Hoş geldiniz, teşekkür ederim:)
Bazen gerçekten fazlasıyla yorulduğumu hissediyordum, olması gerekiyormuş gibi, sanki bütün bunlar olmasa da böyle hissedecekmişim gibi. Görünmez defterime bile yazacak enerjiyi bulamıyordum kendimde. Ve yazmayınca daha da kötü hissediyordum.
En son gerçekten bir şeyler olmasının üzerinden tamı tamına 4 gün geçmişti. Ayaz'la kalkan çalışmaya çalıştığımız ama benim ağlamamla sonuçlanan o gün... Aradaki günleri kendime ayırmıştım, düşünmeye. Sonuç olarak vardığım karar anyamla, Ayaz'la, açığa çıkan duyma güçlerimle ve açığa çıkması için uğraştığım kalkan gücüyle ilgilenmek; gerisini şimdilik boş vermekti. Teyzemi ve Anyelta'nın benim ellerimde olduğu sürece çok da parlak olmayan geleceğiyle ilgili düşünmek beni depresyona iteliyordu yalnızca.
Kutuyu dolaba kaldırmıştım. Gece bir kere sormuştu, geçirmiştim ama çok üstelememişti; Gece'ydi sonuçta. Bazen bir şeyler döndüğünü anlıyor ama beni sıkıştırmamak için bilerek sormuyor gibi hissediyordum. Pekala öyle olmasa da ne hissettiğimi anlıyor olmalıydı, stresliydim, öyle bir gücü vardı sonuçta.
Okul günleri normal geçiyordu. Ayaz'la gece yine görüşmüştüm rüyamda ama oldukça normal konuşmalar dönüyordu aramızda bu sıralar. Topluca bahçede yaptığımız muhabbetler de o şekildeydi, sanki hepsi birden bana daha iyi hissettirmek için çabalıyormuş gibiydi.
Akşamları kendi kendime kalkan çalışmaya çabalıyordum, ormana girip çıkıyordum; kısacası suya kendimi alıştıra alıştıra girmeye çalışıyordum. Anyelta'ya gidip görürsem yaşayacağım şokla ilgili korkularım vardı. Hoş, bu zamana kadar bile gereğinden fazla şok ve kriz geçirmiştim ama yine de her şeyi kontrol altında tutabiliyormuş gibi yapmak bile insana iyi hissettiriyordu.
Ve duyma güçlerimi artık kendim aktif edebiliyordum... sanırım.
Okulda insanlar üzerinde denemiştim, evde annemler; pek etik değildi ama sürekli yapmaya çalışmak pratik hale getirmenin de tek yoluydu. Bir şekilde bunu onlara söylemiyor olmak bana iyi hissettiriyordu, sanki gizli bir silahım varmış gibi. Onlara güvenmediğimden değildi, sadece... rüyamdaki güvenmememi söylüyordu. Onun Manolya olduğu düşüncesini kafamdan atamıyordum hala ve Ayaz ya da diğerlerine söylediğim her şey Manolya'nın kulağına giderdi, bunu da biliyordum. Sanırım ufak da olsa bir şeyim olması içimi rahatlatıyordu.
Belki de her şeyi bu kadar düşünmemek en iyisiydi. Ne de olsa bir süredir rüya da görmemiştim, kötü olanlarından.
O akşam okuldan geldiğimde hemen odama çıkasım gelmeyince evin hemen dibinde bir yere çimlere oturdum, yüzümü ormana dönecek şekilde. Ayaz çok düşünmeden iç güdülerime bırakırsam, kendimi rahatlatırsam kalkan yapabileceğimi söylüyordu; ormana girmek gibiydi yani. Artık onu yapabiliyordum, değil mi? Bunu da yapabilirdim.
Gözlerimi yumdum. Tamam, Ada. Aynen ormana girmek kadar kolay. Kafanda büyütüyorsun sadece. Bedenimi sakinleştirmeye, kendimi salmaya çalıştım ama özellikle bunu yapmaya çalışınca da daha çok sıkıyordunuz sanki kendinizi. Pekala, düşünme. Ne yapman gerektiğini de düşünme. Düşünüyorum ama... Arkadaşlarını düşün, huzurlu şeyler düşün. Ayaz'ı düşün...
Bir anda sanki biri beni dürtmüş gibi gözlerimi açtım, başımı hızla iki yana salladım kendime gelmek için. Hayır, hiçbir şey olmamıştı. Olmuyordu işte. Daha önce yapmamış değildim ama farkına bile varmamıştım ki. Duyma gücünü ne kadar kolay keşfedip geliştirdiysem bu da bir o kadar zordu bir şekilde.
Sorunu fark ettim bir anda. Duyma gücünün ilk ortaya çıkışı benim isteğimle bile olmamıştı, hiçbir şey bilmiyordum o zamanlar. İçgüdüseldi, ihtiyacım olduğu anda gelmişti. Tam da olması gerektiği gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anyelta
Fantasy12, 17 ve 21. yüzyılda yaşamış olan bu 3 genç kız, yollarının bir şekilde kesişeceğinden tamamen habersizdi. Psikolojik tedavi görmek için İstanbul'un göbeğinden Ege kıyılarında küçük bir kasabaya taşınan Ada'nın kafasında çok fazla şey yoktu görece...