Etraf çok tozluydu. Tahminime göre kimse uzun zamandır buraya gelmemişti. Etrafta örümcek ağları, toz bulutları vardı. Ve burası çok kötü küf kokuyordu. Etrafta çok az ışık vardı ve önümü görmekte bile zorlanıyordum. Keşke yanımda bir mum getirseydim.
Sayamayacağım kadar raf ve defter vardı burada. Yerlerde küflü eski kağıtlar ve taşmak üzere olan defterler vardı. Burada hem eski para kullanım raporları yazıyordu hem de aradığım şeyler. Kısıtlı bir zamanım vardı ve en kısa zamanda aradığım notları bulmam lazımdı.
Krallığa ihanet notları.
Fónce, Albert Krallığının suç örgütü olduğu için elinde binlerce suç vardı. Bu suçlar tacizden hırsızlığa kadar bile olabilirdi. Bu suçlarla babamı yok edemezdim. Bana daha büyük şeyler lazımdı. Vatana ihanet gibi. Fónce büyük bir Dükalık olduğu için bu Dükalıkta çok büyük suçlar işlendi. Ve hepsi burada yer alıyordu.
Albert Krallığında, vatana ihanet çok büyük bir suç olduğu gibi aileye ihanet de çok büyük bir suçtur. Ben bir Fónce olduğum için ve Fónce'nin sonunu getireceğim için aileme ihanette bulunmuş olacaktım. Kralın gözünde bu iyi karşılanmayacaktı. O sırada kendimi savunmam lazımdı. Bu yüzden hem Fónce'yi yok etmek hem de kendimi temize çıkarmak için bir şeyler bulmalıydım.
Allan'ın Dükalığı bir süre sonra Fónce'ye saldıracak ve bir katliam oluşacaktı. Benim haricimde tüm Fónce'ler ölecekti ve tek ben kalacaktım. Bunun sonucunda dava kendi kendine başlayacak ve Allan da dahil herkes davaya çağırılacaktı. Allan'a "Bunu neden yaptın?" Diye sorduklarında, Allan Fónce'nin White Dükalığına yaptıkları suçları açıklayacaktı. White Dükalığına bir şey olmasın diye burada Fónce'nin White'a yaptığı ciddi suçları da araştırmalıydım. Allan dava da ona yardım ettiğimi belirtecekti ve dava onun için son olacaktı. Davanın gerisinde tek başıma ailesini yok etmiş bir hain olarak tek kalacaktım. Bu sırada ise ne Allan ne de White Dükalığı bana yardım edebilirdi. Davanın bu kısmında ise kendi kanıtlarım ile kendimi savunacaktım. Bunu ise Fónce'yi vatan haini olarak suçlayarak yapacaktım. Vatan hainliği çok kötü bir suç olduğu gibi her suç vatan hainliği de sayılmıyordu. Yani Krala öyle bir kanıt sunmalıydım ki bu gerçekten bir vatan hainliği suçu olsun. Tabii bana nasıl bir kanıt sunacaksın ki Fónce vatan haini ile damgalanacak diye soracaksınızdır. Cevap basit.
Hırsızlık.
Albert Krallığının bir Kralı, bir Kraliçesi ve 5 tane de prensi var. Bunlar Veliaht Prens, 2. Prens, 3. Prens, 4. Prens ve 5. Prensti. En küçük olan 5. Prens yeni doğduğunda, o gün büyük bir kaos çıkmıştı. 5. Prense Kral tarafından bir taç hediye edilmişti. Bu taç o kadar güzeldi ki. O kadar mükemmeldi ki. Parlaklığı ve yaydığı enerji ile çok ünlü olmuştu bu taç. Tacın yapılmasında binlerce altın kullanılmıştı ve yüzlerce elmas vardı. Taçta ki elmaslar aynı 5. Prensin mavi gözleri gibi parlıyordu ve küçük prense de aşırı yakışıyordu. Bu tacın yapılması tam 3 ay sürmüştü ve 3 ay sonra prensi bu taç ile halka duyurmuştular. Küçücük bir bebeğin kafasında kocaman bir taç vardı ve komik gözüktüğü gibi şirin de gözüküyordu. Tüm halk bu küçük bebeğe ısınmıştı. Tüm sevgiyi almaya başlayan 5. Prensi kıskanan Veliaht Prens, Fónce ile bir anlaşma yapmıştı. Bu anlaşmada, Fónce o tacı çalarsa Veliaht prens onları harika bir şekilde ödüllendirecekti. Tabii babama bu anlaşma cazip gelmişti ve o gün gidip tacı çaldırtmıştı. Bu olay sadece Veliaht Prens ve babam tarafından bilindiği için halkın hiç bir şeyden haberi yoktu. Halk bu olaydan sonra dehşete düşmüştü. Hâlâ istediği tepkiyi alamayan Veliaht Prens ise yerinde durmamış ve Kilise ile bir anlaşma yapmıştı. Bu anlaşmayla birlikte Papa halka, 5. Prensin üstünde bir lanet olduğunu, ve bu lanet yüzünden tacın gittiğini söylemişti. Halk ve Kraliyet 5. Prense çok büyük sevgiler sunduğu için şeytanlar kıskanmış ve Prensi ebediyen lanetlemişti. Papa halka bunu söylediği gibi halk prensten korkmaya başlamış, ondan soğumuştu. Kilisenin sözü Albert Krallığında çok geçtiği için Kral bile buna inanmıştı. Bunun sonucunda oğlunu düşündüğü için ona sakin bir hayat vermeye karar vermişti. Oğlunu prens derslerinden ihmal ettirmiş, kılıçla ilgili şeyleri öğrettirmemiş, sarayda öylesine göze batmadan yaşamasına izin vermişti. Bunun sonucunda ise 5. Prens yavaşça unutulmuş, yok sayılmıştı. Ve bu olayla beraber, Veliaht prense olan sevgi artmış, onun tahtını çalabilecek biri kalmamıştı.
Hikaye böyleydi. Ve ben bunun doğru olduğunu düşünüyordum. Eğer davada onlara bu tacı gösterip, kanıtları sunarsam, dava benim olurdu. Tabii Veliaht Prensin bu olayda olduğunu söyleyemezdim. Onun için tam kanıtım bile yoktu. Ve eğer kanıtsızca bunları söylersem asıl vatan haini ben olurdum. Ölmek gibi bir niyetim yoktu.
Raflara bakınırken gözüm aradığım şeyi bulmuştu. Bir raf ve bu rafta ise üstlerinde White Dükalığının amblemi olan dolu defterler. Hemen rafa koşup elime gelen bir defteri almıştım. Hepsini iyice araştırıp ihtiyacım olanı yanımda ki bez çantaya koymalıydım. 5. Defteri okumak için alırken raftan bir kağıt sürüsü düşmüştü. Bu kağıtlar iyi bir şekilde zımbalanmış ve hazırlanmıştı. Tozlulardı ve bu yüzden okumak zordu. Küpemi çıkardım ve az gelen ışığa yansıtıp hafiften kendime ışık sağladım. Sonra hemen okumaya başladım.
━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━
Güneş günü 252.White Dükalığının altın madeni bombalandı.
Ayrıca içeriye zehir yerleştirme aşaması halledildi. İçeriye başarıyla casus koyuldu ve White Dük'üne bir suikast girişimi düzenlendi. Kolu büyük derecede yaralandı.
━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━
Güneş günü 256.İçeriye sokulan casus hizmetçi White veliahtını bıçakladı.
━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━
Güneş günü 268.White Dükalığının kutsal taşına zarar verildi ayrıca su kaynakları zehirlenerek aile üyeleri öldürülmeye çalışıldı.
━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━
Güneş günü 270.White Dükalığının binasına patlayıcı madde koyuldu, malikanenin bir kısmı yıkıldı. Ayrıca aile mensuplarına özel suikast girişimi düzenlendi. Etrafa kokulu zehir koyuldu ve herkes zehirlendi. Altın kaynakları yağmalandı ve 1000 tane askeri ile 300 görev komutanı öldürüldü.
━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━
Okuduklarıma inanamamıştım. Yaptıkları bu suçlar ile White kolaylıkla Fónce'ye savaş açabilirdi. Bu notları bez çantaya tıkıştırıp okuduğum bir kaç defteri de koydum. Şimdi sırada taç vardı. İlerledikçe yerde bir kapak buldum. Kapağı açmam zor olmuştu ama yapabilmiştim. Kapağın açılması ile etrafa tozlar savrulmuştu. Kapağın altında bir merdiven vardı ve merdiven yere doğru ilerliyordu. Topuklularım çok uzundu ama yapacak bir şeyim yoktu. O tacı bulmalıydım.
Aşağı inerken tek ses, topuklularımın ve yere düşen su damlalarıydı. Merdivenin sonu uzun bir tünele gidiyordu. Daha fazla ilerlemeliydim.Yaklaşık 30 dakika boyunca tünelde yürüyordum. Neredeyse umudumu kaybedecekken bir ışık görmüştüm. Bir ışık kaynağı vardı. Ve bu ışık güneş ışığı değildi. Bu ışık mavi bir ışıltı. Daha hızlı adımlarla yürümeye başlamıştım ve kalbim de çok hızlı atmaya başlamıştı. En sonunda tünel bitmişti ve bir odaya çıkmıştı. Odanın kapısını açıp içeriye baktım. Ve oradaydı.
Masmavi taşlarla kaplı, altın gövdesi ve şekillerle süslenmiş çevresi. Mavi taşlar öyle bir parlıyordu ki karanlık odayı aydınlatıyordu. Taşlar mükemmel bir şekilde dizilmiş, inanılmaz bir şekilde gözlere gözüküyordu. Tozlu odada ki tek ışık kaynağı olan bu taç, tüm benliği ile karşımda duruyordu.
Mükemmeldi.
Ne kadardır oradaydım bilmiyorum ama tacın güzelliği beni aşık etmişti. Ne kadar zamandır o taca hayranlıkla bakıyordum bilmiyorum ama, o taç mükemmeldi. Kendime geldiğimde tacı elime alıp bez çantaya koydum. Tacın koyulduğu yerde bir kaç tane kağıt vardı ve kağıtlara baktığımda taç kaçırılma olayı sanki her şey Fónce'nin kendi planıymış gibi yazılmıştı. Bu taç ve bu kağıtlar ile kesinlikle dava benim olacaktı.
Geri kalan zamanın nasıl geçtiğini hiç hatırlamıyordum. Ne ara Allan'ın yanına gittim ve ona notları verdim, hiç birini hatırlamıyordum. Malikaneden çıkar çıkmaz onun işine yarayacak notları ona vermiştim. Taç ve geri kalan notları ona göstermeme gerek yoktu. Her şeyi hallettiğim gibi Kraliyet sarayına geri dönmüştüm. Ve ne zaman yıkandım ne zaman uyudum hatırlamıyordum bile. Sadece hatirladigim tek bir şey vardı o da ;
Taç sanki, ismimi söylüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☾ ♛Genç Hanım♛ ☽
FantasyKorkunç. Hemde çok korkunç. Hayatım o kadar karanlıktı ki, şu an burada olmak bana farklı hissettiriyor. Bir zamanlar, ağlayarak, beni saçından sürükledikleri bu koridorlarda, başımda bir taç ile yürüyorum. Zamanında, kendini satan bir kadının gerek...