Tanrı zamanı yarattı, insanlar da telaşı. Hele ki yeni bir yerde yeni bir hayata, işe, sayfaya başlıyorsanız bu telaş dakikalar geçtikçe daha da artar. Henüz iki senelik bir deneyime sahip olsam bile, öğretmen olmak çok büyük bir lütuftu benim için. Kutsal bir meslektir bir kere bu. Öğretmen olmak, öğretmeye başlamaktır, öğrenmek isteyen herkese hizmet verebilmektir. Bir de bu konuda minik bir sırrım vardı. Derse girmeden bir dakika önce depresyonun sınırlarında dolanmaktayken ben, sınıfın kapısından girdiğim andan itibaren kendimi sahne ışıklarının altında, en iyi oyununu sahneleyen bir oyuncu gibi bulmaktı sırrım. Ki sanıyorum, bütün öğretmenlerin püf noktası bu olmalıydı. Üniversitemin son yılı dahil sözleşmeli olarak üç sene çalışmakla beraber kadroluya geçmek büyük bir adımdı. Beni bırakın, keza ailem için daha da büyüktü. Gedelli'ye tayinimin çıkması için günlerce dua etmiştim, kalbim temizdi herhalde ki tutmuştu. Bir kere daha şükrediyordum bunun için. Çantamı omzuma geçirmişken derince bir nefes aldım. Buradaki çocuklar acaba nasıllardı? Hayat hikayeleri, sevdikleri dersler, hobileri, sevdikleri müzikler... fobileri dahi bilmek istediğim şeyler arasındaydı. Sınıfa girdiğimde onlar bir öğrenciden öte benim için kardeş, hatta öz çocuğum gibi olurlardı. Okulun sadece bir ezberci eğitim fabrikası olmadığını, öğrencinin sadece "derslere" odaklanması gereken bir köle olmadığını ailelere ispatlamak zorluğu dışında, öğretmenlik çok eğlenceli bir meslekti.
"Emin, ben çıkıyorum. Geç kalacağım yoksa toplantıya ilk günden, senin gelmeni bekleyene kadar üç kere yürür gelirdim okula ben."
Elinde tahta kaşık, omzunda havlu, uykulu bakışları beni avlunun kapısında karşılamıştı. Elini beline yerleştirip gözlerini kısması ne diyeceğini merakla beklememe sebep olurken hafifçe kafamı yatırmıştım.
"Vay be.. Büyütelim, besleyelim öğretmen çıkartalım ama o gelsin bize Emin diye bağırsın. Abilik-kardeşlik ilişkisi ölmüş yemin ediyorum."
Gülümsemem ilk önce gözlerime yansımıştı. Gülmekten kırışmış gözlerimle ellerimi yanaklarını sıkmış, ona sataşmayı unutmamıştım. Yıllar geçtikçe daha olumlu bir hal alan, kedi köpek ilişkisinden çıkıp arkadaşça konuşabilme şeklini alabilen bir ilişki türüne dönüşmüştü bu aramızdaki. Babam yanımda olsa bile, kötü zamanlarımda bana babamı aratmamıştı, sağ olsun. Her şeyi beraber yapardık. Tabi küçüklükten beri gelen ağız dalaşı ve kavga kısımlarını da... Canı yanan, her zaman kavgalar yüzünden ağlayan ben olsam da eğlenirdik. Böyle güzel bir ilişkimiz vardı. Anneme, babama, en sevdiğim insanlara hayır diyebilirdim. Sadece bir abime diyemiyorum. Yapmak istemediğim şeyleri kimse yaptıramazdı ama abim dediği zaman benim için dünya dururdu. Başım gözüm üstüne der, devreye girerdim.
"Arada üç yaş var. Biraz da Emin desem ne olur ki, hm? Hem kaybetmiyorsun abiliğinden, delikanlı."
Alarmım çalmaya başlamıştı, geç kaldığımı ancak o zaman anlamıştım. İdari ve genel personel ile tanışacak olsam bile dakik olmak çok mühimdi benim için. Dişlerimi dudağıma geçirerek el sallamış, bahçeden koşarak uzaklaşırken ağzımdan sadece bir kelime bırakmıştım.
"Akşama hallederiz bu konuyu. Kolay gelsin!"
Buraya geldiğimde en mutlu olduğum konu sualsiz toplu taşımaydı. Burada aşırı sıcak bir havada araçtaki kalabalığın da etkisiyle yanınızdaki kişinin bayılarak üzerinize düşme ihtimali olduğunu zannetmezdim. Zaten her yerin yürüme mesafesinde oluşu beni daha da mutlu ediyordu. Doğa ile iç içe olmak, her sabah yokuştan inerken insanların gülen suratlarıyla karşılaşmak beni sevindiriyordu. Düşüncelerime dalmışken ciğerlerime çektiğim nefesle sokağın köşesinden sağa yönlendirdim ayaklarımı. Dönmemle beraber elimdeki kitapların, dosyanın, çantamın yere düşmesi bir olmuştu. Geleli ikinci gündü ve bu benim ikinci sakarlık vakamdı. İlki pek sakarlık olmasa bile, öyle kategorize etmek istemiştim. Karşımdaki güzel, boylu poslu kadın durmadan özür dilerken duraksamış, daha önceden eğilmiş olduğum yerden kalkmıştım. Aşırı kalabalık olan bir alanda, yeni varıyor olduğun bir mahallenin içinde kaybolduğunda bir çıkış bulmak adına durup öylece etrafa bakınırken unutulmaya yüz tutmuş bir anı gibi gözünün önüne gelen kişiler vardı bu hayatta. Karşımdaki kadın da bunun örneklerinden birisiydi. Ablalar birkaç çeşitti. Sakin, anne gibi olan, güçlü, sinirli ablalar vardı. Benim ablam hiç olmamıştı, her zaman olsun istemiştim tabii ama abime haksızlık etmekten korktuğum için bunu hep dile getirmekten korkmuştum. İlkokul zamanlarımda bana destek olan bir kişi vardı ki, hakkını hiç ödeyemezdim. Kan bağı olmaksızın can bağına önem verip beni çok seven birisiydi. Sorunum olsa arkamda duran, onları ben hissetmeden halleden bir modeldi. Karda yürüyüp izimi belli etmem misaliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝒏𝒆𝒓𝒆𝒅𝒆𝒔𝒊𝒏 𝒔𝒆𝒏? // •gönül dağı fanfic.
Fanfiction•gönül dağı fanfic. "𝖺𝗁 𝗈 𝗀𝗈̈𝗓𝗅𝖾𝗋, 𝖺𝗁 𝗈 𝗀𝗈̈𝗓𝗅𝖾𝗋, 𝗀𝗈̈𝗋𝗎̈𝗇𝖼𝖾 𝗒𝗎̈𝗋𝖾𝗀̆𝗂𝗆 𝗌ı𝗓𝗅𝖺𝗋. 𝗒𝖺𝗄𝗍ı 𝖻𝖾𝗇𝗂 𝗄𝗎̈𝗅 𝖾𝗒𝗅𝖾𝖽𝗂 𝗌𝗈𝗀̆𝗎𝗍𝗆𝗎𝗒𝗈𝗋 𝖻𝖺𝗀̆𝗋ı𝗆ı 𝖻𝗎𝗓𝗅𝖺𝗋. 𝖺𝗁 𝖻𝖾𝗇 𝗇'𝖾𝖽𝖾𝗒𝗂𝗆, 𝖽𝗈𝗌𝗍 𝖻𝖾𝗇...