Hava soğuktu ve Güneş yerini beyaz Ay'a bırakmıştı. Esen rüzgarda ağaçların yaprakları ve dalları sallanıyordu. Kış ayında olmamalarına rağmen havanın soğukluğu kış gibi hissettiriyordu. Şu an küçük eski püskü kulübelerinde uyumaya çalışan köylüler oldukça üşüyordu. Bu kesindi.
Esen şiddetli rüzgarın, dağılan yaprak ve çiçeklerin ardında bir Malikâne vardı. Malikânenin ana vücudu beyazdı ve bazı kısımları ise lacivertti. Ön bahçesi yoktu ama arka bahçesi vardı. Malikanenin 3 katı vardı. En üstte ise bir bodrum. Tabii klasik bir Malikâne değildi bu. Bir asilzadeye ait olduğu oldukça belliydi. Süslüydü ama gecenin bir saatinde dolaşan birinin dikkatini çekmeyecek kadar da görünmez.
Avery, tek başına şöminenin önünde oturuyor, çayını içiyordu. Üstünde hafif kalın bir elbise vardı. Koyu lacivert elbisesi içinde Avery oldukça narin gözüküyordu. Elinde ki çay fincanın içindeki çayın ne kadar sıcak olduğunu umursamadan içti ve derin düşüncelerine daldı. Aklını bir şey kurcalıyordu.
Ve tabii ki onun burada ne yaptığını soruyor gibisiniz. Avery, bu günlerde Fónce Malikanesinde kalmak istemiyordu. Ona bazı şeyler çok bunaltıcı geliyordu ve çalışmasını başka bir yerde sürdürmek istiyordu. Avery'nin Fónce Malikanesinde ki rahatsızlığı herkes tarafından fark ediliyordu. Bunu fark eden Zen, Avery'nin daha çok dikkat çekmemesi için ortaya bu fikri koymuştu. Bu Malikane Zen'e aitti ama tasarımı onun zevkine uygun olmadığı için asla buraya gelmezdi. Zen'de bu Malikaneyi Avery'e verdi ve Dük ile konuştu. Dük'e Avery'nin biraz rahatsız olduğunu ve dinlenmesi gerektiğini, başka yerler görmesi gerektiğini belirtti. Dük ilk başta onaylamasa da içinde ki şüpheye rağmen sonradan kabul etti.
Ve işte Avery burada. Burası oldukça sessiz ve ürkütücü bir yerdi. Yani diğer insanlar öyle düşünüyordu. Ayrıca burası çok esen bir yerdi. Bu yüzden burada yerleşim hiç olmazdı. Avery'nin hoşuna giden de buydu. Sıcak, bunaltıcı hava yerine serin yerleri severdi ve az sesin olduğu yerler ona göreydi. Biraz huzur bulacağı için mutluydu.
Tabii bu mutluluk hemen bitti.
Avery çayını içerken dışarıdan büyük bir ses geldi. Kuşkuyla ayağa kalktı ve kapıya ilerledi. Dışarı çıkınca ilk başta bir şey göremedi ama iyice baktıktan sonra yerde bir vücut gördü. Küçük bir erkek vücudu. Avery ilk başta şüphelense de, havanın soğukluğu ve çocuğun üstünde ki ince kıyafetler yüzünden onu içeriye aldı. Onu yatağa yatırdıktan sonra onu incelemeye başladı.
Çocuğun bembeyaz saçları vardı. Saçı çok kısa değildi ve kirpikleri de uzundu. Üstünde kirlenmiş, ıslanmış bir gömlek ve şort vardı. Çocuğun göz rengini görmek için hafiften gözünü açtı. Masmavi gözleri vardı. Çocuk çok küçük göstermiyordu. 13 - 14 gösteriyordu. Ve ne yalan söyleyelim, bu çocuk büyüdüğünde oldukça da yakışıklı olurdu.
Avery biraz düşündü. Bu çocuk ona oldukça tanıdık geliyordu. Bembeyaz saçları ve masmavi gözler...
Sonra aklına bir şimşek çaktı ve çocuğun üstünü aradı. Aradığı şeyi bulmak istiyordu. Onun bir White olduğunun herhangi küçük bir kanıtı.
Ne yazık ki çocuğun üstünde hiç bir şey yoktu. Ne asilzadelere uygun olan bir şey ne de başka bir şey. Gerçi üstü güzeldi. Pahalı kumaşlarla dikilmişti. Ama bir asilzade çocuğunun buraya kadar kir ve pasla gelmesi de biraz saçmaydı. Avery bunları düşünürken çocuk kıpırdandı. Çocuğu kıpırdanması ile düşüncelere dalan Avery, yine çocuğa odaklandı.
Çocuk gözlerini tam açtığında bir süre Avery'e baktı. Avery de ona. Çocuk da ona. Avery de ona. Bu bir kaç dakika sürdü...
┈⛧┈♛Avery'nin Bakış Açısı ♛┈⛧┈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☾ ♛Genç Hanım♛ ☽
FantasyKorkunç. Hemde çok korkunç. Hayatım o kadar karanlıktı ki, şu an burada olmak bana farklı hissettiriyor. Bir zamanlar, ağlayarak, beni saçından sürükledikleri bu koridorlarda, başımda bir taç ile yürüyorum. Zamanında, kendini satan bir kadının gerek...