Allan ile birlikte pastaneye gittik. İçeri adım atar atmaz, sıcak bir tarçın kokusu burnuma çarptı. Loş ışıklarla aydınlatılmış mekânda, ahşap masalar ve kadife koltuklar dikkat çekiyordu. Her masa, çiçekli porselen fincanlarla ve özenle yerleştirilmiş tatlı tabaklarıyla doluydu. Mekânın huzurlu atmosferi, içerideki konuşmaların hafif uğultusuyla birleşiyordu. İnsanlar sakin bir şekilde sohbet ediyor, tatlılarını yudumluyorlardı.
Allan, etrafa dostane bir gülümsemeyle selamlar verirken, ben göz ucuyla gelen geçenleri izledim. Etrafımdakileri şüphelendirmemek için aramızdaki mesafeyi korudum, fakat arada bir kısa sohbetlere de katıldım. Her cümlemi, Allan’ın sözlerinin altındaki anlamı çözmeye çalışarak kurdum. Bu sıradan sohbetin altında, derinlerde gizlenmiş başka bir anlam olup olmadığını anlamaya çalışıyordum.
Bir süre sonra Allan, beni üst katta yer alan bir çalışma odasına götürdü. Tahta merdivenleri tırmanırken, adımlarımızın sesi eski ahşap zeminlerde yankılandı. Çalışma odası, daha sessizdi; yer yer kitap raflarıyla dolu, masanın üzerinde dağınık halde duran belgeler ve kalemlerle dolu bir yerdi. Oda, sanki dış dünyanın gürültüsünden uzaklaşmak için inşa edilmiş bir sığınak gibiydi.
Allan, kapıyı kapattıktan sonra pencerenin önündeki masaya doğru ilerledi ve bana dönerek hafif bir tebessümle, "Burada kimse bizi rahatsız etmez," dedi. Gözlerindeki ciddiyet, şimdi daha belirgin hale gelmişti. Sanki pastanedeki rahat tavırları bir anda yok olmuş, yerine çok daha ciddi bir ifade yerleşmişti. Bu, onun gerçek yüzünü görmemi sağlayacak an olabilirdi.
⳾*⑅*❀⑅*❀⑅*❀⑅*❀⑅*❀⑅*⳾
Allan, üzerindeki hafif gerginlikten sıyrılmaya çalışarak, beni sessizce gizli çalışma odasına götürdü. Odaya girdiğimizde, kapıyı dikkatlice kapattı ve ardından bana oturmamı işaret etti. Sakin ve kontrollü adımlarla masasına doğru ilerledi, orada duran birkaç belgeyi aldı ve göz ucuyla inceledi.
Sonunda, gözlerini benden ayırmadan belgeleri yerine koydu ve derin bir nefes aldı. Yüzünde bir kararlılık belirdi. Bana sorular soracağı, ne düşündüğünü anlamaya çalışacağı anlaşılıyordu.
Allan’ın gözlerinde beliren ciddiyet, bana sormak istediği soruların ağırlığını hissettirdi. İlk bakışta nazik görünen bu konuşma, birazdan soğuk bir sorguya dönüşecekti. Sanki nazik tavırları, asıl niyetini saklamak için bir perdeydi.
"Sizi sorguya çeksem bir sorun olur mu?" diye sordu, ses tonu hala kibar olsa da, altında yatan şüpheyi hissetmemek imkansızdı.
Bir an bile tereddüt etmeden, soğukkanlı bir ifadeyle cevap verdim. "Elbette, Sör."
Gözlerimin içine baktı, sanki derinlerde gizlediğim sırları çözmeye çalışıyordu. Ama benim saklayacak çok şeyim vardı, ve ona bunlardan tek kelime bile vermeyecektim.
"Neden Fónce'u yok etmek istiyorsunuz? Sizin Avery Fónce olduğunuzu anlamam çok uzun sürmedi. Babanızla da aranız iyi. Peki, sizi, ona ihanet etmeye götüren şey ne?" dedi, sesi artık daha ciddi ve sorgulayıcıydı.
Allan’ın sorusu, soğuk bir kış gecesinin ayazı gibi içime işledi. Beni dikkatle incelerken, gerçek niyetimi anlamaya çalışıyordu. Bu kadar açık bir şekilde kim olduğumu anlamış olması beklenebilirdi, ama bu da onu küçümsememem gerektiğini bir kez daha hatırlattı.
Gözlerimi ondan ayırmadan düşündüm. Bu soruyu doğru cevaplamak, onun güvenini kazanmak için önemliydi. Ama aynı zamanda, gerçek niyetimi gizlemek zorundaydım.
Allan’ın sorgulayan bakışlarını üzerimde hissederken, kısa bir süre düşündüm. Geçmişimin karanlık sırlarını açığa çıkarmak, onu daha fazla içeriye almak anlamına gelirdi, bu da benim için bir riskti. Ona fazla güvenemezdim. Basit bir cevap vermenin en iyisi olacağına karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☾ ♛Genç Hanım♛ ☽
FantasyKorkunç. Hemde çok korkunç. Hayatım o kadar karanlıktı ki, şu an burada olmak bana farklı hissettiriyor. Bir zamanlar, ağlayarak, beni saçından sürükledikleri bu koridorlarda, başımda bir taç ile yürüyorum. Zamanında, kendini satan bir kadının gerek...