Hava kötüydü, güneşliydi, ama kötüydü. Çünkü Draco'nun kalbinde, aklının her bir köşesinde fırtınalar kopuyordu. Bu fırtınalarda gürleyen gökyüzü, dışarıya taşıyor ve güneşli havaya yansıyordu. O kadar şiddetliydi ki bu fırtına.. En yakın arkadaşının son söylediği şey onun iyi ki yaşaması olurken kalbi nasıl güneş açabilirdi ki..
Haberin gelmesinin ardından anında Parkinson malikanesine cisimlenen Draco'nun feryatları yürekleri dağlıyordu. Adeta yıkıp geçiyor, insanlara üzülmek için bir sebep aratıyordu.
Evin büyük salonuna giriş yaptığında küt saçlı kızı görmüştü sarışın. Bütün vücudu kanla kaplıydı. Sectumsempra laneti ile ölmüştü ve bu acıları yaşarken son kelimeleri onun iyi ki yaşadığını haykırmak olmuştu. Draco'yu yıkan da buydu ya tam olarak. Kendisi laneti yediğinde sevgisini, sevdiğini düşünüyordu. Ona bu acıyı yaşatan kişiyi.. Ancak ona bu acıyı yaşatma sebebini veren kendisiydi.
Gözyaşları gözlerini ardı sıra terk ederken küt saçlı kızın bedenini kucağına alıp sarılmıştı. Bembeyaz olmuş yüzü nedensizce huzurlu gözüküyordu.
Draco'nun hemen ardından ise Blaise gelmişti. Oda sarışından farksız feryatlar ediyor, lanetler okuyor ve intikam yeminleri ediyordu. Bu intikam alınacaktı, dahası yoktu.
Üçlü arkadaş grubundan kalan ikili, onları terk edip giden küt saçlı kıza sarılmış ağlarken Harry belirmişti oda da. Onunda gözü yaşlıydı. Sarışının arkadaşını görmek için can attığını biliyorken nasıl ağlamazdı ki.. Derin bir nefes almış ve bir kaç adım geriye gitmişti. Bir an kendisini düşünmüştü Draco'nun yerinde, Herm'in öldüğünü düşünmüştü.. Kötü bir empati olsa da empatiydi işte.
Şöyle bir etrafına baktı Harry, bütün aile katledilmişti. Hepsi ölüm lanetiyle katledilmişken sadece Pansy sectumsempra ile öldürülmüştü. Amaç belliydi, Draco'yu yıkmak ve başarılı da olmuşlardı..
Sonra Ron ve Herm geldi odaya. Onları da Lucius ve Narcissa takip etti. Hepsi bu mezarlıktaydı şimdi. Ev demeye bin şahit isterdi artık burası. Bir ailenin varlığına son veren bu ev artık bir mezarlıktı.
"Ne zaman öldürülmüşler?"
Herm'in sorusu bir süre cevapsız kalırken kimse bu ölüm sessizliğini bozmaya cesaret edememişti.
"En az on beş dakika olmuş. Belki de yarım saat. Cin hemen gelmek zorunda, demek ki Pansy en son ölenlerden. Öleliyse en fazla beş dakika olmuştur."
Asasıyla Mrs. Parkinson'u kontrol eden Lucius'dan gelmişti cevap. Bir tek o cesaret edebilmişti o sessizliği bozmaya. Kuzgun haklı çıkmıştı. Voldemort'un Parkinson ailesine geleceğini tahmin etmiş ve haklı da çıkmıştı. En korktuğu şeydi bu ama yaşanmıştı.
Harry ise bunu şuanda umursamıyordu. Hala daha ağlamakta olan sevgilisine doğru yönelmişti. Ölü bedene sıkıca sarılmış, adeta gözyaşlarıyla yıkarken onu böyle görmeye dayanamıyordu.
"Draco.."
"Haklıydın.. Sadece seni dinleyip buraya gelseydik.."
Onun seslenmesiyle daha da kötü olmuştu sarışın. Yine de yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya çalışıyordu.
"Sakin ol."
Ron ve Hermione, ikiliyi sakinleştirebilmek adına çekiştirerek Parkinson'dan uzaklaştırmayı başarmışlardı. Şimdiyse yalnız kalmıştı Pansy'nin bedeni..
Sarışın anın verdiği öfkeyle kollarındaki ellerden kurtulmuş ama arkadaşına tekrar yaklaşmamıştı. Sadece nefes almaya çalışıyor ve titriyordu. Şaka olmasını umuyordu. Pansy'yi istiyordu!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secret
Hayran KurguBaşarısızlıklara tahammülü olmayan karanlık lord, Dumbledore'u öldürme görevini yerine getiremeyen sarışını öldürür. Tek amacı Voldemort'u durdurmak olan kuzgun ise artık yepyeni bir amaç uğruna savaşacaktır. Sarışınının intikamını almak! Drarry