Etraf sadece küçük bir ateşin ışığı ile aydınlanıyordu. Mahzende çürük bir koku olmasıyla birlikte etrafta başka bir koku daha vardı. İçeride neredeyse hiç hava olmadığı için o koku daha da yaygındı. Islak, koyu, demirimsi;
Kan kokusu.
Tavandan su damlıyor, sinekler vızıldıyor, bir kaç fare yiyecek bir şey bulmak için can çekişiyordu.
Ve aralarda bir kadın sesi vardı.
Kadın acıdan inliyordu. Belki biraz da hıçkırıyordu. Onu buraya hapseden adamın gelmemesi için Tanrıya dua ediyor, elini bağlayan iplerden umutsuzca kurtulmaya çalışıyordu. Kadının açık sarı saçları ve yeşil gözleri vardı. Tabii bir zamanlar. Şimdi saçı kirden dolayı neredeyse kahverengi, yeşil gözleri şişmiş ve eski parlaklığını kaybetmişti. Oldukça pahalı olan elbisesi yırtılmış, etrafı kirli sularla ıslanmış ve her türlü iğrenç şey bulaşmıştı. Kan da dahil.
Birden bir kapı açılma sesi duyuldu eski mahzende. O gelmişti. Pahalı ayakkabı sesleri git gide daha da yaklaşıyor, kadın daha da ağlamaya başlıyordu. "Yine olamaz, yine olamaz" diye düşünüyordu kadın.
Ayak sesleri çok daha yaklaştığında anlamıştı kadın. O buradaydı, gelmişti. Bu kadın bir köylüydü ve para ile hırs gözünü boyadığı için Kraliyet Sarayına çalışmaya gitmişti. Orada Veliaht Prens Kian Pouvoir Sans Fin'i baştan çıkarmaya çalışmış ve Prens ile bir kaç kez kaçamak yaşamıştı. Prens herkese yaptığı gibi ona da para vermişti ve bir kaç altın bile kadını delirtmeye yetmişti. Kendi köyünde Veliaht Prens'in biriciği olduğundan bahsetmeye, sarayda ki hizmetçilere emirler yağdırıp onu dinlemezlerse Veliaht Prens'in onların kellesini alacağını zırvalamış.
Prens ona yine para verdiğinde kadın hemen en iyi butiklere, takıcılara gitmiş. Kadın mağazadan çıkarken bir adama çarpmış. Adamın büyük şapkası onun yüzünü kapatsa da kıyafetleri çok eski olduğundan köylü olabilir diye düşünmüş kadın. Hemen egolanmış ve adama hakaretler etmeye başlamış.
"Seni pis köylü! Kendini ne sanıyorsun sen? Veliaht Prens Kian Pouvoir Sans Fin'in gelecekte ki karısıyım ben! Bana ne hakla çarparsın?"
Adamın yüzü gözükmediği halde vücudu hareketlenmiş. Adamın ağzından küçük bir kıkırdama kaçmış. Bunu fark eden kadın yine savunmaya geçmiş, "Sen ne hakla bana gülersin-"
Adam kadının yanından hışımla geçerken kadına hafifçe çarpmış. Kadın arkasını dönüp bağıramadan adam onu tutmuş ve kulağına eğilip;
"Ne kadar eğlenceli" demiş.
Onlar böyle tanımıştı. Şimdi kadın burada, ölümü bekler vaziyetteymiş. Adamın elinde ki ateş o kadar azmış ki adamı doğru düzgün aydınlatmıyormuş bile. Adam kadına daha çok yaklaştığınde kadın neredeyse çığlık atacaktı. Adam kadının kirli çenesini tuttu ve yukarı kaldırdı. Sonradan mırıldandı;
"Mon amour, iğrenç gözüküyorsun. Veliaht Prensin "gelecekte ki karısı" için hiç de hoş bir görüntü değil."
Kadın daha da titredi ve gözlerinde ki yaşlarla konuşmaya zorladı kendini, "Veliaht Prens beni bulacak ve sana cezanı çektirecek.. seni canavar."
Adam hiç bozulmamış gibi güldü. "Şey, o zaman mükemmel Veliaht Prens'in nerede?"
Kadın delirip bağırdı, "Beni böyle gizli bir yerde tutarsan beni bulması daha da zorlaşır seni pislik!"
"Ama biliyor musun, Mon amour? Veliaht Prens seni daha çabuk bulsun diye her yere senin kayıp olduğunu belirten ilanlar astım. Veliaht Prens seni bulsun diye burada olduğunu açıkça belli eden kanıtlar bıraktım. Peki söyle bana, nerede Prensin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☾ ♛Genç Hanım♛ ☽
FantasyKorkunç. Hemde çok korkunç. Hayatım o kadar karanlıktı ki, şu an burada olmak bana farklı hissettiriyor. Bir zamanlar, ağlayarak, beni saçından sürükledikleri bu koridorlarda, başımda bir taç ile yürüyorum. Zamanında, kendini satan bir kadının gerek...