Vazgeçilmezle tanışma

429 25 23
                                    

-Harry'nin ağzından-
Uzun sakalları ile yanıma yaklaştı. Artık içeri girip kardeşimi görmek istiyordum. Onun iyi olup olmadığı hakkında hiç bir şey söylemiyorlardı. En son onu gördüğümde çok kötü durumdaydı ve şimdi ne durumda öğrenmek istiyordum.

Beyaz sakallı adam yavaşça yanıma yaklaştı ve konuşmaya başladı. "Neler olduğunu anlatmak ister misin?" sesi o kadar sakindi ki. "Sadece biraz dolaşmak istemiştik. Daha sonra ormanda kaybolduk. Yürürken kardeşimin ayağı takıldı ve düştü. Hepsi bu kadar daha sonra Hagrid geldi ve bizi buraya getirdi. " dedim olayları özetlemek amacıyla.

"Öncelikle burada güvendesiniz. İkinizde. Kardeşinin durumu ise iyi. Sadece kafasına çok sert bir darbe almış. İstersen kardeşinin yanına gidebilirsin. Ancak kardeşin uyanınca odama gelmenizi istiyorum."

Kafamı tamam anlamında salladım ve Dumbledore yanımdan uzaklaşınca hemen Y/n'in yanına girdim. Bir yatağın üstünde hiç kıpırdamadan duruyordu. Başında beyaz bir bandaj vardı. Yavaşça yatağının yanına yaklaştım ve elini tuttum. Hala ısınmamıştı. Teni buz dolu bir havuza girmişçesine soğuktu. O soğuk havayı severdi ama bu kadar soğuk onu bile üşütürdü.
🪄
Bir süre Y/n'in elini tutarak onu ısıtmaya çalıştım. Aradan saatler geçmiş ve Güneş geceye ihanet etmişti.  Gecenin huzur dolu karanlığını aydınlığı ile bölmüştü.

-Y/n'in ağzından-

Sonumun geldiğini ve artık ruhumun hâlâ yaşamasına rağmen bedenimde olmadığını düşünüyordum. Gecenin karanlığına karşı sanki savaş açmış olan aydınlık güneş yüzüme vuruyor ve beni gerçekliğe çekiyordu. Bana yaşadığımı hissettirip uyanmama sebep oluyordu. Gözlerimde sanki mum sıvısı varmış gibi açamazken güneş ışınları yüzüme vurarak gözümdeki mum sıvısı misali olan ağırlığı eritiyordu.

Gözlerimi yavaşça açmaya başladım. Görüş açıma kardeşim girdi. En son ormandaydım. Ancak şuan nerede olduğumu bilmiyordum. Burayı daha önce hiç görmemiştim. Başımda çok keskin bir ağrı vardı ve bu ağrı gözlerimi kısmamı sağlıyordu.

Ben hala kendime gelememişken Harry'nin endişeyle dolu sesi kulaklarıma ulaştı. "Kardeşim nasılsın?Daha iyi misin?" sesi o kadar endişeli geliyordu ki. Sanki endişe bir vücut bulmuş ve onun yanındaymış gibiydi.

Uzun süredir konuşmadığım için öncelikle boğazımı temizleme ihtiyacında bulundum. "İyiyim de biz neredeyiz?" dedim yavaşça. Harry ise hızlıca cevap verdi . "Ormanda biri bize yardım etti. Bir okul gibi yerdeyiz. İyiysen okulun müdürü yanına uğramamız gerektiğini söyledi." dedi.

🪄

Aradan bir süre geçti. Harry koluma girerek beni bir odanın önüne getirdi. Kapıyı çalarak odaya girdik. İçeride gerçekten çok yaşlı görünen ve upuzun sakalları olan bir adam karşıladı bizi. Yanında daha genç olan omuzlarına kadar siyah saçları olan biraz ürkütücü bir başka adam daha vardı. Ve son olarak bir kadın vardı. Hepsinin üstünde pelerine benzer kıyafetler vardı.

Yaşlı olan adam önce kendisini tanıtarak ve devamında olayları açıklayarak başladı. "İkinizde güvendesiniz çocuklar. Burası cadılık ve büyücülük okulu. Aslında size mektuplar göndermiştik ancak anlaşıldığı üzere size ulaşmamış. Siz de bu okulun öğrencilerisiniz. Yarın akşamki yemekte sizlerin binası seçilecek. Binalar ile ilgili bilgileri Prof. Snape verecektir. Bu akşamlık boş olan yatakhanelerde kalacaksınız. Dilerseniz birlikte kalabilirsiniz." anlatıklarını Ağzım açık bir şekilde dinledim.

Büyü diye bir şey gerçekten vardı. Biz ise bu okulun öğrensiydik. Biz büyücüydük. Devamında ise Prof. Snape daha sonrasında bize binalar hakkında bilgi verdi. Binalar sırasıyla; Gryffindor, Hufflepuff,
Rawenclaw ve Slytherin'di.

