5. Bölüm

1.7K 129 122
                                    

Önümdeki neştere atıldım. Kaptığım gibi arkamı döndüm. Gözlerim etrafta gezinirken elimin titremesini durdurmaya çalıştım, kimse yoktu.

Nefeslerimi kontrol etmeye çalışırken etrafa yavaş adımlarla göz attım. Demirden odada adımlarımın sesi hafif duyulurken neşteri tutan elime tekrar baktım. Biraz daha titresem elimden düşecek gibi duruyordu.

"Sakin olsana oğlum."

Telefon!

Telefonuma ulaşırsam eminleri arayabilirdim. Gelirlerdi en azından burada yanlız kafayı yemezdim.

Kapıya doğru döndüm. Etrafta hala bir şey yoktu. Hızlanmaya başladım kapıya doğru her yaklaştığımda içimdeki koşma isteği artıyordu ve bende bu isteğe uyuyordum.

Elimi kapının tutacına attığımda bir ses duydum ve o ses beni olduğum yere zımparaladı.

Ağlama sesi... Küçük bir kız ağlıyordu. Sanırım... Oydu...

Arkama bakamıyordum. Korkuyordum ve Allah kahretsin korku gitmiyordu. Kendimi sakinleştiremiyor, titremekten başka bir halt yiyemiyordum.

Derin nefes alarak arkama dönmeye çalıştım. Yavaş yavaş... Sanki hızlı dönersem kötü bir şey olacakmış gibi.

Oradaydı...

Köşede oturmuş, sırtını duvara yaslamış, bacaklarını kendine çekmiş ve kafasını kollarının arasına almış ağlıyordu.

'Gitme miran. O kadar salak olamazsın. Öldürecek seni belki oğlum. '

'küçük çocuk lan o daha.'

'LAN ÇOCUK ÖLÜ BAŞLARIM KÜÇÜĞÜNE!'

iç seslerim kavga ederken sonuncusuna çok hak verdim.

Ama ya ölü değilse? O olaylardan biriyse? Ağzından bardaktan su boşalırcasına akan kan neydi ozaman? Peki gözleri...

İliklerime kadar korkuyordum. Ama salak değildim. Yanına gitmeyecektim.

Kız birden kafasını kaldırıp gözlerini yüzüme dikti. Anında nefesim kesilirken konuşmaya başladı. Sesi normaldi ama normal bir sesin kalbimi durduracak olması anormaldi. Sesi bile ürpermeme yetmişti.

"Annemi istiyorum."

"Bende" evet miran aferim koçum tam söylenecek sözü söyledin.

Bende dedikten sonra yüzüm ne hal aldı bilmiyorum ama küçük kız birden gülmeye başladı. Gülümsemesi kahkahaya dönüşürken içimdeki ürpermeye karşı durmaya çalıştım. Daha fazla korktuğumu göstermemeliydim.

Hala gülüyordu ve her kahkasında gözlerini sonuna kadar açıyordu. O kadar korkunçtu ki. Otuz iki diş sırıtırken ağzından tekrar kan gelmeye başladı.

Kan tekrar ayağımın dibine akmaya başladığını görünce daha fazla dayanamayacağımı anladım.

Ya kaçacaktım ya ölecektim. Erkekliğin %99 kaçmak değilmiydi zaten? Hem o %1 diklenme hakkımı annemi istediğimi belirttiğimde öldürmüştüm zaten.

Koşmaya başladım. Kapıyı itip çıktığımda kısa koridordan geçip ikinci kapıyı açtım odaların içine bakmadan koşuyordum.

Çıkış kapısının olduğu odaya geldiğimde içerden birşeyin kırılma sesi geldi. Bakışlarım refleks olarak oraya döndüğünde kahve bardağımın yerde paramparça olduğunu gördüm. Gözlerim hala yerdeyken önünde bir çift ayak görmemle gözlerim sonuna kadar açıldı. Morarmış, damarları belli olan çocuk ayakları.

Yukarısına bakmadım bile çünkü ne göreceğimi biliyordum. Ne ara gelmişti? Arkamda bırakmıştım oysa. Arkamı dönüp Merdivenleri ikişer üçer çıkmaya başladım.

En son giriş katına geldiğimde hastanenin çıkış kapısına doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Çok dikkat çekmeden kendimi hastanenin bahçesine attım.

Derin derin solumaya başladım. Sakinliğim hala geri gelmemişti ama biraz daha iyi sayılırdım. Temiz hava ve çevredeki insanları görünce iyi hissetmiştim.

Tamam. Hadi bakalım sana kimler inanacak miran bey?

Bir Morg SaklambacıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin