Beklemek bizim yaşamımız. Vapur beklemek, gün beklemek, insan beklemek. Çiçeklerin açmasını, gecenin geçmesini, sayfaların dolmasını beklemek. Beklerken kaburgaların altında hissedilen bir acı olurdu. Çok şiddetlice saplanır, sancılanırdı belki de beklerken bile. Daha çok düşlenirdi kavuşmak. İçte büyüdükçe büyür, büyür, büyür dururdu..
"Gızım, hele bilmiyorsan neyi beklediğini, yapabileceğin hiçbir şey yoksa daha da acır gönlün. Babanı çok seviyon, belli. Amma gönlünü ferah tutasın. Kenan illa ki bulur bir yolunu. İlk Allah'a sonra doktorlara emanet."
Abdullah Amca'nın dediklerini dinlerken iç çekmiştim. Çok haklıydı. Olursa olacaktı, olmasa bile Allah'ıma çok şükür daha ağır bir rahatsızlığı yoktu babamın. Uzun zamandır bekliyor olduğumuz doktor randevumuza gidememiştik fakat Kenan Abi sağ olsun, doktor tanıdığını alıp getirmişti Gedelli'nin hastanesine. Sırf babam tedavi olsun, ışık bulsun diye. Veysel benim kardeşim gibiydi, şimdi Kenan Abi de abim olmuştu. Cidden onlara hakkım nasıl ödenirdi bilemiyordum, mahcuptum, umutluydum. Kapının açılıp Elif'in bakışlarıyla buluşmamla ayağa kalkmıştım. İçeriye çağırıyorlardı beni. Abdullah Amca'nın yanından kalkarak abimin ve doktorların bulunduğu odaya ilerledim. Gerginlik havada asılı bir sis bulutu gibi beklemişti beni adeta. Boş olan koltuklardan birine ilerleyip oturduğumda bakışlarımı karşımdaki kadına çevirdim.
"Biliyorsunuz, babanıza tam olarak afazi teşhisi koyabiliriz. İnme ve travmaya bağlı afazide etkilenen bölgeye, etkilenme şiddetine ve hastanın yaşına bağlı olarak ilk aylarda kısmi veya tam düzelme görülebilir. Afazinin bazı türlerinde ve daha ağır etkilenmesi olanlarda ise konuşma ve dil terapistlerinden yardım alınır. Bu çok hızlı bir tedavi süreci değildir fakat babanızın tahlillerine baktığımızda sizler için verebileceğim umut oranı genel orandan yüksek diyebilirim. Fakat bunun için Ankara'da, Akyurt Devlet Hastanesi'nde tedavi görmesi gerekiyor. Biliyorsunuz, benim her hafta sonu Ankara'dan Gedelli'ye gelebilme gibi bir ihtimalim yok maalesef. Eğer gelmeye karar verirseniz, ki ben bir doktor olarak babanız adına gelmeniz taraftarıyım, elimizden gelen her şeyi yapmak adına sizlere garanti verebilirim."
Abimin bakışları üzerimdeydi, hissediyordum. Benden bir cevap bekliyordu belki ama bu soruya ben nasıl hemen cevap verebilirdim ki? Buradaki ailemi de bırakıp gitmek istemiyordum, ikilemdi her şey. Cevabımın olumlu olduğunu da biliyordum, ne düşünürsem düşüneyim. Ben babam için dünyanın en ucuna da giderdim, Fizan'a da giderdim, fezaya da çıkardım. Babamın ben büyürken benim için düşündükleri vardı. Benim de büyüdükçe artan ondan farklı doğrularım, ideallerim. Fakat bu farklılıklara rağmen önemli olan birbirimize duyduğumuz hoşgörü ve saf sevgiydi. Özellikle annemden sonra babam bizim için her şeyi feda etmişti. Bana hak yemenin sadece başkasının malı ile ilgili olmadığın, kendim üzerinde henüz bilmediğim kişilerin de hakkı olduğunu, zamanın tarifsiz olduğunu anlatmıştı. Sevginin dünyadaki en değerli şey olduğunu anlatmıştı bana. Kişiliğime saygıyla, özgüvenime zarar vermeden, kısıtlamadan yaklaşabilmeyi anlatmıştı. Hatalarıma göz yumarak değil belki ama öğrenmemi sağlayarak yaşamamı söylemişti her seferinde. Beş yaşındayken babam kapıdan içeri çikolatalarla girdiğinde bütün dünyayı kucağında beraber getirirdi. Ben yedi yaşındayken bana kocaman gelen okulun kapısından ilk adımımı atışımda babamın elini tutmanın verdiği sonsuz güven her şeyi başarabileceğimin ispatıydı. On dört yaşındayken ilk hastane ziyaretinde babamın "her şey yoluna girecek. sakin ol." diyen sesini duymak benim çocukluğumu sakinleştiren en büyük unsurdu. Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen şöyle bir dönüp baktığımda babamın her zaman benim kahramanım olduğunu görüyordum. Herkes ayağa kalktığında ben de kalkmış, doktorun elini sıkarak fısıltıyla teşekkür etmiştim. Abim kolunu omzuma atarak odanın dışına ilerlemeye başladığında iç çektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝒏𝒆𝒓𝒆𝒅𝒆𝒔𝒊𝒏 𝒔𝒆𝒏? // •gönül dağı fanfic.
Fanfiction•gönül dağı fanfic. "𝖺𝗁 𝗈 𝗀𝗈̈𝗓𝗅𝖾𝗋, 𝖺𝗁 𝗈 𝗀𝗈̈𝗓𝗅𝖾𝗋, 𝗀𝗈̈𝗋𝗎̈𝗇𝖼𝖾 𝗒𝗎̈𝗋𝖾𝗀̆𝗂𝗆 𝗌ı𝗓𝗅𝖺𝗋. 𝗒𝖺𝗄𝗍ı 𝖻𝖾𝗇𝗂 𝗄𝗎̈𝗅 𝖾𝗒𝗅𝖾𝖽𝗂 𝗌𝗈𝗀̆𝗎𝗍𝗆𝗎𝗒𝗈𝗋 𝖻𝖺𝗀̆𝗋ı𝗆ı 𝖻𝗎𝗓𝗅𝖺𝗋. 𝖺𝗁 𝖻𝖾𝗇 𝗇'𝖾𝖽𝖾𝗒𝗂𝗆, 𝖽𝗈𝗌𝗍 𝖻𝖾𝗇...