İnsan olmak neydi? Herkesin farklı bir cevabı vardı, bu çok barizdi. Ben "insanım çünkü.." ile başlayan bir cümle kuramamıştım şu hayatım boyunca. Kim olduğumu anlayamıyordum, kendimi bazen tanıyamıyordum. Hatta kendime yalan söylemeye o kadar alışmıştım ki kendimi asla tanıyamıyordum. Ne zaman bunu başarabilecektim? Kendime dürüst olup, bir şeyleri kabul etmeyi? Daha yaşım gençti belki, şu uzun ömrümle karşılaştırırsak belki daha yiyecek çok ekmek vardı. Bu adımı atmak en önemlisiydi. Farkındaydım kendimin ama adım atmaya korkuyordum bazen. İnsandım çünkü bir kalbim vardı. Acıyı da sevinci de sonuna kadar hisseden. Doğrunun ne olduğunu insana bir tek kalbi söylermiş ya, işte insan olarak o kalp bende de var. Ama öte yandan beni kalbime karşı sıkı sıkı tembihleyen bir aklım var. İnsan alıştığı, güzel bulduğu, kendine yakın bulduğu yerlerden, alışkanlıklarından ayrılırken sanki vücudunun bir kısmını orda bırakıyormuş gibi üzülür. Elimdeki kitabın sayfasını bir kere daha çevirdikten sonra yaslanıyor olduğum ağaca bakmış, kitabımı okumaya devam etmiştim. Hep beraber pikniğe gelmiştik. Herkes bir yana dağılmıştı, Keriman ve Elif ip atlıyorlar, Kenan Abi ve Selami Abi ipi çeviriyorlardı, Döndü, Günşıl ve Halime Teyze sohbet ediyorlardı çay içerken, çocuklar abimle koşturuyordu, Cemile ve Veysel Yağmur kuş ile ilgileniyordu, Ramazan, Taner ve Dilek'e bir şeyler anlatıyordu, Zahide Abla ve Sefer Abi de Zeynep ile konuşuyorlardı. Babam bir kenarda oturuyordu. Abdullah Amca ile sessizce oturuyorlardı ama biliyordum ki Abdullah Amca ona iyi gelmişti. Eski dostlardı, tanıdıklardı ne de olsa. Gözlerimi yeniden kitaba çevirmemle geçen beş dakikanın sonunda yanımdan gelen sesle ilgim oraya kaymıştı. Veysel ve Cemile ağaca yaslanmışlar, kucaklarında Yağmur ile bana gülümseyen yüzle bakıyorlardı.
"Ne okuyon guzum böyle? Geleydin ya bizim tarafa."
"Herkes bir şeyle meşgul olunca az ruhumu dinlendireyim demiştim, gelirim hemen istersen."
"Ne okuyon da ruhun dinleniyo da. Bize de oku da biz de bilek." Veysel'in küççük huysuz bir çocuk tonuyla konuşmasıyla gülmüş, boğazımı temizleyerek bakışlarımı parmağıma, sayfada kaldığım yere çevirmiştim.
"Yalnız senin için yaşamak, hayatımdan senden başka her şeyi silip atmak istiyorum. Fikirlerimi, gayeleri seninle paylaşmak, doğru bulduğumuz şeylere beraber inanmak istiyorum. Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku... Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz."
Benim en sevdiğim şeydi kitap okumak. Bazen zaman bulamıyordum, çok üzülüyordum. Bulduğum zamanlarda ise kendimi hayal dünyama kaptırıyordum. Canım Aliye, Ruhum Filiz. Bu kitabı bana abim almıştı, diğer bir sürü kitap ile. Nedense çok sevmiştim. Büyük sıkıntıların yaşandığı bir dönem olsa bile Sabahattin Ali nasıl bir eş, nasıl bir baba olduğunu yazmış olduğu mektuplar ile bize anlatıyordu. Mektup yazmak çok özel bir şeydi. Bazı insanlar söylemek istediklerini iletemezlerdi, bu yüzden mektup yazarlardı. Sevgilerini, acılarını, üzüntülerini anlatabilmek için.
"Güzelmiş ya bu kız.. Ruhunu dinlendirmen için güzel bir yöntem bu o zaman."
"He valla ben de beğendim. Bitirince ver, ben de okuyayım."
"Olur Veysel, veririm. Başka kitaplarım da var. Çocuklar için de var, istersen getiririm sizlere. Yağmur kuşuma okursunuz."
Bakışlarım etrafta meraklı gözlerini gezdiren Yağmur'a dönmüştü. O kadar güzel bir şeydi ki o, nazarım değecek diye ödüm kopuyordu. Çocuk sevgisi bir başkaydı benim için. İnsana kendini unutturan bir sevgi adeta. Çocuk doğurmadan annelik üzerine tez yazabilir seviyeye getirmişti bu sevgi beni. Ki şu an böyle hissediyorsam anne olunca nasıl olacaktım, kim bilir. "Cemile!! Bi bakıver gızım." diye Halime Teyze'nin bağırmasıyla bakışlarım oraya döndü. Yağmur'u Veysel'in kucağına bırakıp hemen ayağa kalkmıştı. "Hararetli bi mevlid gonuşmasına gidiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝒏𝒆𝒓𝒆𝒅𝒆𝒔𝒊𝒏 𝒔𝒆𝒏? // •gönül dağı fanfic.
Fanfiction•gönül dağı fanfic. "𝖺𝗁 𝗈 𝗀𝗈̈𝗓𝗅𝖾𝗋, 𝖺𝗁 𝗈 𝗀𝗈̈𝗓𝗅𝖾𝗋, 𝗀𝗈̈𝗋𝗎̈𝗇𝖼𝖾 𝗒𝗎̈𝗋𝖾𝗀̆𝗂𝗆 𝗌ı𝗓𝗅𝖺𝗋. 𝗒𝖺𝗄𝗍ı 𝖻𝖾𝗇𝗂 𝗄𝗎̈𝗅 𝖾𝗒𝗅𝖾𝖽𝗂 𝗌𝗈𝗀̆𝗎𝗍𝗆𝗎𝗒𝗈𝗋 𝖻𝖺𝗀̆𝗋ı𝗆ı 𝖻𝗎𝗓𝗅𝖺𝗋. 𝖺𝗁 𝖻𝖾𝗇 𝗇'𝖾𝖽𝖾𝗒𝗂𝗆, 𝖽𝗈𝗌𝗍 𝖻𝖾𝗇...