Her kese merhaba! Öncelikle, kitabımı seçtiğiniz ve okumaya başladığınız için teşekkür ederim, umarım vakit kaybı olarak görmezsiniz... Başlama tarihinizi bıraka bilirsiniz, isteklerinizi de yaza bilirsiniz, dikkate almaya çalışacağım. O halde bekletmeyeyim sizi.
LÜTFEN OKUYUN: KİTAPTA BİR ÇEŞİT SORUN ÇIKTIĞINDAN DOLAYI BÖLÜM SIRALARI YANLIŞ GÖRÜNÜYOR. LÜTFEN NUMARA SIRASINA UYGUN OKUYUN.
☠︎︎✰Lumos Maxima...
"Acele et, Tom. Orayı beğeneceğini düşünüyorum oğlum."
Horace Slughorn, yeşil kadife kumaştan yapılma cübbesini düzelterek papyonunu şekillendirmişti. Bu süreç esnasında da, ofiste ayna önünde saçlarını elleri ile şekillendiren Tom Riddle, gayet rahattı.
Albus Dumbledore'un isteği üzerine bir öğrenci kabulune gidiyorlardı. Tam da kabullenme denilmezdi, küçük kız okula kabul edilmişti, sadece Diagon Yolu'na küçük seyahatinde ona eşlik edeceklerdi. Tom Riddle için bir öğrencinin ona zerre alakası yoktu, fakat duyduğu soyadın verdiği şaşkınlık sonucunda içinde bir merak doğmuştu.
Grindelwald.
Dönemin yıldızı olan Thomas, hiç de duygulardan yoksun biri değildi. Merak, nefret, öfke, şaşkınlık da duygulardır. O da merak ede bilir, nefret kusa bilir, öfkelene bilir ve şaşkın hale gele bilirdi sonuçta.
"Hazırım efendim," dedi yüzüne 'samimi' bir gülümseme kondurarak. "Gide biliriz."
Slughorn ona yaklaşmasını işaret edince genç büyücü ona ilerledi. Cisimleneceklerdi. Öğrencilerin aksine bazı profesörler okulda cisimlene biliyordu.
"Koluma tutun, Tom. Bir az miden bulanacak." dedi ve göz kırptı zevkle. Riddle zaten küçükken Diagon Yolu'na götürüldüğünde cisimlenmişti fakat normal karşılamıştı, ikinci bir iğne geçimi vakasına hazır hissediyordu. Slughorn'un koluna tutununca ofiste bir 'pak' sesi çıktı. Ve yine aynı hiss. Bir süre sonra, gözleri oldukça bulansa da, temiz havanın yüzüne çarpması ile gelmiş olduklarını anladı. Bakışları bir süreye düzgünleşince etrafa bakındı.
Tepenin yamacında büyük bir yeşillik arazi görünüyor, gökyüzünün mavisi ile muazzam bir uyum içinde görünüyordu. Taş patika boyunca ilerledikçe ağaçlar yüzünden görünümü net olmayan malikane belirmeye başlamıştı. Tüm ihtişamı ile orada kurulu olan malikanenin girişe yaklaşan kısmında siyah mermerden yapılma ve oyulmaları göz okşayan taşlar vardı. Giriş kapısı ise goblin yapımı olduğu belli olan koyu mavi renk bir kapıydı ve üzerinde ölüm yadigarları sembolü vardı. Grindelwald zevklerini belli etmeyi beceriyordu.
Malikane, bulunduğu bölgedeki en yüksek tepenin üzerinden tüm heybetiyle manzaraya bakıyordu. Bir yanı şehre inen ve ormanın içinden geçen yola, diğer yanıysa kıyısında bulunduğu uçuruma dönüktü. Etraf oldukça sessiz olsa da, denizin sesi huzurlu bir ortam oluşturuyordu. Yine de ağır bir hava hakimdi. Tom bunu, etrafın koruma büyüleri ile donatılmış olması ile yorumladı.
Yürümeye başladılar tekrar. Malikane giderek netleşmeye başlamıştı. Koyu mavi ve yeri geldiğinde siyah renk mermerden yapılma sayısız kubbesi göğe uzanıyordu. Girişi eski ve goblin işi olduğu belli olan dev bir kapıdan oluşuyordu ve üzerinde latince yazılar vardı. Duvarlarını boydan boya çevreleyen camlar uçurumun aşağısındaki denize bakıyorlardı. Kulenin kubbesini ise geri kalanlar gibi kara çamdan kalaslar değil, parlak siyah granitten yapılma bir kartal vardı. Grindelwald, kartalların güçlü ve ihtişamlı olmasını beğeniyordu ve yapım esnasında bunu da dikkatten kaçırmamış olmalıydı.
Sonunda üzerinde ilerledikleri taş patika onları girişe getirdiğinde kapılar ardına kadar açıldı. İçeride kimse görünmüyordu. Slughorn, hafifçe gülümseyerek içeri adımını attığında, hala etrafa bakınan Riddle da ona eşlik etti. Merdivenlerden inen siyah pelerinli bir büyücü onları selamladı. Sert yüz çizgileri ve dik bakışları vardı, sanki onlara güvenmemek istiyor gibiydi. Profesör Slughorn, bir adım daha ileri gelerek elini uzattı.
"Merhaba bayım! Bence burada neden bulunduğumuzu hepimiz biliyor olmalıyız, siz, ben, ah! Unutmuşum, bu da öğrencim ve Hogwarts öğrenciler başkanı Tom Riddle. Nerede kalmıştım? Evet, hepimiz burada neden bulunduğumuzu biliyor olmalıyız ve..." Kelimesine büyük bir hevesle devam etmek isterken büyücü onun sözünü kesti.
"Burada boşboğazlık hoş karşılanmaz. Bayan Grindelwald yukarıda, alın, gidin."
Riddle, yüzden belli etmese de içten içe şaşırmıştı. Buraya kadar gelmeleri için ricada bulunulduktan sonra 'saygılı bir kovuluş' ile karşılaşmışlardı. Yine de umursamadı. Sanki çok şeyi değiştire bilirdi.
Aslında değiştire bilecek biriydi fakat, Slughorn'un yanında bu hiç de centilmence olmazdı. Bu esnada pelerinli adam yukarı ilerledi. Tom ise fırsattan istifade etrafı inceliyordu.
Yer tamamen mermerden yapılıydı. Girişin yüksekliği oldukça yüksek olduğundan her tarafta tablolar vardı, büyük ihtimalle Grindelwald neslinin üyelerinin tablolarıydı bunlar. Etrafı geniş işlemeli bir tablo ise tüm ihtişamı ile tabloların merkezinde duruyordu. Riddle, ona yaklaştı. Bu, Gellert Grindelwald'ın resmiydi. Yanında kumral saçlı, orta güzellikte bir kadın duruyordu. Ortalarında Grindelwald'a benzetile bilecek fakat yeşil gözlere sahip olma farkı ile sarışın bir erkek vardı, 19-lu yaşlarında olması muhtemeldi.
Koltukta ise küçük sarışın bir kız oturuyordu. Riddle bu tabloyu Grindelwald'ların dönem nesli olduğunu anladığında koltukta oturana dikkat kesildi. Yüz hatları annesininkine kıyasen daha net ve sertti, yine de yüzünde bir kız çocuğu saflığı barındırıyordu. Ellerini dizleri üstüne asaletle koyuşu, safkan rejiminin en sağlam kuralları ile büyümüş olduğunu gösteriyordu.
Slughorn, arkadan hafifçe Tom'un omzuna dokundu. Onun da bakışları o tablodaydı ve lüks hayranı olan Slughorn, anlaşılan buradaki her şeyden etkilenmişti.
"Agnes Grindelwald, almaya geldiğimiz kız bu. Teyzesine benziyor olmalı, Albus öyle demişti."
Ardından ise sağdaki tabloyu gösterdi. Benziyorlardı, küçük olanı sanki teyzesinin bir kopyası gibi duruyordu. Bu esnada merdivenlerden adım sesleri yükselmeye başladı. Her ikisi arkasını döndüğünde yukarıya baktılar. Az önce yukarı kalkan pelerinli büyücü şimdi yanında tablodaki kızı getiriyordu. Tablo sanki onu soluklaştırmıştı, çünkü böyle daha güzeldi. Bakışları bir saniye içerisinde gelenlere takıldı. Bakışları iti ve keskindi, onun yanısıra tablodakinin aksine yüzünde bir gülümseme yoktu, küçük dudakları bir çizgi halinde duruyordu öylece.
Pelerinli, elini Slughorn'a uzattı.
"Ben Edward, Edward Norton." Slughorn ise her zamanki neşesi ile adamın elini sıktı. Ve bakışları, gözlerini Tom Riddle'a zilleyen kızı buldu.
"Götürmemiz gereken k- pardon, öğrenci bu, değil mi?"Edward başını salladı. Sağ eli küçük cadının omzunu kavrayarak ileri iterken konuştu.
"Agnes Jadira Grindelwald. Şimdi ise, genç oğlan," bu sefer gözleri Tom'un üzerindeydi, "Bayan Grindelwald'ı da alarak çıkışta bekle. Konuşmam gerek." dedi emrivaki bir tavırda. Riddle böyle tavırlardan hoşlanmıyordu, Slughorn'un ona kaş göz yaptığını görünce ise kıza baktı. Edward'ın bakışları kızın elini işaret ederken anladı. Elini kıza uzattı ve o beklemeden onun elini kavradı uzun parmakları ile.
Dışarı ilerlediklerinde, taş patikanın üstüne oturmakta tereddüt etse de, elini sallayarak küçük bir büyüyle temizledi ve oturdu. Agnes ise ona bakıyordu. Bakışlarında büyük bir merak vardı, yine de ona yaklaşmaya cüret edemiyordu.
Tom Riddle, hayatını çok değişecekti...
1K kelime.
Kısa bir bölüm oldu, giriş için aklıma başka bir şey gelmiyordu açıkçası. Garip bulduğunuz, ya da sormak istediğiniz şeyler varsa, sora bilirsiniz. Yeni bölümlerde görüşmek üzere.Nox.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐓𝐡𝐞 𝐂𝐫𝐢𝐦𝐞𝐬|| 𝐓.𝐌.𝐑
FanfictionVoldemort'un kaybettiği ilk savaş, onu sarsan ilk suç, güce, aşka, sonda da ona yenik düşmekti. Nefret ettiği yenilgiyle yüzleşmek, beklemediği anda çıkıp gelen bir cadının her şeyiyle onu büyülemesi ve yenilgiye uğratması hiç beklemediği bir şeydi...