Liyatta ile yaşadığı gerginlikten sonra Astasya artık daha kararlı birine dönüşmüştü. Her geçen gün halasının ve öğretmeninin taleplerini yerine getirebilmek için elinden gelenin en iyisini yapmak için var gücüyle çalışıyordu. Öyle ki çok sevdiği ormana gitmeyi bile bırakmış, hatta ağaçlara tırmanmaktan da vazgeçmiş gibiydi. Şehirden getirtilen iyi bir terzi Liyatta ve onun ölçülerini almış ve ardından kumaş örneklerini çıkarmıştı. Sarışın Liyatta için daha yumuşak renkleri tavsiye ederken Astasya'ya dikkatle bakan adam onun daha çarpıcı renkleri kolayca taşıyabileceğini savunmuştu. Halası genç kıza bakıp dudak büzerken,
''O bir prenses asaletine sahip olmalı, çok parlak ve iddialı renkler masumiyetine gölge düşürmemeli. Daha yumuşak renkler olmalı kesinlikle.'' Diye itiraz edince Terzi,
''Hanımefendinin kaygılarını elbette anlıyorum ancak bu genç hanım nadir rastlanan bir saç rengine sahip. Beyaz dışındaki yumuşak tonlar bu saç rengini ne kadar tamamlayabilir emin değilim. Oysa küçük hanım saraya girdiğinde bir ateş çiçeği gibi açmalı. Tüm zarafetiyle ve eşsiz varlığıyla parlamalı. Geçtiği her yerde iz bırakmalı.''
Zayıf, solgun tenli ve kafasının tepesi saçtan yana çıplak adam birden kendinden beklenmeyen bir coşkuya kapılmış gibiydi. Öyle ki tezini savunurken kollarıyla da perçinlemeye çalışıyordu. Gerçekten de terzi Matarov, Astasya'yı görünce onu giydirecek olmanın heyecanına kapılmıştı. Genç kız gözleri görmeyen genç annesinin kopyası gibiydi ama onda kendine has bir vahşilik, karşı konulamaz bir başka hal vardı. Matarov genç kızı görür görmez onu kafasında hangi renk kumaşlarla giydirebileceğini hayal etmeye başlamıştı bile. Solgun tenli kız kardeşi daha alışılmış bir tipe sahipti ama bu kızıl saçlı genç hanım kesinlikle onun dikeceği elbiselerle sarayda alevden bir rüzgar gibi esmeliydi. Matarov onun imzasını taşıyan elbiselerin içinde genç kızı onca insanın önünde yürürken ve dans ederken de düşündü. Sanisha Lenikov kesinlikle çarpıcı renklerden elbiseler giymeliydi.
''Keşke renkleri görebilseydim ama Bay Matarov'a katılıyorum. Sevgili Liyatta'm çok zarif bir genç hanım ve yumuşak renklerle çok daha asil görünecektir. Sarayda yürüdüğünde baharda açmış beyaz ve açık pembe gülleri andıracağından şüphem yok.'' Desa konuşurken sesi öyle sevgi dolu, öyle kadifemsiydi ki kimseden çıt çıkmıyor, Astasya burun kıvırsa da Liyatta yüzünde tatlı bir tebessümle bakıyordu annesine.
''Kumaşlar da dokunduğum kadarıyla tam onun narin tenine uygun kalitede. Bay Matarov lütfen küçük kızıma bugüne dek dikeceğiniz en zarif elbiseleri dikin. Bir ilkbahar çiçeği gibi görünsün Liyatta'm.'' Terzi evin hanımı kendisini göremese de saygıyla selamladı genç kadını ve,
''Ah elbette Leydim. Hiç şüpheniz olmasın.'' Desa tevazuyla tebessüm etti.
''Size güveniyorum Bay Matarov. Ateş çiçeğim, Sanisha'm için de dediklerinize hak vermeden edemedim. Onun da daha parlak ve yoğun renklerle kendisini daha iyi ifade edeceği kuşkusuz. Başkentte iki nadide çiçek gibi açmalı kızlarım. İkisi de kendine has ve eşsiz olmalılar. Sevgili Yalina, lütfen sen de bizi destekle bu konuda. Çünkü senin desteğinle çok yol kat ettik ve edeceğimize de şüphem yok.''
Yalina Olgiyev gelininin tatlı diline daha fazla direnemedi. Desa görünürde tıpkı Astasya gibi asi ve kendinden emin bir kadındı ancak Yalina'ya karşı ilk günden beri çok kibar ve saygılı davranıyordu. Görümcesinin yoluna çıkmadan taleplerini incelikle iletiyordu. Kadında anlayamadığı bir tesir hali vardı sanki. Aynı şeyi Liyatta ile konuşurken de hissediyordu mesela. Yalina ikisine karşı da hep gardını indirmiş olarak buluyordu kendisini. Ancak Desa, Liyatta'nın aksine hiçbir zaman bilmişlik taslamıyor, ukala veya yukardan bakıcı olmuyordu. Nazik ve ölçülüydü kör kadın. Yalina, Liyatta'nın tavırlarındaki kendini beğenmiş kibirli havayı sarayda yaşamış ve küçük prensle sözlenmiş olmasına vermekle birlikte genç kız ona zaman zaman ağabeyi Yuşhakov'u da hatırlatmıyor değildi. Anneleri farklı da olsa Liyatta'da da Yuşhakov'dan bir şeyler geziniyor gibiydi. Yine de genç kızı seviyor ve iyi bir saray hanımı olacağını hissediyordu. Ancak Desa'yı düşününce onun hala çok güzel ve alımlı haliyle genç yaşta dul kalışı kadar gözlerinin kendi öz yeğeni Yuşhakov tarafından kör edilişine de içten içe üzülüyordu. Ancak olan olmuştu ve gelin, görümce anlaşmanın yolunu buldukları sürece sorun yoktu.
Nihayet kumaşlar konusunda da uzlaşmaya varıldı. Başkente gidince giyilecek kıyafetler önem arz ediyordu. Ormana yakın bir konakta yaşamak gibi değildi orada olmak. Herkesin gözü kulağı onların üzerinde olacaktı. Yuşhakov yüzünden yaşananlar ve Veliaht Prensin Astasya uğruna sözlüsünden ayrılması durumu daha kritik hale getiriyordu üstelik. Genç kız henüz nasıl bir dünyaya gireceğine dair en ufak bir fikre sahip değildi ama çevresindeki kadınların onu sürüklediği bu serüvene çoktan girmişti. Kaçış olmadığını anlayan Kızıl Tilki evcilleşmenin yollarını arıyordu. Lakin yüreğinde bir yerde o hep ormanın kızı olarak kalacaktı.
O gece sarı konakta herkes odalarına çekildikten ve uykuya yenik düştükten sonra bir baykuş kondu Astasya'nın penceresinin önüne. Turuncuya çalan gözleri pencereden içeriye delici nazarlar sunarken gagasıyla birkaç kez dokundu cama. Genç kız uykuya henüz dalmak üzereyken duyduğu tıkırtıyla penceresine baktı. Baykuşla göz göze geldiklerinde Astasya yataktan çıkıp pencerenin önüne doğru yürürken aralarındaki lisan da çözüldü. Pencereyi açıp hayvanı kucaklarken,
''Hoş geldin Gezgin.'' Dedi neşeyle.
''Hepinizi çok özledim. Lumnira nasıl? Ya annem ve babamdan ne haber getirdin?'' Sesindeki çocuksu telaş gecenin sessizliğini delip geçen bir şarkı gibiydi. Kızıl ve dağınık saçları meşale gibi parlıyordu. Baykuşu odadaki sandalyenin başlığına bırakıp karşısında dikildi. Gezgin'in karanlık odada birer fener gibi yanan gözleri çok dikkatli süzüyordu genç kızı.
''Annem hasta mı? Neyi var?'' Genç kız duyduğu haberle aniden tüm heyecanını ve enerjisini kaybetmiş gibi soldu. Öyle ki saçlarının parıltısı bile azaldı.
''Ciddi bir şey olmasaydı Lumnira seni göndermezdi Gezgin. Neyi var annemin?''
''Keder hastalığı mı? Artık yataktan çıkmak istemiyor mu, hiç mi? Ama babamın ona ihtiyacı var, ikisi yalnız kaldılar.'' Astasya konuşurken sanki Anuşka'nın hastalığı ona da sirayet etmişçesine değişmişti sesi ve hali. Derin bir nefes verdi. O sırada da kararını vermişti.
''Uç ve Lumnira'ya anlat, yarın annem için geleceğim. Tasya'sı ona gelecek.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASTASYA 2 / ATEŞ ÇİÇEĞİ
Fantasy2. KİTABIN YAZIMINA ŞİMDİLİK ARA VERDİM. TEKRAR BAŞLADIĞIMDA DUYURU YAPARIM. Bir gece vakti küçük bir bebek ormana bırakıldı. Ölsün diye götürüldüğü orman ona kıyamadı. Mavi gözleri safirler kadar parlak, Kızıl saçları alev alev yanacaktı. Eşsiz bi...