Hep gelmesini istediğim gelince bitmesin istediğim tek mevsimdi yaz. Sonbahar'ı da yaz kadar severdim aslında ama yaz bir başkaydı benim için. Bana huzur verendi. Hava ister kapalı, ister yağmurlu olsun, yaz mevsimine dahil olan bir ayda, günde uyanmak beni mutlu ederdi hep. Açık bir alanda oturmak, abim ile beraber yaz akşamlarında masada muhabbet etmek, çocukluğumuzu anmak, inceden bir rüzgar ile üşümek ve saatin farkına varmayışımız sevinçle doldururdu beni. Diğer senelere nazaran bu sefer yaz mevsimine biraz hüzünlü başlamıştım. İlkbahar sezonunun başında işe başlamış olduğum okulda, çocuklarımdan hemen ayrılmam söz konusuydu. Yaz tatili gelip çatmıştı. Bu yüzden çocuklarımla 3 ay gibi bir sürede ayrı kalacaktım. Onları etrafta görecektim belki ama bana erken gelmişti. Yine de pozitif şeylere odaklanmam gerekirdi. Önünde duruyor olduğum camdan bahçedeki çocuklara bakmıştım. Nasıl da mutlulardı, tabii tatil onların en büyük hakkıydı. Yaz demek uyumak demekti, geç yapılan kahvaltılar, arkadaşların hepsiyle daha sık görüşmek, oyun oynayabilmek demek, gökyüzü ve bir sürü yıldız demekti. Zilin çalmasıyla beraber dolabıma ilerlemiş, öğretmeni olduğum sınıfa ilerlemiştim. Herkes hazır bekliyordu adeta sınıfta. Yerlerine oturmuşlar, usluca bekliyorlardı. Gülümseyerek öğretmenler masasına ilerledim, karneleri de masaya yerleştirdim.
"Günaydın çocuklar!"
Geri gelen cevapla gülümsememi daha da büyütmüştüm. Aslında söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki ama yeteri kadar zamanımız yoktu maalesef.
"Çoğu zaman sizinle anlaşamadık, bazen çok konuştuk, çok güldük. Ama hiçbirinizi diğerinden ayırmadan seviyorum ve bir adım daha atarak koca adamlar ve kızlar olduğunuz için her birinize saygı duyuyorum. Bunu bilin. Hepinizin de bir yerlere geldiğini görmek, saygı değer, başarılı, kendi parasını kazanabilen, ayakları üzerinde durabilen bireyler olarak yetişmenizi canı gönülden istiyorum. Biliyorum, belki bunun için daha küçüksünüz ama kalbimden gelen istekler bu yönde. Umarım gelecek sizin önünüze güzel yollar çıkartır. Şimdi, dağıtalım bakalım karnelerinizi."
Teker teker dağıtmıştım karnelerini. Hepsini yanaklarından öpmeyi de ihmal etmemiştim. Otuz sekiz kişinin her birini. Dağıttıktan sonra kalkıp herkesin bana sarılmasını da beklememiştim elbet. Otuz sekiz kişi birden, kocaman bir sarılma oluşturmuştuk. Aile sarılmasıydı adeta. İşlerim bittikten sonra çantamı alarak çıkmıştım. Okulun önü sakinleşmişti. Güneş tepemdeydi, esen ılık rüzgar da suratımda. Gözlerimi kapatarak burnuma gelen çiçek kokularını ciğerlerime doldurdum. Duyduğum çığlık sesiyle irkildim.
"Cennet, çabuk koş! Yardım lazım, acil çabuk!"
Gözlerimi açarak kafamı soluma doğru çevirdim. Veysel, Ramazan ve Taner bana doğru koşuyordu. Onlara dönerek endişeli gözlerle konuştum.
"Ne oldu? Bir şey mi oldu? Söylesenize, merak ettim. Ya, susmayın!"
"Ya, Cennet bacım yurtdışıyla konuşmamız var ama Dilek işe gitti. Müsait de değilmiş. Sen gelsen de konuşsan ne güzel olur bak."
Veysel'in konuşmasıyla endişeli suratımın yerini sakin bir ifade almıştı. İnsanları heyecanlandırmayı, korkutmayı da çok iyi biliyorlardı yani.. Düşüncelerimi bir kenara bırakarak konuştum.
"Elbette yardım ederim ama bir dahaki sefere Allah rızası için az sakin olun. Başınıza kötü bir şey geldi zannettim ya da herhangi birisinin başına."
Beni kolumdan çekiştirerek ilerlemeye başlamışlardı. Adımlarımı onlara uydurarak ilerlemeye devam etmiştim. Bir yandan Singapur ile dönen şanslarını, yapmış oldukları yeni icadın detaylarını bana anlatıyorlardı. Gözlerim arada sırada Ramazan'a gidiyordu. Kendimi engelleyemiyordum. Bu içimdeki adlandıramadığım şeyin aslında ne olduğunu biliyordum. Bunu kendime itiraf etmek o kadar korkunç geliyordu ki bana.. çaresiz hissetmiştim o an. On dakikalık yürüme ve on dakikalık araba serüveninden sonra çalıştıkları yere gelmiştik. Burayı ilk defa kendi gözlerimle görüyordum. Daha öncesinde anlatılan şeylerle betimleme yapmaya çalışmıştım ama bu kadar olacağı aklıma gelmemişti. Hayallerin gerçek olduğu yer. İçeriye girdiğimizde masanın başındaki Cemile'ye gülümsememe ve yeğenime selam vermeme kalmadan beni sandalyeye oturtmuşlardı. Adamların hal ve hatırını sorduktan sonra yapmak istedikleri anlaşmayı anlatmaya başlamışlardı. O kadar güzel haber veriyordu ki adamlar kendimi kocaman gülümsemekten alıkoyamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝒏𝒆𝒓𝒆𝒅𝒆𝒔𝒊𝒏 𝒔𝒆𝒏? // •gönül dağı fanfic.
Фанфик•gönül dağı fanfic. "𝖺𝗁 𝗈 𝗀𝗈̈𝗓𝗅𝖾𝗋, 𝖺𝗁 𝗈 𝗀𝗈̈𝗓𝗅𝖾𝗋, 𝗀𝗈̈𝗋𝗎̈𝗇𝖼𝖾 𝗒𝗎̈𝗋𝖾𝗀̆𝗂𝗆 𝗌ı𝗓𝗅𝖺𝗋. 𝗒𝖺𝗄𝗍ı 𝖻𝖾𝗇𝗂 𝗄𝗎̈𝗅 𝖾𝗒𝗅𝖾𝖽𝗂 𝗌𝗈𝗀̆𝗎𝗍𝗆𝗎𝗒𝗈𝗋 𝖻𝖺𝗀̆𝗋ı𝗆ı 𝖻𝗎𝗓𝗅𝖺𝗋. 𝖺𝗁 𝖻𝖾𝗇 𝗇'𝖾𝖽𝖾𝗒𝗂𝗆, 𝖽𝗈𝗌𝗍 𝖻𝖾𝗇...