🪄

Akşam Harry ile bizi boş olan bir yatakhane gönderdiler ve birlikte uyuduk. Çok rahat bir uyku uyuduğum söylenemezdi. Başımda hala çok şiddetli bir ağrı vardı. Sabah birlikte hazırlandık ve büyük salon denilen yere geldik. Gerçekten çok büyük bir yerdi ve ortada 4 uzun masa vardı. Birlikte oturup yemek yedik. Tüm gün okulu gezdik ve okulla ilgili bilgiler edindik. Prof. Snape bizimle çok yakından ilgilenmişti.

Neden bilmiyorum ama tüm öğrencilerin bakışları bizim üstümüzdeydi. Akşam olmuştu ve birazdan binalarımız seçilecekti. Sebepsizce heyecanlıydım. Eski püskü bir şapka getirdiler ve Dumbledore önce Harry'i çağırdı.

Şapka bir an da konuşmaya başladı. Bu beni gerçekten şaşkınlığa uğramıştı. Ama sanırım bunlara alışmak zorundaydım. Çünkü artık bir büyücüydüm ve bir büyü okulunda eğitim görecektim.

Harry'nin başına şapka konur konmaz şapka "GRYFFINDOR" diye bağırdı. Gryffindor masasından yükselen alkışlarla Harry masaya doğru ilerledi.

Sıra bana geldi ve şapkayı başıma koydular. Şapka bir şeyler mırıldanıyor ancak karara varamıyordu. Bir süre sonra şapka konuşmaya başladı.

"Hmm çok zor. Ancak sen tam bir....
SLYTHERİNSİN"

Slytherin masasından alkışlar yükseliyordu. Yavaşça masaya doğru ilerledim. Harry'den ayrılmak istemiyordum ancak sanırım şu an buna mecburdum. Masaya oturduğumda karşımda beyaza yakın sarı saçları olan bir çocuk oturuyordu. Gözleri mavi-gri karışımıydı. Ancak yine de Harry'nin gözlerine benzemiyordu.

Harry'nin gözlerini gökyüzüne sahipken onun gözleri gökyüzünü anımsatmıyor, beni bir bilinmezliğe ve merakla sürüklüyordu. Sarışın çocuğun yanındaki siyah saçlara sahip kız konuşmaya başladı.

"Selam ben Pansy, Pansy Parkinson. Sen?" dedi.
Bense "Y/n, Y/n Potter." dedim. Pansy'nin yanındaki çocuk şaşkına konuşmaya başladı. "Potter mı? Sen Harry Potter'ın kardeşi misin?" neden bu kadar şaşırdığını anlamıyordum ancak ona sakince karşılık verdim. "Evet. Kendisi benim ikizim olur." dedim.

Sonrasında içlerinden teni daha koyu renkli olan çocuk merakla konuşmaya başladı. "Seni dün gece Hagrid okula getirdi değil mi? Onun kucağındaydın." dedi. Hagrid dedikleri kimdi bilmiyordum fakat yüksek ihtimal bize ormanda yardım eden kişi oydu. "Hagrid kim bilmiyorum ancak yüksek ihtimal evet o kişi bendim." dedim sakince. İlk konuşan çocuğun yanındaki ve uzun boylu, açık tenli ve siyah saçlı olan çocuk konuşmaya başladı. "İyi misin? Dün akşam pek iyi görünmüyordun." dedi. "Evet iyiyim sadece ufak bir kazaydı. Sorduğun için teşekkür ederim." dedim daha naif bir sesle.

Sırayla Tom ve Blaise ile tanıştım. Beyaza yakın sarı saçlara sahip olan çocukla daha tanımamıştım ve içimde ona karşı büyük bir merak uyandı.

Sesini çok merak etmiştim. Ayrıca o kadar güzel bir kokusu vardı ki bu koku bağımlılık yapacak derecedeydi. Bu koku insanın alışmaması gereken alışırsa vazgeçilmezi olacağı bir kokuydu. Bu koku ve bu gözler insanın uğruna savaş başlatabileceği tehlikeli bir olguydu. Garip bir şekilde içimde bir huzur oluştu. Uzun zamandır aradığım huzuru hiç tanımadığım birinin kokusunda, gözlerinde bulmam çok tuhaftı.

Daha sonra karşımdaki hala gözlerindeki gizemi çözemediğim çocuk bana elini uzattı ve konuşmaya başladı.

"Draco, Draco Malfoy."

🪄
Selammm. Umarım iyisinizdir. Bu bölüm şu ana kadar ki en uzun bölüm. Hikayemiz yavaş yavaş başlıyor. İyi okumalar. Vote atmayı unutmayın.
Bolca kalp ♡♡♡

963 kelime...

SILLAGE*Draco Malfoy*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin