Astasya halasına bir söz vermişti vermeye ama yüreğinde kopan fırtınalardan savrulup büyük bir ağacın dalına takılmış bir eşarp gibiydi vaadi. Çocukluğundan beri yaşadığı zorluklar, travmalar ve acıların yanı sıra diğer insanlarda olmayan yetenekleriyle de kendini gerçek dünyaya ait hissedemiyordu genç kız. Büyüdüğü orman evini ve orada geçirdiği eski huzurlu günleri düşlüyordu sık sık. Tanıdığı birkaç insan ve yüzlerce hayvandan oluşan yalıtılmış hayatı meğer ne huzur vericiymiş. Pazara gittiği o güne geri dönebilse acaba yine biner miydi o arabaya diye sıkça düşünürken buluyordu kendisini. Belki o kadar ısrarcı olmasa ve o kasabaya gitmese ne Prens onu görecek, ne ailesine kendisinden bahsedecek ve ne de gerçek annesiyle babası onu bulmaya geleceklerdi. O vakit belki Yuşhakov da ne babasını öldürecek ve ne de annesinin kör kalmasına neden olacaktı.
Genç kız sürekli bu olasılıkları düşünüp duruyor ve büyük sarı evin sunduğu konfora, Prens Aleksimov'un vaat ettiği görkemli hayata rağmen içten içe kaçıp ormandaki o gizli eve sığınmaya büyük bir arzu duyuyordu. Vitoli ve Anuşka yalnız kalmışlardı ve kendisine daha çok ihtiyaç duyuyor olmalıydılar. Astasya'yı görmeye de gelmişlerdi ve genç kız ikisinin de gözlerinde yaşadıkları acıya, yoksunluğa dair izleri netçe görmüştü. Kan bağı olmasa da ikisi de onun gerçek ailesiydi. Onu güvende tutmuş ve her daim sevip korumuşlardı. Gerçek babasını sadece bir kez görmüş ve sonsuza dek kaybetmişti aynı gün. Gerçek annesiyse muhteşem bir kadındı ve Astasya her geçen gün Desa'ya daha çok hayran olsa da Anuşka'nın daha kaba saba ve hoyrat varlığından hissettiği anaçlığı da kaldırıp bir köşeye koyamıyordu. O iri ve çoğu zaman da sert mizaçlı görünen kadının kendisine bebekliğinden beri gösterdiği müsamaha ve sevgi yeri doldurulamaz bir şeydi.
Sarı konağa ayak uyduramadığında veya diğer insanlarla paylaşacağı bir şeyler bulamadığında kendisini ya ormana atıyor, ya da büyük bir ağacın dallarına sığınıp özünde hep var olan o vahşi yönünün verdiği cesareti hissetmeye çalışıyordu. Hayvanlarla konuşuyor, enerjisini harcıyor, çimenlerde çiçekler açtırıyor ve kimsecikler görmediğinde dans edip kıkırdıyordu neşeli bir çocuk gibi. Bazense bir keder çöküyordu tüm benliğine ve bir ağacın görünmeyen dalında tünüyordu saatlerce. Prens Aleksimov'a aşık olmuştu olmaya da bir türlü kendisini onun yanında bir eş olarak düşünemiyordu. Her an kaba saba bir şey diyecek veya yapacak gibi hissediyordu. Oysa o sarayda kaba saba olarak nitelendirilecek birçok şey Astasya'nın yaşamı boyunca çok normal olan şeylerdi. O bir prenses değildi, bir prenses gibi yetiştirilmeyi bırak, birkaç ay öncesine dek bir ormanda herkesten uzakta büyütülmüştü.
Çok zorlanıyordu halasının istediklerini yapmaya çalışırken. Bedeni zorlanmasa ruhu isyan ediyordu bu kurallar silsilesine. Ruhu kabul etse bedeni uymuyordu o kalıba. Oysa Liyatta ne de kolay yapıyordu istenen her şeyi. Ne bir saray hanımı gibi konuşmakta zorlanıyor, ne vücudu giydikleri kıyafetleri taşırken sırıtıyor ve ne de nezaket kurallarına uygun davranışlar gösterdiğinde zarafetten uzaklaşıp yapmacık duruyordu. Liyatta saraya küçük yaşlarda gittiği için olsa gerek zaten gayet güzel uyum sağlamıştı o ortama. Çenesi her daim biraz kalkık, bakışları kibirli ve gülüşleri gayet ölçülüydü. Astasya ise deniyor ama sanki kendisi için iki beden küçük bir elbiseyi giymesi isteniyor gibi zorlanıyordu tüm bunları özümsemeye çalışırken. Üstelik halası sık sık memnuniyetsizliğini belli ederken Liyatta çenesini kaldırıp gözlerini başka tarafa kaydırarak, sen tam bir zaman kaybısın, dercesine davranıyordu ve Astasya daha çok uzaklaşıyordu bu baloya katılıp Aleksimov'la evlenme fikrinden.
Yine de artık ok yaydan çıkmıştı ve halasına bir söz vermişti. Aslında halası umurunda değildi, o sözü annesine vermişti Astasya. Annesini memnun etmek için elinden geleni yapacaktı. Onun kendisi için çektiği acıları biliyordu ve teşekkür etmek için yapabileceği en iyi şey bir saray hanımefendisi gibi davranmayı öğrenmekten geçiyordu. Hala geleceğin çariçesi olmak gibi bir hedefi olmayan genç kız sadece ailesini en iyi şekilde temsil edebileceğini göstermek istiyordu. Ormana terk edilmesi ve orada bir yabani gibi büyümesi kendi seçimi olmasa da bundan dolayı ailesini utandırmak en son isteyeceği şeydi. Oysa ruhu asla tam olarak evcilleşmeyecekti ve Astasya işte bu gerçek yüzünden ilerde bir çariçe olmanın iyi bir fikir olduğundan şüpheliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASTASYA 2 / ATEŞ ÇİÇEĞİ
Fantasy2. KİTABIN YAZIMINA ŞİMDİLİK ARA VERDİM. TEKRAR BAŞLADIĞIMDA DUYURU YAPARIM. Bir gece vakti küçük bir bebek ormana bırakıldı. Ölsün diye götürüldüğü orman ona kıyamadı. Mavi gözleri safirler kadar parlak, Kızıl saçları alev alev yanacaktı. Eşsiz bi...