"Miran son kez soruyorum emin misin?" dedi reşat amca eli omzumdayken
Gülümseyip kafamı olumlu anlamda salladım saatin dolmasına 3 dakika kalmıştı. Artık içeri girip bekleme vaktim gelmişti. Kapıyı itip içeri girdim arkadan kapıyı kapattım ve içerideki sandalyenin üstüne oturup beklemeye başladım.
Her geçen dakika terliyordum, titremelerim artıyor, nefes alışlarımı düzene sokamıyordum. Son 2 dakika...
"Sakin ol oğlum, sakin ol." etrafa bakınıyordum sürekli. Bir yerden çıkacakmış gibi. Kararımı çok sorgulamıştım ama emindim. Başka çaresi yoktu.
Son 1 dakika...
Kapı açılmasıyla yerimden sıçradım. Gördüğüm yüzle şaşkınlığımı gizlemeye neden duymadım.
O gelmişti. Kızın annesi...
"Hanımefendi?"
"Bak çocuk bana acıman zoruma gitti diye geldim yoksa beni düşündü geldi saçmalıklarına girme anladın mı?"
"Zorunuza giden bir şey olmasın ben-"
"Sen bir hiç uğruna kendini feda ediyorsun. Suçun yok, kabullenmen saçma. Beni mi istiyor? Tamam. Zaten hakkettiğimi yaşayacağım öyle değil mi? Benim için öyle diyordun?"
Gözlerimi kaçırdım.
"Korkuyor musunuz?" dedim tüm cesaretimi toplayıp yüzüne bakarak
"Hayır. Kendi kızımdan korkmam mı gerekiyor?"
"Daha dün ağlıyordunuz ama?" dedim tek kaşımı kaldırarak
"Dünü unut yaşanmadı say sen." dedi elinin havaya kaldırıp sallayarak
Ve saat gelmişti...
"Zaman doldu." dedim sesim titriyordu. Madem kabullenmiş gelmişti madem bana bir şey olmayacaktı bu korku nedendi?
"Benim için çok güzel şeyler olacak. Belkide yaşattığımı yaşayacağım bilmiyorum ama tek bildiğim en azından yalnız başıma ölmeyeceğim. Yani senin deyiminle hakkettiğim gibi öleceğim."
Ağır konuşmuştum sanırım. Buda ona dokunmuş olacak ki söylediklerimi yüzüme vuruyordu sürekli. Üstüne çok düşündüğüde belliydi. Üzülüp üzülmemek arasında gidip geliyordum.
Ve yine o demir tırmalama sesi...
Lambalar gidip gelmeye başladı tekrar ama sanki bu sefer daha fazlaydı her şey. Sesler, lambaların hareketleri, içimdeki korku...
"Babasını neden öldürdüm biliyormusun?" dedi yüzü kapıya dönükken
"Neden?"
"Aşıktım ben ona. Ama o kızımızı kabullenmedi. Onu istemediğini söyledi. Ben zorlayınca doğurmamam için daha fazla ısrar etmedi. Sonra sera büyüdü. O hala soğuktu ama sadece kızımıza değil artık banada soğuktu. Çok aşıktım ve yediremiyordum. Bi gece uyurken... "
Sustu devamını getirmeye korkar gibi
" Kızın? "dedim meraklıca babasının arkasına ağladı diye öldürmek? İnanmamı beklemesin.
O sırada kapılar açılıp kapanmaya başladı. Hızlı ve sesli. Korkup bir kaç adım geriledim ama kadın olduğu yerde durmuş kılını bile oynatmıyordu. Korkmuyor gibiydi.
" Sevdiğim adamı aldı o elimden." dedi sessizce
"Sevdiğin adam senden gitmiş. Bu kız çocuğunun hiç bir suçu yoktu!"
"Her geçen gün soğudum ondan. Kocamı her özlediğimde, yerinin dolmadığını her gördüğümde, baktığım her yer onu hatırlattığında..."
"Manyaksın sen!" sinirlenmeye başlıyordum. İçimdeki tüm korku sinire dönüşürken küçük kız almadan önce kendi ellerimle öldürmemek için zor tutuyordum kendimi.
O sırada tüm sesler kesildi. Kapılar hareket etmedi, ışık bir daha gitmedi. Ortamı büyük bir sessizlik kapladı.
Sonra yavaşça ikinci bölümün kapısı sonuna kadar açıldı. İçerisi görünmüyordu. Zifiri karanlık...
" Vakit şimdi doldu çocuk. Görüşürüz..." bana dönüp gülümseyerek söylemişti.
O daha sözünü bitirir bitirmez birşey geldi onu tutup içeri o zifiri karanlığın içine götürdü. O neydi? Kızmıydı? O kadar hızlıydı ki ne gelen şeyi gördüm ne kadının gidişini.
Sonra yerde bir çift çocuk ayak izi kanlı...
Oydu. Annesini o almaya gelmişti...
O kadar hızlı gelip almıştı ki arkasında bıraktığı rüzgar sendelememe yetti. Kapı hızla duvara vururken karanlığa doğru adımladım.
Çok karanlıktı hala. Telefonumun ışığını açıp bölümleri bağlayan kısa koridora tuttum. Her yer kandı...
Duvarlarda tırnak izleri, yerler kıpkırmızı neredeyse gri bir yer kalmamıştı.
Gitmek istemiyordum. İçeri girmek istemiyordum. O sırada kusacağımı hissettim midem bulanıyordu.
Koşarak kapıya vurdum. Reşat amca meraklıca kapıyı açarken önümdekileri itip bahçeye koştum. Dayanamayacaktım artık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Morg Saklambacı
УжасыTamamlandı✔️ *Bir Morg Saklambacı adında ilk kitaptır.* "Ne demek yok?" "yok abi baktım." "bu hafta üçüncü." Çalışmaya başladığım günden beri bu Morg'da kaybolan cesetlerle uğraşıyorum. Ölü bir insan nereye gidebilir ki? "Başımız belaya girecek yine...