Buz gibi soğuk bir sonbahar sabahında güneşin ısı ve ışığı ile uyanmak ve buna şükür etmek uzun zamandır huylarım arasında değildi. Çok zaman olmuştu aslında bir yerde her gün mutlu hissetmeyeli. Belirli bir yaş aralığına kadar her zaman mutluydum. Başıma kötü anılar gelse bile bakış açımı pozitif yönde tutmaya çalışırdım. Bazen insanlarda o güç kalmıyordu, zamanla da bana olan şey buydu. Burnuma gelen kızarmış ekmek kokusu ile kapalı tutuyor olduğumu fark ettiğim gözlerim nasıl açılmıştı hemen. Yataktan kalkarak gerinip, biraz tembel bir biçimde yatağımı toplamamla beraber sıcak suyla elimi ve yüzümü yıkayıp kendime ancak gelebilmiştim.
"Seni seven oğlan, neylesin malı? Yumdukça gözünden döker mercanı..."
Abim bir elinde fırın eldiveni, diğerinde tahta kaşık menemen yapıyordu.
"Burnu fındık, ağzı kahve fincanı.. Şeker mi şerbet mi, bal acem kızı."
Bu mutluluk nelere kadir oluyordu böyle? Abim normalde iş yapmayan birisi değildi. Temizlik yapmanın kadına doğuştan bahşedilmiş bir meziyet olmadığını bilen birisiydi. Temizlik yapmak o kadar zeka isteyen bir şey değil derdi her zaman. İnsan olan yaşadığı yeri temiz tutmalı derdi. O yüzden o kadar takdir ederdim ki onu. Şu anki mutluluğu beni nasıl sevindiriyordu, anlatamazdım. Yaklaşık dört gündür sözlüydü kendisi. Nişanlı bile diyebilirdik. O geceden sonra yapıyor olduğumuz tek şey eşya toplamak olmuştu. Bu taşınma süreci, dürüst olmak gerekirse, beni fiziksel olarak değil de ruhsal olarak bir tık daha fazla kahretmişti. Taşınmak her seferinde yeni bir hayata başlıyormuşuz ve ben anılarımın bir kısmını kutuya atıp, başka şehre öyle gidiyormuşum gibi hissettiriyordu. Kendimi depresyona sürüklemeden önce yaslanmış olduğum mutfak kapısından doğrularak konuştum.
"Günaydın abi. Sabahın kaçında kalkıyorsun da böyle güzel çiçek açabiliyorsun sen? Anlat bu işin sırrını da biz de bilelim bir yerde."
"Neden mutlu olmayayım, Cennet'im benim. Hayallerimdeki en güzel şey gerçek oldu, yüreğime aşk kuşu kondu, yuva yaptı. Babam iyileşecek Allah'ın izni ile, taşınma işleri hafifledi. Yarın için kolayca yola çıkabileceğiz... Allaha çok şükür, sağlık sıhhatimiz de yerinde. Elhamdülillah demekten başka ne yapabilirim? Hem sen sorguya çekeceğine otur da çay doldurayım, ekmeklerin de soğumasın. Babam yedi de yattı yarım saat önce."
"Eh iyi, oturayım hemencecik bari."
Abimle yaptığımız kahvaltıları ben çok severdim. Eski sıklığı işe gidiyor oluşumuz nedeniyle şu anki tempomuzda sürmese bile böyle arada ilaç gibi geliyordu. Cemal Süreya'nın bir şiirinde dediği gibi: "Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı." Tepside dizili olan ekmek dilimlerine uzanmış, menemene batırmıştım bile çoktan. O kadar uzun zaman olmuştu ki böyle sakin bir sabah geçirmeyeli, nasıl iyi gelmişti. Çayları koyduktan sonra abimin de oturmasıyla bakışlarımı ona çevirdim.
"Eee, nasıl gidiyor bakalım nişanlılık? Nasılsın?"
"Derler ki; gökte ararken, yerde buldum. Yerde ne var ki, ben aşk yüzünden gökte uçar oldum. Allah'a bin şükür, böyle bir aşk... Hak eder miydim bilmezdim, düşünmezdim. Zeynep geldi ya ama, gönlüme girdi ya bu saatten sonra kıyamet kopsun gık demem."
Ne güzeldi onu dinlemek. Abim en iyisini hak ediyordu her şeyin. Bu kadar sıkıntı, bu kadar dert, kötü günler derken kendisi hep arka plandaydı. Kendisine değer vermesi, kalbini yeniden aşkın ışığı ile doldurabilmesi bir lütuftu hepimiz için.
"Senin durumlar nasıl? Onu söyle sen, çıkart baklayı."
Sorduğu soruyu duyduğumda içtiğim bir yudum çay boğazımda kalıyordu neredeyse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝒏𝒆𝒓𝒆𝒅𝒆𝒔𝒊𝒏 𝒔𝒆𝒏? // •gönül dağı fanfic.
Фанфик•gönül dağı fanfic. "𝖺𝗁 𝗈 𝗀𝗈̈𝗓𝗅𝖾𝗋, 𝖺𝗁 𝗈 𝗀𝗈̈𝗓𝗅𝖾𝗋, 𝗀𝗈̈𝗋𝗎̈𝗇𝖼𝖾 𝗒𝗎̈𝗋𝖾𝗀̆𝗂𝗆 𝗌ı𝗓𝗅𝖺𝗋. 𝗒𝖺𝗄𝗍ı 𝖻𝖾𝗇𝗂 𝗄𝗎̈𝗅 𝖾𝗒𝗅𝖾𝖽𝗂 𝗌𝗈𝗀̆𝗎𝗍𝗆𝗎𝗒𝗈𝗋 𝖻𝖺𝗀̆𝗋ı𝗆ı 𝖻𝗎𝗓𝗅𝖺𝗋. 𝖺𝗁 𝖻𝖾𝗇 𝗇'𝖾𝖽𝖾𝗒𝗂𝗆, 𝖽𝗈𝗌𝗍 𝖻𝖾𝗇...