16. Mektup

67 9 373
                                    

Aslında yarın bölüm atacaktım ama kendime hakim olamadım... 5 6 gündür yazılı bekliyor bu bölüm. 

Satır aralarına yorum yaparak okursanız çok sevinirim<3

...

Soruyorum size, yıllar boyu psikolojik sorunlarınızın asıl sorumlusu olmuş olan ve esasında ait olduğunuz büyülü ama kayıp krallığın aslında yok olmadığını öğrenen ilk kişi olsaydınız ne yapardınız?

Cumartesi akşamı, hele o gün gördüklerimden sonra yapmak istediğim tek şey anyamla beraber olmaktı.

Anladığım, daha doğrusu hissettiğim kadarıyla Anyelta Krallığı'nda bulunmak insana anya bağının verdiğinden 100 kat fazlasını yaşatıyordu ve bu bağ resmen bağımlılık yapıyordu. Anyeltalıların sürekli anyalarıyla beraber takılmaları, hatta mümkünse beraber yaşamalarına şaşmamak gerekirdi.

Kendimi sırt üstü fırlattığım yatağımdan kalktım, çok uykum vardı ama uyumayacaktım. Dolabımı açarak sakladığım yerden Gece'nin bana verdiği minik sandığı çıkardım. Çalışma masamın sandalyesine oturdum bu sefer. Bu sandığın adı anya arasında 'kutu' olarak kalmıştı ve bunu resmen bir özel isimmiş gibi kullanıyorduk artık.

Elimde evirip çevirdim biraz. Bana yapmam söylenen şey buydu, değil mi? Kutuyla oyna, orasını burasını kurcala, belki durduk yere açılmaya karar verir. Canlı mıydı bu? Beklerdim.

Sevgili kutu, bana güvenebilirsin. İçinde her ne varsa bakıp yerinde geri koyacağım, sana zarar vermeyeceğim, söz...

"Ne yapıyorum ben ya?" diyerek sesli bir şekilde söylendim kendime ve kutuyu masamın üzerine atarcasına fırlattım. "Kutuyla konuşmak neye yarıyor, Ada?"

Odanın içinde yaklaşık yarım saat dolandım, sonra biraz kitap okumaya çalıştım ama yapmayı denediğim şeylerin hiçbirine tutunamadım o gece. Saatin 02.05'i gösterdiğini fark ettiğimde ise artık yatma kararı aldım.

Uyandığımda karşılaştığım manzarayla kalbim heyecanla gümbürdedi, elim ayağıma dolaştı bir anda. Bu gerçek miydi? Evrenin beni bir gün içinde iki farklı hasretini çektiğim yere göndermesi haksızlıktı, ben olmayan insanlara yapılan büyük bir haksızlıktı...

Ayaz'ın odasındaydım.

Birkaç saniye olduğum yerde ayakta durdum ve etrafı inceledim, renkli ve parıltılı, soyut havayı. Rüyada olduğumu hissediyordum ama bunun yanında bu anı gerçekten yaşadığımı bana bağıran güçlü bir iç sesim vardı.

Tüm iç seslerimin onayladığı görüş ise bunun mükemmel olduğu ve benim büyük bir deja vu yaşadığım olmalıydı.

"Ada?" Masasında oturan Ayaz döner sandalyesiyle kendini bana doğru çevirdiğinde kafası karışmış görünüyordu, beni beklemiyor gibiydi. Sonra gelen farkındalıkla yüzüne o çok sevdiğim tebessümü yayıldı. "Ben bunu unutuyorum bazen."

"Uyumamışsın," dedim. "Uyuyordun hep."

"Uyuyamadım," diye yanıtladı.

O anda yıllar boyu öyle yapmak istediği için değil de, sırf beni görebilmek için saat 4'te yattığını fark ettim. Normal şartlarda Ayaz muhtemelen kabul edilebilir bir saatte uyuyordu, bu kadar oturuyor olmasının sebebi benim buraya gelmemi istemesiydi ve şimdi sürekli okulda birbirimizi görüyor olduğumuzdan uyku düzenini mahvetmese de olurdu.

Ben ise yıllarca odasına gelmemden rahatsız olup olmadığını sorgulamıştım. Aptal. Çok aptaldım.

"Ne yapıyorsun?" diye sordum önünde açılı olan kocaman kitapları kastederek. "Yine anlamadığım bir alfabe mi var?"

AnyeltaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin