Aralık ayının ortalarında, hava beklenmedik şekilde açılmış ve Hogwarts arazisini örten koca kar yığını erimişti.
Dumanlı havanın yerini parlak gökyüzü alırken Quidditch oyuncuları için bunun çok güzel bir anlamı vardı: Maç sezonu başlıyordu.
Aralık ayının ilk maçı Slytherin-Ravenclaw maçı olacak şekilde kararlanmıştı. Ardından Gryffindor-Hufflepuff oynayacak, kazanan takımlar bir diğer maçta karşı-karşıya gelecek ve nihayet Mayıs ayında final maçı yapılacaktı.
Agnes Grindelwald, Quidditch'i severdi. Çevik ve hızlı olmaları gerekmesine rağmen Quidditch onu dış dünyayla ilgili düşüncelerden uzaklaştırır ve yatıştırıcı bir etki yaratırdı üstünde.
Takım arkadaşları da Agnes'in Quidditch'e olan bu bağlılığını seviyorlardı. Agnes her zaman farklı taktikler arayışındaydı ve oyunlarına çok önem verirdi, bu da takımın gün geçtikçe daha çok güçlenmesine neden olurdu.
Sevmedikleri tek yönüyse, bu deli dolu kızın saat tanımamasıydı. Aklına eserse gecenin 3'ne bile maç antrenmanı ayarlayabilirdi ve kimse buna itiraz etmezdi, itiraz edecek cesaretleri olmazdı.
Sözünün üstüne söz söylenmesini sevmiyordu Grindelwald.
Şimdi sabahın 5'iydi ve Slytherin takımı sahada antrenman yapıyordu.
Yeni taktiklerine göre, Agnes başta sahanın merkez kısımlarında dolanarak karşı takımın dikkatini üstüne çekecek, bu sayede atılan bludger'lar merkeze yönelik olacaktı. Bu sırada kendi takımları karşı çemberlerden topları geçirmekle puan elde edecek, Ravenclaw binası taktiği anladığındaysa eğer doğru hesaplamışsa Snitch'in peşine düşecek ve büyük puan farkıyla kazanacaklardı.
Taktik tüm takım tarafından beğenilmişti ve 7 büyülenmiş maket figürle sahte bir maç oynuyorlardı.
Maç esnasında sahanın üstünü bir çeşit görünmezlik büyüsüyle kaplardı Agnes. Sebebi zihnindeki sesleri idare etmeye başladığından beri öğrendiği yeni büyülerden geliyordu. Babasının zamanın en büyük karanlık büyücüsü olduğu dikkate alınırsa, Agnes'in böyle büyüler yapışı takım arkadaşları için şaşırtıcı olmuyordu.
Bu sayede Agnes hem taktiklerini rakip takımdan koruyor, hem de 'minil' sırrını herkesten saklamayı beceriyordu.
Saat 10'da ilk maça çıkacaklardı ve maç öncesi Slughorn'dan izin almayı başararak takımını buraya getirmişti Agnes.
Antrenman'dan Ravenclaw binasının haberi yoktu.
Bu bir çeşit hile sayılabilirdi ama Agnes'in umrunda bile değildi.
Kazanmak için her şeyi yapardı.
Antrenman'da sorun yaşanmaması için Slughorn Riddle ile konuşmuş ve Riddle da Agnes orada olacağı için hevesle kabul etmişti.
Tribünlerde oturup yerini rahatladığında bir süre neden teklifi kabul ettiğini, bunun yerine 2 saat daha uyuyabileceğini düşünüp kendine sinirlense de, sonrasında bunun için değeceğini düşünmüştü.
Maçı da izlemeye gelecekti.
Geceyi Riddle malikanesinde büyük bir iş üstünde çalışarak geçirmişti. Planları tam istediği gibi giderken bu gün yandaşları Avrupa'ya açılarak zamanında Lord'un konuştuğu kişileri orduya çekeceklerdi.
Sonucunda bir çok cinayet vakası olacaktı, ama bu Riddle için işin en eğlenceli tarafıydı.
Kanla dikkat çekme prensipi, Riddle'ın 2 senedir yürüttüğü bir eylemdi. Alınan her can Gelecek Postası için bomba bir haber haline geliyordu ve bu da Lord'un işlerini ön sayfada tutmaya neden oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐓𝐡𝐞 𝐂𝐫𝐢𝐦𝐞𝐬|| 𝐓.𝐌.𝐑
FanfictionVoldemort'un kaybettiği ilk savaş, onu sarsan ilk suç, güce, aşka, sonda da ona yenik düşmekti. Nefret ettiği yenilgiyle yüzleşmek, beklemediği anda çıkıp gelen bir cadının her şeyiyle onu büyülemesi ve yenilgiye uğratması hiç beklemediği bir şeydi...