Selam! Daha önce taslağımdaki hiç bir kitabın onuncu bölümünü yazacak kadar hevesli olmamıştım... Bu bölüm bir az haraketli olacak gibime geliyor. Umarım hoşunuza gider. Satır arası yorumlarınızı esirgemezseniz, çok mutlu olurum. Desteğiniz benim için çok özel... O halde, hepinize iyi okumalar diliyorum sayın cadılarım ve büyücülerim!
☠︎︎✰Lumos Maxima...
Kasımın ikinci haftasına doğru yağmaya devam eden kar, şatonun her tarafını pamuk beyazına boyamış, gökyüzünü ise gri bulutlar kaplamıştı. Haftalar önce parlaklığından ona doğru bakılamayan güneşli havanın yerini soğuk ve yağmurlu hava almıştı. Hogwarts öğrencileri, günlerini yağmur ve sağanak sesiyle açmaktan huzursuz olsalar da, başka yapılacak bir şey yoktu.
Hogwarts mutfağı ise sanki tekrar canlanmıştı. Yemek saatlerinde ve ortak salonlarda kaymak birası ya da sıcak çikolata ikram ediliyordu. Ortak salonlar bir az sıcak olsa da, koridorlar tüm ısınma büyülerine rağmen soğuktu. Tüm gün pencereler kar eşliğinde gelen rüzgârın etkisiyle titriyordu, sanki gizemli bir kuvvet okulu yerinden koparıp atmak istiyordu.
Slytherin ortak salonu ise felaket derecede soğuktu. Şömineler sabahtan akşama kadar hiç sönmüyordu ancak zindanlarda olmasının zararları yüzünden oluşan sıcak, taş kapının savrulmasıyla birlikte kaybolup gidiyordu. Öğrenciler bir toplum halinde içeri girip çıkmak zorunda kalıyorlardı.
Bu gün de sıradan günlerden biri gibi duruyordu. Yine rüzgâr Hogwarts pencerelerine çarparak onu titretiyor, yiyecek ve içecekler ikram ediliyorken öğrenciler de kendi hayatları ile ilgileniyorlardı. Hava durumu yüzünden tam 3 gündür baykuşhaneye gidilmesi yasaklanmıştı. Buna sebep ise, 4 gün önce öğrenciler tarafından ailelerine mektup amaçlı gönderilen baykuşların yolda düzgün uçamaması ve hasar almasıydı. Üstüne, okulda üşütme salgını dolaşıyordu, Madam Kopperfield'in işi başından aşkındı.
Tom Riddle, her zamanki nöbetindeydi. Pencerelerin cıyırtısı sesi dikkatini dağıtıyordu. Tom Riddle, düşünceli zamanlarında ona kucak açan sessizliği çok severdi. Saatlerce oturarak düşünebilirdi. Kendisini, geleceğini, planlarını, amaçlarını, evini, arkadaşlarını, küçük cadısını...
Başlarda sırf Grindelwald'ın kızı olduğu için ilgilendiği küçük cadıdaki aura dikkatini çekiyordu. Her geçen gün ona karşı daha ilgi dolu hissediyordu ve bir taraftan da bu ürpertici geliyordu. Bunu arkadaşlarına anlattığında dalga konusu oluşmuştu. Abraxas'ın 'Hmm, aşık mı oluyorsun?' demesi hala aklında çınlıyordu ve bu sinirlerini bozuyordu. Tom Riddle bilinmezlikten hep nefret ederdi ve küçük cadıya ne kadar ilgi duysa da, kızın onu sürüklediği bilinmezlik denizinde çırpınmaktan şimdiden kaçınıyordu.
Artık koridorda sessizlik olmasına alışmıştı. Böylece küçük çocukları uyarmak gibi zahmetlerle uğraşmıyordu. Soğuk hava onu hafifçe titretse de, soğuğu severdi. Hava onun için oldukça hoştu içerde. Soğuk hava karakterini, gri gökyüzü ise ruhunu temsil ediyordu adeta. Kısacası, hava Tom Riddle havasıydı.
Birden koridorda bir silüet belirdi gibi geldi ona. Dikkatle belirginleşmeye başlayan silüete bakarken elinde tuttuğu asasını daha sıkı kavrayarak büyünün gücünü artırdı. Ve birden rahatladı. Sarışın bir kafa, mavi gözler. Bu, Agnes'di. Üzerine geçirdiği Slytherin cübbesinin altında siyah kazak ve pantolon vardı. Saçlarını her zamanki gibi at kuyruğu şeklinde toplamıştı. Cübbenin üstünden sırtına attığı şal ve boynuna büktüğü yeşil eşarp, bir elinde sıkıca tuttuğu asası ve kucağına bastığı battaniye ile tam anlamıyla bir yere gittiği belli oluyordu. Battaniyenin büyüyle küçültüldüğü belli olacak türdendi, belli ki büyük boyutluydu ve onu taşımak zor olacaktı Agnes için. Tom, dikkatle küçük kıza doğru eğildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐓𝐡𝐞 𝐂𝐫𝐢𝐦𝐞𝐬|| 𝐓.𝐌.𝐑
FanfictionVoldemort'un kaybettiği ilk savaş, onu sarsan ilk suç, güce, aşka, sonda da ona yenik düşmekti. Nefret ettiği yenilgiyle yüzleşmek, beklemediği anda çıkıp gelen bir cadının her şeyiyle onu büyülemesi ve yenilgiye uğratması hiç beklemediği bir şeydi...