𝗈𝗇 𝖺𝗅𝗍ı: "ve sonra yaz geldi..."

112 5 4
                                    

Nişan merasimi, bir çiftin evlilik kararını kutlamak ve gelecekteki konuklarının birbirlerine tanıtılmasına yardımcı olmak için düzenlenen bir parti. Geleneksel olarak, gelinin ebeveynleri partisine ev sahipliği yapar, törende çiftlere yüzük takarlar vesaire vesaire. İnternette yazan anlamı belki budur ama bugün nişan töreninin anlamı ben ve abim için biraz değişik diyebilirdim. Uzun zamandır böyle bir etkinlikte bulunmadığım için gergin havasını unuttuğum ve bayılabilme olasılığımın çok fazla olduğu şey diye tanımlayabilirdim nişanı. O kadar gergindim ki, hata yapmamak için elimden gelen her şeyi yapıyordum. Babamın hastaneye yatması için Ankara ile anlaşmamızın üzerinden yaklaşık bir on gün geçmişti. Doktor en yakın zaman hangisiyse bize onu söylemişti, abim de ona göre küçük bir ev bulmuştu Ankara'da. Köy taraflarına yakın tutmuştu, babam hastane dışında temiz hava alsın, bahçeyle ilgilensin ayağa kalkınca diye. Ben de buna göre okuldan istifa etmiştim. İstifa eden öğretmenlerin öğretmenliğe geri dönebilmesi için istifasının üzerinden en az altı ay geçmesi gerekiyor olduğunu da öğrenmiştim. Bu şekilde, istifa etmiş öğretmenler tercih yaparak açıktan atama ile tekrar atanabilirdi. Bilmiyordum aman, kafam o kadar doluydu ki. Bir yandan babam, bir yandan Ankara'ya kısa süreliğine de olsa taşınmak, iş nasıl bulacağım konusu, buradaki sevdiklerimi bırakmak, Ramazan'ı bırakmak... Zor geliyordu.  Bi dertle uğraşırken bir diğerinin ortaya çıkması, onla uğraşırken bir üçüncüyle tanışmak durumunda kalmıştım artık. Tüm sorunların sözleşip anlaşmış gibi tüm gün boyunca artarda üstüme gelmişti. Doğru söylemek gerekirse tüm bu dertlerle nasıl boğuşacağım diye düşünmekten, uğraşmaktan huzurunuz filan da kalmamıştı bir süre sonra. Şu on gündür içim içimi yiyip durmuştu. Gün sonunda ağlama krizlerine girdiğim de oluyordu. Allah başka dert vermesin, hepsi geçecekti biliyordum belki ama işte elimde de değildi. Kapı sesini duymamla beraber düşüncelerim kendini ait oldukları yere, kafamın arka tarafına sürüklemişti işte. Önceden yatağın üzerine koymuş olduğum listeye kısa bir göz attım. Kolonya, çiçek, yüzük, tatlı. Her şeyi yazmıştım. Odamdan ayrıldıktan sonra suratıma çarpan soğuk havayla titremiş olsam bile pek umursayacak raddede değildim. 

"Abi, şunları unutma bak. Sabah yemek masasındakini unutmuşsun bir daha yazdım senin için."

Abim gergin suratıyla bana dönmüş, gülümseyerek her şeyi geçiştirmeye çalışmıştı. Biliyordum içindeki duygular aynı benimkilerle aynıydı ama onun heyecanı daha bir tatlıydı. Hafifçe koluna kolumla vurmuştum.

"Hayırdır Emin Bey? Korktunuz mu yoksa bugün olacaklardan? Vallahi bizim bahçedeki kediler gibisin mübarek, hemen siniyorsun."

"Sus kız, bir de sen başlama şimdi. Yemin ederim kalbim öyle bir atıyor ki. Panik atak filan cidden geçiriyor olabilirim, ki daha önce olmamış değil biliyorsun bunu."

Abimin sevgisini her konuştuğunda kullandığı cümlelerden, gözlerindeki pırıltıdan anlıyordum. Sabahattin Ali gibi seviyordu. Kendisi söylemişti bunu bir gece bahçede çay içerken. Birden bir sessizliği bozup demişti. Canım Aliye Ruhum Filiz kitabında Sabahattin Ali'nin Aliye'ye yazmış olduğu şeyler benim bile kalbimi yumuşatıyordu.  O gece şu mısraları söylemişti abim: "Sana neler yazayım ki sen neşe içinde yüzesin. Ben neşeyi senden öğreneceğim. Hayat ve felaketler beni o kadar gülmekten ve neşeden uzaklaştırdı ki kendimi, senin getirdiğin bu saadet dünyası içinde bile şaşkınlıktan kurtaramıyorum. O kadar talihin kahrına uğramışım ki hayatta bana da mesut olmak nasip olabileceğine inanamayacağım geliyor."

Ne kadar severdim o kitabı. Bir de abimin dedikleriyle... Yemin ederim o gece gözlerim dolmuştu. Abimin, ailemin mutlu olması benim bu dünyada en çok istediğim şeydi. Benim canım abim, nasıl da tedirgindi... Aslında Abdullah Amca konuşmuştu abimle, yüreğine su da serpmişti ama işte abim tedirgindi. Hem nasıl olacak diye hem de babamın aktif söylediği bir şey yok diye. Ayrıca Ankara'ya gidecektik ya, merak ederdi Zeynep'i. Çok özlerdi, biliyordum. Benim de herkesi özleyeceğim gibi. Abdullah Amca oturmuş, babam konuşmasa bile anlatmıştı durumu. O da biliyordu babamın razı olacağını, Zeynep'i çok fazla tanımasa bile babam Elif'i bilirmiş zaten. Eskiden burada yaşıyor olması, bizim tayfayı da tanıyor olması... İçimize öyle su serpiyorduk biz de. Abime vermiş olduğum kağıdı apar topar geri aldıktan sonra gözümde toplanmakta olan yaşlar akmasın diye kendimi geri çekmiştim. 

𝒏𝒆𝒓𝒆𝒅𝒆𝒔𝒊𝒏 𝒔𝒆𝒏? //  •gönül dağı fanfic.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin