Astasya, baykuş gittikten sonra uyuyamadı. Zaten hassas olan sinirleri Anuşka'nın hasta olduğunu duyunca daha da bozulmuştu. Gidip annesini uyandırmayı ve koynuna sokulup durumu anlatmayı düşündü ama Desa'ya kıyamadı. Bunu sabaha bırakacaktı. Öncesinde kendisi gitmek için hazırlığını yapacak ve annesine de birkaç günlüğüne gitmesine izin vermesini söyleyecekti. Annesinin halası karşısında zor duruma düşeceğini biliyordu ancak diğer tarafta Anuşka söz konusuydu ve Astasya gitmek zorundaydı. Nitekim sabaha kadar huzursuzca sağa sola dönerken kısa kısa dalmalar dışında uyuyamadı. Sabah gün ışırken de yerinden kalkıp kendisine birkaç gün yeterli olacak birkaç parça kıyafet ve çamaşır hazırladı. Ardından kendisi de üzerine yola çıkarken uygun olacak rahat bir elbise giydi.
Halası bu durumdan hoşlanmayacaktı kuşkusuz ama Astasya geri döndüğünde açığı kapatmak için daha çok çalışacaktı. Tabii önce Anuşka'yı görmeli, gerekirse onu tedavi için buraya getirmeliydi. Genç kız kafasında bu düşüncelerle odasından çıkıp henüz yeni kalktığını tahmin ettiği annesinin odasına yöneldi. Kapıyı tıklatıp içeri süzüldü. Tahmin ettiği gibi Desa yeni uyanmıştı. Genç kadın yataktan ayaklarını sarkıtmış, görmediği pencereden dışarıyı izliyordu. Astasya içeri girdiğinde kafasını genç kıza çevirdi ve,
''Sana fazla yükleniyorum değil mi?'' dedi özeleştiri yapan insanlara has o mahcup tonda. Astasya kapıyı kapatıp annesine doğru yürürken onun her defasında yanılmadan kendisiyle bir başkasını nasıl ayırt ettiğini yine merak etti. Çünkü Desa her defasında Tasya'yı diğerlerinden ayırıyordu.
''Kokun çok güzel ve başka kimse senin gibi kokmuyor. Biliyorsun göremiyorum ancak daha iyi duyuyor ve daha iyi koku alıyorum.'' Desa genç kız daha hiç konuşmadan sorusuna da gereken cevabı verince Astasya gidip annesini öptü ve yanına oturdu.
''Sen de çok güzel kokuyorsun. Ve gözlerin hala görüyor olsaydı...'' Genç kız iç geçirdi.
''Hala görüyor olsaydım?'' Desa devam etmesini istedi.
''Aynaya bakar ve ne kadar güzel bir kadın olduğunu da görebilirdin.'' Astasya annesine kocaman sarıldı ve kafasını onun omzuna koyup,
''Harika bir kadınsın. Her şeyin çok güzel ve benim yüzümden yalnızsın. Özür dilerim anne.'' Dedi suçlulukla. Desa kızının bağlanmış olmasına rağmen hala oldukça gür ve kabarık olan saçlarına dokundu.
''Şiişt, bunu bir daha asla düşünme ve söyleme. Bunun tek sebebi aç gözlü ve kötü kalpli bir yaratık olan Karga'ydı. Ve o da hak ettiği cezayı aldı. Giden hiçbir şeyi geri getiremeyiz Tasya'm. Ama bundan sonrası için hala çok şey yapabiliriz. Üstelik ben yalnız değilim ki. Sen ve Liyatta varsınız.'' Astasya, Liyatta, ismini duyunca homurdandı.
Desa genç kıza doğru döndü ve onu omuzlarından tutup, sanki gerçekten görüyormuş gibi gözlerine dikti karanlıkla bağlanmış gözlerini.
''Ne olursa olsun bir şeyi unutma Sanisha. İkiniz aynı anne ve babanın çocuklarısınız. Ben olmadığımda bile bu değişmeyecek. O ve sen aynı kandan, aynı rahimden ve,'' Desa sesini azaltıp fısıldadı, ''aynı mirastansınız.'' Kulağını genç kızın kulağına yaklaştırıp devam etti, ''Sen güçlerini geliştirir ve kabullenirken biz yanındaydık ama Liyatta yalnızdı. Ona yardım eden tek kişi Karga'ydı ve kalbine karanlığı fısıldadığı aşikar. Bizi kaybetmişti ve tutunacak birine ihtiyacı olan küçük bir kız çocuğuydu kız kardeşin. Muhtemelen sahip olduğu farklı yetenekler yüzünden korkuya kapıldı ve Yuşhakov'un etkisine fazlasıyla girdi. Onu dışlarsak, onu yargılar ve kendimizden uzak tutarsak kalbindeki karanlığı beslemiş olacağız. Ancak onu sever, yakın tutar ve iyiliği tanıyıp kabullenmesine yardım edersek o zaman biz yeniden bir aile olacağız kızım.''
''Ama benden nefret ediyor ve kesinlikle yaklaştırmıyor kendisine. Onu kendime bir iple bağlayamam ki.'' Astasya sessiz konuşmaya dikkat ediyordu ama sesinde sert bir ton vardı. Hala çok kızgındı kardeşine. Desa kızının saçlarını yeniden okşadı.
''Senin çocukluğunu, onunsa genç kız oluşunu göremedim. Sanki Tanrı hayatımı ikiye bölüp her birinize birazını verdi. Sonuç olarak hatıralarımda ikinize dair çok şey olduğu gibi birçok da eksik an var ve bu kalbimi acıtıyor Tasya. Lütfen beni anla, ikinizi de bir daha kaybetmeyi göze alamam. Uzağınızda kalmam gerekse bile bana ve birbirinize bağlı olduğunuzu bilmeye ihtiyacım var. Bunları seninle konuşuyorum çünkü beni anladığını biliyorum ateş çiçeğim. O kadar güzel ve sevgi dolu bir kalbin var ki bunu başarabilirsin. O kadar güçlü bir karaktere sahipsin ki hepimiz için yeni bir gelecek inşa edebilirsin.''
''Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum anne.'' Tasya'nın sesi fersiz ve solgun çıkmıştı. Bir an önce ormana gitmek için izin almak istiyordu ama annesi ona Liyatta'dan bahsediyordu. Sorumlulukları giderek artıyordu sanki.
''Gecenin karanlığında ateş böcekleriyle yolunu bulan biri mi söylüyor bunu bana?'' Desa kıkırdadı. Astasya da birden kendini tutamayıp kıkırdadı.
''İnan bana ormanda yaşamak çok daha kolaydı.'' Desa kafasını salladı.
''Biliyorum. Geri dönmek için can attığını da biliyorum. Anuşka'nın sana ihtiyacı olduğunu da tabii.'' Astasya bir kez daha şaşkın baktı annesine.
''Nerden biliyorsun?''
''Belki kuşların dilini anlayamam canım ama ateş cinleriyle konuşabiliyorum unuttun mu?'' Astasya saflığından utandı. Kafasını kaşırken,
''Gitmeliyim biliyorsun değil mi? Bana ihtiyacı var ve orada olmalıyım.''
''Evet gitmelisiniz.''
''Gitmeliyiz derken?'' Desa yaramaz bir çocuk gibi sırıttı.
''Liyatta da seninle gelecek. Ormana birlikte döneceksiniz.'' Astasya aniden ayağa fırladı,
''Hayır! Onunla gitmem. Bu kesinlikle saçmalık anne.'' Desa hala aynı ifadeyle bakıyordu kızına. Astasya onun çıldırıp çıldırmadığını anlamaya çalıştı bir an.
''Yolda onu boğarım, yolda olmasa orada kendini boğdurur bana. Hayır kesinlikle o cadalozla bir yere gitmeyeceğim.''
''Senin daha güçlü bir cadaloz olduğunu sanıyordum oysa. Küçük bir cadıdan mı ürküyorsun?''
''Ondan ürkmüyorum! Onun yetenekleri bana sökmez biliyorsun. Ama onunla dersler sırasında bile aynı ortamda kalmaya katlanmak zaten yeterince zor biliyorsun. Şimdi ikimizi baş başa ormana göndermek istiyorsun!''
''Bu ikinize birlikte güzel zaman geçirmek için bir fırsat işte.''
''Liyatta ile güzel zaman geçirilmez anne! O Danil'den bile kötü. Ah Danil onun yanında melek bile sayılabilir.'' Desa kıkırdadı yeniden.
''Ama kız kardeşinin insanı telkin eden ve yatıştıran bir etkisi de var unuttun mu? Anuşka muhtemelen aşırı üzüntü ve kaygı yüzünden çok bitkin düşmüştür. Birinin ona iyi şeyler telkin etmesi gerekiyor.'' Astasya inanamıyor gibi bakıyordu annesine.
''İyi şeyler telkin etmek ve Liyatta mı? Anuşka'nın daha fazla hasta olmasına neden olur ve bunu zevkle yapar.''
''Onunla konuşurum. Üç gün kalıp dönersiniz ve bu sayede buradaki derslerin de etkilenmemiş olur.'' Astaysa öfkeyle ayaklarını yere vurduğunda ayaklarının altından ve saçlarından kıvılcımlar çıktı. Halının üzerinde olduğu için panikleyip hemen sakinleşmeye ve halıya zarar vermemeye çalıştı ama halıda kararma olmuştu bile.
''Bütün halıyı bile yaksan kardeşinle gideceksin genç bayan. Gitmek istiyorsan şartım bu. Ha bana söylemeden bir atın sırtına atlayıp kaçarsan bilemem ama ardından Liyatta'yı yine de gönderirim bir arabayla.'' Astasya bu kez aklına başka bir şey gelmiş gibi sırıttı.
''Bence o da bunu kabul etmeyecek. Onu biraz tanıyorsam ormana gelmemek için elinden geleni yapar. Hatta seni bile telkin etmeyi dener.'' Desa'nın gözlerinde kendinden emin bir pırıltı dolaştı.
''Hazırlıklarını yapmadan önce lütfen Liyatta'nın odasına uğra ve onu burada beklediğimi ilet. Kahvaltıda görüşürüz tatlım.'' Desa'nın yumuşak ve kendinden emin ses tonu Astasya'nın keyfini kaçırsa da denileni yapmak için odadan çıktı. Yaklaşık iki saat sonra Astasya ve Liyatta onları ormana götürecek yolcu arabasının içindeydiler. Karşılıklı koltuklara çapraz oturmuş ve konuşmamak için ikisi de yanlarındaki küçük pencerelerden dışarıya bakıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASTASYA 2 / ATEŞ ÇİÇEĞİ
Fantasia2. KİTABIN YAZIMINA ŞİMDİLİK ARA VERDİM. TEKRAR BAŞLADIĞIMDA DUYURU YAPARIM. Bir gece vakti küçük bir bebek ormana bırakıldı. Ölsün diye götürüldüğü orman ona kıyamadı. Mavi gözleri safirler kadar parlak, Kızıl saçları alev alev yanacaktı. Eşsiz bi...