Çok zor geçen bir günün ardından kendimi zar zor eve atabilmiştim. Yüzük parmağım ağırlık yapıyordu bana adeta. Bu yüzden eve geldiğimde yapmış olduğum ilk iş yüzüğü çıkartarak dolabıma koymak olmuştu. Halim anlaşılıyordu, herkes anlardı. Abim beni sorguya çekmeye çalışmıştı elbet ama konuşacak havamda değildim. Konuşsam bile biliyordum ki duygularıma yenilecektim. Akşam yemeğinden sonra ise bahçede oturmuş, kulaklıklarımı takmış, kendimi daha da hüsrana boğuyordum. Hislerim yoğundu. İçimde bir duygu vardı ki.. Çok acı, çok saf, çok güzel. Aynı anda hem güldürüp hem ağlatabilen, bırakıp unutmak ya da tutunup umut sahibi olmak istememi sağlayan bir duyguydu bu. Biliyordum. Her yaşamda onu seçerdim. İkinci kez düşünmezdim bile onu seçerken ancak onun beni şu anki yaşamda bile seçmiyor gerçeği vardı. Bilseydi de seçeceğini zannetmezdim. Onun gönlünün sahibi vardı zaten, her ne kadar eskide bıraktım diyor olsa bile ben bunu anlayabiliyordum. Gözleri her şeyi ele veriyordu bir kere. Kulaklığımdan gelen ses ile derince bir nefes almıştım.
"Unutmadım unutamam, kara sevdam merak etme. Yaşamaksa yaşadım lakin, canımın çoğu kaldı sende."
Kendime acı çektiriyordum. Neden yapıyordum bunu kendime? Neden engel olamıyordum? Acıma acı katmaktan alıkoyamıyordum kendimi. Gözlerimi elimle silerken aklıma gelen fikirle divanın üzerindeki telefonumu almıştım. Üzgün şarkılar, yakan duygular yetmemişti, bir de onun güzel suratını görebilmek için sosyal medya devreye girmişti benim için. Bir fotoğrafa defalarca bakmak ne değişikti. Fark edemediğim bir ayrıntı olduğunu düşünüp bulmaya çalışmak için mi bakıyordum dakikalarca, aklımdan hiç çıkmamasını istediğim için mi yoksa hislerimin doruklara ulaştığı noktada fotoğrafa bakarak geleceğe dalmak için miydi bu hareketlerim? Böyle bir insan değildim ben. Biliyordum, aşk insana neler yaptırıyordu ama yine de ben lafını esirgemeyen bir insandım. Ya gidip söylemem lazımdı ya da kendimi ondan uzak tutmam. İkisini de yapamamıştım, becerememiştim işte.
"Cennet?"
Abimin sesiyle içime dolan tedirginlikle gözlerimi silmiş, bakışlarımı kapının girişine kaldırmıştım.
"Efendim?"
"Şu ağzındaki baklayı çıkartmayı düşünüyor musun artık? Bir şey mi dedi o şeref yoksunu Onur sana?"
Yanıma oturmasıyla kafamı olumsuzca sallayarak onu temin ettim.
"Yok, Onur yaklaşmadı bile yanıma. Ramazan izin vermezdi zaten. Öyle arada duygu patlaması olur ya, ondan oluyor sanırım şu an."
"Sen herkese yutturursun da ben yemem bunları. Abinim ben senin. Sen de benim canımın parçasısın. Ele veriyor suratının hali. Anlat dinliyorum, çabuk."
Pes etmeyecekti, bilirdim. Özel bir şey olsa saygı duyarak benim anlatmamı beklerdi ama böyle durumlarda üzerime gelirdi. Çünkü içime atacağımı ve daha da kendimi üzeceğimi bilirdi o. Yoruyordum belki de onu. Ama en güzel kısmı da şartlar ne olursa olsun arkamda olacağını, destek olacağını ve düştüğüm yerden beni kaldırmak için gerekirse canını verebileceğini biliyordum. Şimdi ne diyecektim ki ona? 'Sahte sözlenme olayı dolayısıyla Ramazan bana yüzük taktı, ben de ona aşık olduğum için duygusal çöküntüye girdim.' mi diyecektim? Dürüst olacaksam ilk başta hislerimi açmam gerekirdi. İnsan abisine nasıl anlatırdı ki bunu? Kızacak mıydı, destekleyecek miydi? Abiydi, adı üzerinde. Abilik içgüdüsünün verdiği koruyuculuk, kabul edememezlik yaşanırdı belki?
"Bak ben şimdi konuşacağım ama sen bir şey söylemeden, itiraz etmeden, gak-guk demeden beni dinleyeceksin. Tamam mı?"
"Tamam abim, amma uzattın."
"Abi, ben bu sözlülük olayına karşıydım. Tanıyor olduğumuz insanları kandırmak istemedim. Zaten Ramazan'ın kendi kendine aldığı bir karardı bu. Biliyorum, beni korumak istemişti ama işte.. Dedim ben ona. Abim var dedim, babam var dedim. Ne bileyim diğerleri var dedim. Şimdi kendimizi insanlara açıklamamız gerekecek, gerçek bir şey olmadığı eninde sonunda ortaya çıkacak. Hadi bu yine bir yere kadar sürer eyvallah ama benim takıldığım büyük bir nokta daha var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝒏𝒆𝒓𝒆𝒅𝒆𝒔𝒊𝒏 𝒔𝒆𝒏? // •gönül dağı fanfic.
Fanfiction•gönül dağı fanfic. "𝖺𝗁 𝗈 𝗀𝗈̈𝗓𝗅𝖾𝗋, 𝖺𝗁 𝗈 𝗀𝗈̈𝗓𝗅𝖾𝗋, 𝗀𝗈̈𝗋𝗎̈𝗇𝖼𝖾 𝗒𝗎̈𝗋𝖾𝗀̆𝗂𝗆 𝗌ı𝗓𝗅𝖺𝗋. 𝗒𝖺𝗄𝗍ı 𝖻𝖾𝗇𝗂 𝗄𝗎̈𝗅 𝖾𝗒𝗅𝖾𝖽𝗂 𝗌𝗈𝗀̆𝗎𝗍𝗆𝗎𝗒𝗈𝗋 𝖻𝖺𝗀̆𝗋ı𝗆ı 𝖻𝗎𝗓𝗅𝖺𝗋. 𝖺𝗁 𝖻𝖾𝗇 𝗇'𝖾𝖽𝖾𝗒𝗂𝗆, 𝖽𝗈𝗌𝗍 𝖻𝖾𝗇...