Başka yazar var mı aranızda? Bu satıra yazarsanız okuyup destek olurum, siz bana oluyorsunuz :)
...
"Bu orman..." Yine aynı yerde, sınırda oturmuş; kendi kendimle dertleşiyordum. "Neden bu kadar normal? İçeride gördüklerim daha olağanüstü bir şeyler olsaydı daha kolay olabilirdi." Oflayarak sırtüstü çimlere uzandım. "İnanmak, yani."
Salı sabahıydı, saat oldukça erkendi. Resmen 7'de uyanmış, uykumun açılması için biraz kitap okumuştum ve buraya çıkarken saat 8'e yaklaşıyordu. Annem muhtemelen hala uyanmamıştı ama babamı kapıdan çıkarken görmüştüm. Burada kaç saattir böyle kafayı yediğim hakkında ise hiçbir fikrim yoktu.
İyice alışkanlık haline getirdin sen Ada," dedim. "Bu şekilde okulu ekmeyi, yani."
Gözlerimi kapattım ve birkaç haftadır yaşadıklarımın gözlerimin önünden akmasına izin verdim. Gerçekten bu süre içerisinde 16 yıllık yaşamımda olduğundan çok daha fazla yaşadığımı hissetmiştim, bu da mı anya bağıyla ilgiliydi?
"Ben buradayım," dedim Ayaz'ın bana söylediği cümleyi belki yüzüncü kez tekrar ederek. Her defasında büyük bir gülümseme beliriyordu çehremde. Bir yanımsa neden bunu bana rüyalarda görüştüğümüz ve gerçek olmayabileceğini düşündüğüm sıralarda söylemediğini düşünüyor, ona öfkeleniyordu. Ama olsun, diyordu sonra iyimser ve mutlu iç sesim. O, şu an burada. Yanı başında, Ada.
"Aptal orman," dedim yeniden oturur pozisyona geçerken ve yerden aldığım ufak bir taşı içine fırlattım. "Aptal taş. Taş bile ormana girebiliyor."
"Sen de girebiliyorsun?" diye bir ses duyduğumda panikleyerek hemen ayağa kalkmaya çalıştım ama sendeleyerek sırtüstü yere kapaklandım. Başımı kaldırıp yukarı baktığımda karşımda hafifçe eğilmiş, sırıtarak bana bakan Ayaz'ı buldum.
"Ayaz?" Elini ormandan çıkararak bana uzattığında tuttum ve yardımıyla ayağa kalktım. Ormana fazlasıyla yakındım ve hissettiğim çekim kuvveti hangisinden geliyordu çok da emin olamıyordum. Muhtemelen ikisi birdendi.
"Ben... Sen... Ya, sen ne zamandır buradasın? Özel hayatın gizliliği diye bir şey var. Beni mi izliyorsun oradan?"
"Bir 15 dakika oluyor," dedi uzağa bakarak, yüzünde hala bir gülümsemenin izi vardı. "Seni izlemek mi? Yok canım. Bir şeyler duydum ama..."
"Ne duydun!?" Panikle sorduğum soruya gülerek karşılık verdi.
"Yani," dedi. "Ormana girmekten falan bahsettin, sonra bir şeylere söylendin falan." Benimle göz teması kurarak sırıttı. "Benden de ne güzel bahsediyorsun öyle."
"Senden falan bahsetmedim ben!" diye bağırdığımda yeniden gülmeye başladı. "Of hayır ya! Gerçekten haklarım ihlal ediliyor burada!"
"Ha benden gerçekten de bahsettin yani?" dediğinde şaşkın bakışlarımı yeniden gözlerine çevirdim. "Ben sadece taşın ormana girebildiğiyle ilgili olan kısmı duydum, seni dinlediğim falan yoktu yani." Anlamamış gibi baktığımda göz devirdi. "Ben geleli birkaç saniye oluyordu. Hakkımdaki düşüncelerini duymak nasip olmadı maalesef."
"Ha," dediğimde güldü. "Yok artık!" dedim sonra toparlanarak. "Ben neden senden bahsedeyim ki öyle durduk yere!" Kızarmış mıydım ben? Zaten hakkındaki düşüncelerimi de sesli söylememiştim ki! Aptal her şeye kafası geç basan kız!
"Bir saniye," dedim. "Ormana ben de mi girebiliyorum?" Bir kahkaha patlattı.
"Merhaba," dedi. "Senin oraya her şey geç gidiyor galiba." Homurdanarak eve doğru yürümeye başladığımda ormandan çıkarak arkamdan geldi. "Ormana girmek ister misin? Bugün orada bir yere gitmeyi planlıyoruz ve bunun için önce senin de girebilmen lazım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anyelta
Fantasy12, 17 ve 21. yüzyılda yaşamış olan bu 3 genç kız, yollarının bir şekilde kesişeceğinden tamamen habersizdi. Psikolojik tedavi görmek için İstanbul'un göbeğinden Ege kıyılarında küçük bir kasabaya taşınan Ada'nın kafasında çok fazla şey yoktu görece...