Anyelta tarihinin en uzun bölümüne hoş geldiniz, 5346 kelime:) İyi okumalar!
Birkaç haftadır kafamda kurduğum tüm o şeylere en çok yaklaştığım andı. Çok hazırlamıştım kendimi, aynen böyle bir tepede durup Anyelta'yı seyretmeye. Bu noktaya ne ara gelmiştim bilmiyordum ama her şeyden daha çok istiyordum bunu yapmayı.
İşte oradaydı. Anyelta değildi belki ama orada binlerce Anyeltalı insan yaşıyordu. Biraz sonra aşağı inecek, köye girecektim; hele bir de birilerine onlardan biri olduğumu kabul ettirebilsem kendimi tamamen ait hissedecektim. Gitmek bile istemeyecektim belki de.
Ama bu değildi amaç, bir şeyler öğrenip gitmem gerekiyordu. Bir iç çektim. Belki de buradaki insanlardan biri olarak doğsaydım daha huzurlu bir hayatım olacaktı. Kendi küçük kasabalarından dışarı çıkamıyorlardı belki ama neden isteyeceklerdi ki? Burası gerçekten mükemmel görünüyordu, ayrıca güçlerini istedikleri özgürlükte yaşayabiliyorlardı.
Aşağı doğru yürürken yüzümde bir gülümseme vardı, istemsizce oluşan. Adımlarıma dikkat etmem gerekse de bir an önce aşağı inmek istiyordum, hoş, oraya vardığımda ne yapacağımı da bilmiyordum ya.
Sonunda köyün yanına geldiğimde içimde bir şeyler kıpır kıpırdı, burası sanki dışarıdan görünüşüyle bile farklı bir dünya olduğunu hissettiriyor gibiydi. O anda en çok istediğim şeydi içeri girmek, insanlarla konuşmak, kabul görmek onlar tarafından belki, bir şeyler öğrenmek hatta belki Anyelta'ya ait bir tarafla bağ kurmak. Hoş, içimdeki karamsar bir ses Anyelta'nın kendisini bile bulsam hiç onlar kadar Anyeltalı olamayacağımı, daha da kötüsü hissedemeyeceğimi bağırıyordu.
Köye uzun uzun baktım, dibindeydim artık. İnsanlara uzak köşelerde, belki eski zamanlardan fırlamış bir köy hayal etmelerini söylediğinizde akıllarında canlanacak ilk imgeye benziyordu burası. Belki de bu yüzden çok bu dünyanın dışındaymış gibi hissettiriyordu, zihnimizdekiyle birebir uyuştuğu için.
Birinin eteklerimi çekiştirdiğini fark ettiğimde önce kalbim tekledi heyecandan, sonra etrafıma bakındım. Başımı aşağıya, hissin geldiği tarafa çevirdiğimde küçük bir kız çocuğu olduğunu görmemle yüzümde bir gülümseme oluştu.
"Merhaba," diyerek yere eğildim onun boyuna gelmek için, ona karşı gülümseyerek. O ise hala yüzüme şaşkın şaşkın bakıyordu.
"Sen kimsin?"
Güzel soru. Ben kimdim, daha doğrusu buraya insanlara kim olduğumu söyleme planıyla gelmiştim? Anyelta'yla ya da gruplarıyla ilgili hiçbir şey bilmediğim için pot kırma ihtimalim oldukça fazlaydı, bu yüzden kendim de çoğu şeyin farkında değilmişim gibi davranmak belki de en iyisi olurdu.
Tabi karşımdaki en fazla beş yaşında olan küçük bir kız olduğu için şu anda çok da düşünmeme gerek yoktu.
"Ada," dedim elimi tanışmak için uzatarak. "Sen?"
Bana cevap vermedi, elimi de tutmadı. Başta uzun uzun baktı sadece. Sonra da arkasını dönüp köyün içine doğru seslendi. "Abi!"
Bir anda irkildim. Neden birine haber verme gereği duymuştu, beni tehdit olarak mı görmüştü? Ya da ben abisini tehdit olarak mı görmeliydim, ne yapacağı belli değildi sonuçta.
"Ne dönüyor orada?" diye evlerden birinden çıkan benim yaşlarımdaki çocuğun abisi olduğunu varsayıyordum. "Hop! Kimsin kızım sen?"
"Ben mi?" dedim yeniden ayağa kalkarken. Kardeşine diyecek hali yok herhalde Ada.
"He, sen," dedi dalga geçer bir tonda. "Kimsin?"
"Ben..." Bana doğru yürüdü, küçük kız da koşarak eve girdi bir anda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anyelta
Fantastik12, 17 ve 21. yüzyılda yaşamış olan bu 3 genç kız, yollarının bir şekilde kesişeceğinden tamamen habersizdi. Psikolojik tedavi görmek için İstanbul'un göbeğinden Ege kıyılarında küçük bir kasabaya taşınan Ada'nın kafasında çok fazla şey yoktu görece...