multimedya Nicky.
''Hadi ama Nicky! Yetişmem gereken bir toplantı var!''
Sanırım bu Rachel'ın bana onuncu kez seslenişiydi. Oflayarak yataktan kalktım. Bugün okulun ilk günü ve ben gitmek, o acıyan bakışlara maruz kalmak istemiyorum!
Yazın başlarında erkek arkadaşım sayesinde bir araba yarışına katılıp ufak bir kaza geçirmiştim. Annem ve babam endişelenip hızlı bir şekilde hastaneye gelmeye çalışırken bir kamyona çarpıp hayatlarını kaybettiler. Ablam Rachel kendini çok çabuk toparladı ve şirketin başına geçip babamın işlerini devam ettirerek unutmaya çalışıyordu ama benim için aynı şey söylenemezdi. Suçluluk duygusundan dolayı iki ay kadar depresyona girmiştim. Her gece kabus görüyordum, yemek yemiyordum, kimseyle görüşmüyordum, sürekli psikolojik tedavi görüyordum ve her gün ölmek istiyordum.Taki bir gün Rachel'ı odasında ağlarken görünceye kadar. Sonra kendimi toparlamaya başladım. Arkadaşlarımla görüşüyor, gülüyor, konuşuyordum işte. Ama suçluluk duygusu hala devam ediyordu.
Bu yüzden dün gece gördüğüm rüya tuhaf derecede güzel gelmişti. Uçurum kenarındaydım ve aylardır yapamadığımı yapıp hayatıma son veriyordum. Uzun süreden sonra ilk defa bu kadar çok mutlu hissetmiştim. Ama asıl tuhaf olan her şey karanlık olduktan sonra gördüğüm gözlerdi. Korku ve endişeyle bakan mavi ve kahverengi gözler. Tuhaf. Her neyse...
Yüzümü yıkadıktan sonra siyah kotumu ve gri gömleğimi giyip aşağı indim. Rachel her zamanki gibi çok şıktı ve masada oturmuş bir yandan dosyaları inceleyip bir yandan da kahvesini içiyordu.
Kardeş olmamıza rağmen dış görünüş olarak hiç birbirimize benzemiyoruz. O babama çekmiş. Sarı saçları, uzun boyu, güzel bir fiziği var. Ben ise anneme çekmişim. Kahverengi uzun saçlarım var, kısa ve zayıfım. Tek ortak yönümüz ikimizinde yeşil gözleri sanırım.
Yanağına bir öpücük kondurunca başını kaldırıp ''Haydi bir şeyler atıştır da çıkalım. Geç kalacağız.'' dedi.
''Canım istemiyor zaten geç oldu okulda bir şeyler atıştırırım. Biran önce gidelim de bitsin bu çile!''
''Pekala o zaman benimle geliyorsun değil mi?''
''Hayır motorla gideceğim. Ne gerek var ki?'' dedim ceketimi giyerken.
''Oh! Ben dışarıda göremeyince yine arızalandı sanmıştım.'' dedi. Ne!
''Nasıl göremeyince?!'' koşarak dışarı çıktım ama motorum her zamanki park ettiğim yerde değildi. Ceplerimi, çantamı kontrol ettim ama anahtarda yoktu. Siktir! Gözlerimi kapatıp hatırlamaya çalıştım. Dün evden çıkarken onu kullanmıştım. Sonra bara gittim ve bardan sonrası... Sonrasında rüya dışında bir şey yok! Lanet olsun!
Arkamı döndüğümde Rachel'ın endişeyle bakan gözleriyle karşılaştım. Bir şey yokmuş gibi gülümseyip ''Unutmuşum arıza yapmıştı ve dün barda bırakmıştım. Okuldan sonra alırım. Beni okula sen bırakabilir misin?'' dedim.
Okula varana kadar Rachel hep telefonla konuştu ve bende bardan çıktıktan sonra neler yaptığımı hatırlamaya çalıştım. Ama lanet şeyi hatırlayamıyorum. Okula vardığımızda Rachel hala telefonla konuşuyordu. Bana dudaklarını oynatarak 'iyi şanslar' diledi. Ona kocaman gülümseyip arabadan indim.
Onun için ciddi anlamda endişeleniyorum çok çalışıyor ve o telefon yüzünden radyasyondan ölmesinden korkuyorum ama böyle çalışmayı seviyor gibi de görünüyor of her neyse. Zaten şuan düşünecek daha önemli şeyler var. Motorun nerede olduğu ve okuldaki herkesin tuhaf davranışları gibi. Normalde beni yazın ağır olaylar yaşamış, ezik biri olarak görüp acıyan gözlerle bakmaları gerekmiyor muydu? Ama bir iki kişi dışında kimse beni fark etmemişti bile ve herkes neden okulun önünde toplanmış gruplar halinde konuşuyor? Neler oluyor biri bana açıklaya bilir mi lütfen?!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nathaniel
RomansaÇin mitolojisinde Kaderin Kırmızı İpi adında bir inanış vardır. İnanışa göre; Tanrı her insanın ayak bileğine kırmızı bir ip takar ve kaderleri birleşecek insanları bu ipler sayesinde birbirlerine bağlarmış. Bu ipler esner, kördüğüm olur fakat asla...