet istiyorsa, ona verecektim. Ve sonunda, ona güzel Düklüğünün yıkılışını hediye edecektim.

☾ ♛Genç Hanım♛ ☽Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin