Sizler için kocaman bir bölüm bıraktım! Satırarası yorum yapmayı ve oylamayı unutmayın! Umarım beğenirsiniz<3
Lumos Maxima...
*1944, Noel tatili.*
Evde ihtiyacı olabilecek tüm eşyaları aldığından tamamen emin olduktan sonra Agnes, bavulunu kapattı.
Okulda arkadaşları ile vakit geçirmek ve ihtişamlı şatonun sessizliğinden faydalanmak istese de, babasının mektubuyla fikrini değiştirmek zorunda kalmıştı.
Büyük Salonda Carrow'un dediklerinden sonra Daily Prophet'ta olan Grindelwald ile alakalı bazı şeyleri okumak istese de, gazeteler tuhaf bir şekilde ya kayboluyor, ya da kendiliğinden yanıyorlardı. Agnes, bunun babasının ilüzyonlarından biri olduğuna emin olduğunda babasının gücüne bir daha hayran kalmıştı.
Yatakhanesinde olan kızlarla genellikle "Günaydın, iyi akşamlar" dışında dialogu bulunmayan küçük cadı, ortak salona indiğinde Arcturus'un çoktan hazır olduğunu ve onu beklediğini farketti. Arcturus'un ağabey ve kuzenlerinin ondan pek haz etmediğini hissetse bile umursamamıştı. Arcturus ile arkadaştı ve bundan çokça memnundu.
"Siz kızları anlamıyorum, Agnes!" diye mızıldandı Arcturus, "Saatlerdir burada bekliyorum, bir süre sonra heykelimi yaptıracaktım."
"Abartma istersen," diye göz devirdi Agnes, "eşyalarımı toplamam sadece yarım saat sürdü." Yürümeye başladıklarında kapıda karşılaştığı kişiyle duraksadı.
"Aha, geldi seninki." Arcturus sessizce kıkırdarken Riddle ve Grindelwald'ın aynı anda paylaştığı keskin bakışlara maruz kalınca hemen ciddileşti. İkisinin de öfkesinden nefret ediyordu. "Ben seni koridorun başında bekleyeyim."
"Beklemene gerek yok, Arcturus, gidiyoruz, şimdi." Arcturus'un da kolundan tutup kapıdan çıkmaya yeltenirken omzunu kavrayan sıkı elle dengesini kaybetmek üzereydi. Arcturus "Kendin gebereceksin, beni niye buna ortak ediyorsun?! Saçlarım dağıldı!" diye huysuzlanırken sinirle Riddle'a baktı Agnes.
Salondaki herkesin bakışlarının üstünde olduğunu biliyordu Riddle. Fakat umrunda olan tek şey Agnes'ti. "Agnes'i kompartımanda bekleyeceksin, Black. Agnes benimle geliyor, trene kadar." Agnes, Tom'un elini iteceği sırada Tom omzunu daha sıkı kavradı, "Söylediklerimde ciddiyim. Çık dışarı."
Agnes'in, Riddle'ın tam aksini söyleyen bakışlarından pek etkilenmeyen Arcturus, ağabeyleriyle birlikte çıktığında, bir süre sonra Riddle da Agnes ile birlikte dışarı çıktı.
Agnes patlamaya hazır volkan gibi hissediyordu kendini. "Seni ahmak, dengesiz, narsist, salak, aptal melez lord bozuntusu! Defol git!"
Riddle ise kızın dediklerini umursamıyor gibiydi. Okuldan çıktıklarında saatini kontrol etti: 10 dakika süresi vardı, Agnes'i yetiştirebilirdi trene. Nihayet kızı durdurup dikkatle ona baktı. "Konuşmamız gerekiyor, hemen."
"Benim seninle konuşacak hiç bir şeyim yok."
"Hayır, var," dedi Tom Riddle, kızın gözlerinde bir anlam ararken karşılaştığı tek şey kendisine duyulan nefretti.
Belki de, hayal kırıklığıydı.
"Biz gereken şeyleri konuştuk, Riddle. Benim başka söyleyecek bir şeyim yok," ve sesi az önceden beri ilk kez yumuşadı, "bırak gideyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐓𝐡𝐞 𝐂𝐫𝐢𝐦𝐞𝐬|| 𝐓.𝐌.𝐑
FanfictionVoldemort'un kaybettiği ilk savaş, onu sarsan ilk suç, güce, aşka, sonda da ona yenik düşmekti. Nefret ettiği yenilgiyle yüzleşmek, beklemediği anda çıkıp gelen bir cadının her şeyiyle onu büyülemesi ve yenilgiye uğratması hiç beklemediği bir şeydi...