sette

668 72 23
                                    

İyi okumalar <3

*

'Üzerini örtmeye çalıştığım her şeyin altında eziliyorum.'

Burnunu çeken Taehyung'a döndüm. Gözleri doluydu ve konuşurken alt dudağı titriyordu.

'Anlat ve kurtul Tae. Seni asla yargılamam biliyorsun.'

Elimle sırtını okşamaya devam ettim. Yanında olduğumu hissetmesini istiyordum.

Akşam yemeğinden sonra odasına gelmiştik ama planımız playstation oynamaktı. Kesinlikle Taehyung'un aniden gelen ağlaması değildi.

'Anlatacak kadar önemli değil Jimin.'

Burnunu kazağının koluna silip bana baktığında güldüm. Tam bir bebek gibi görünüyordu şu an. Yanaklarını ısırmak istiyordum.

'Ya! O kadar tatlı duruyorsun ki...Ah pardon üzgünüm.'

Çatık kaşlarla yüzümü süzen Taehyung'un gülmediğini fark edince ciddileştim. Şu an tatlı olduğunu bilmek istemiyordu elbette.

'Jimin beni ciddiye almıyorsun.'

'Ama hiçbir şey anlatmadın ki Taetae!'

İsyan edercesine gözlerine bakıp cevap bekledim. Gözyaşlarının yerini düşünceli bir yüz ifadesi almıştı.

Birkaç saniye bekledikten sonra başını olumsuz anlamda salladığında yanaklarımı şişirdim.

Bir sorunu vardı ama en yakını olduğum halde bana anlatmıyordu. Bu da demek oluyordu ki kimseye anlatmayacaktı.

'Anlatmayacağım. Beni anlamaya en yakın olan kişi sensin Jiminnie ama yine de olmaz.'

Ayağa kalkıp playstationu kurmaya başladığında kaşlarımı çattım. Hem burnunu çekiyor hem de konsolu koyuyordu.

Dakikalar içinde duygu değişimi geçiriyordu. Saklamaya da çalışsa elbette öğrenirdim aksi halde içine atacaktı.

Büyük ekranın önündeyken mırıldandığını duyduğumda bakışlarımı Taehyung'da sabitledim.

'Belki Yoongi hyung ile ayrılmasanız anlatabilirdim, anlayabilirdin beni.'

Tam dudaklarımı aralamıştım ki odanın kapısı açıldı. Dikkatimizi oraya verirken az önceki gergin hava dağılmıştı.

'Bensiz başladıysanız öldünüz!'

Tavşan dişlerini sergileyerek gülen Jungkook'a sırıttım. Kolunun altında bir sürü abur cubur getiriyordu ama muhtemelen dökerek gelmişti.

'Jimin-shi merdivene dökülen paketleri getirir misin?'

Tam tahmin ettiğim gibiydi işte. Taehyung ile şakalaşırken ayağa kalkıp merdivene gittim. Tanrım! İlk basamakta bir şekerleme paketi görüyordum.

Hansel ve Gretel hesabı birkaç paketi alıp ilk basamağa indiğimde homurdandım. Bunca şeyi yiyemeyecektik zaten, gerçi sabahlayacaktık belki de yerdik.

'Bu kadar abur cubur yeme.'

İlk basamaktaki şekerlemeyi alırken duyduğum ses ile yavaşça doğruldum.

Yoongi siyah geceliğiyle ve dağınık saçlarıyla bana bakıyordu, elinde de su matarası vardı.

'Neden?'

'Daha bu sabah bayıldın Jimin. Sağlığına dikkat mi etsen?'

Sırıtarak elimdeki paketleri düzelttim ve bakışlarımızı buluşturdum.

'Böyle davranmamanı söylediğimi hatırlıyorum.'

Yoongi ifadesizce başını iki yana salladığında cevap vermeyeceğini anladım.

Yanımdan geçip merdivenleri yavaş adımlarla tırmanırken dönüp baktım sadece.

İşte gün içinde zar zor kurduğumuz birkaç cümle buydu. Keşke onu özlediğimi söyleyebilseydim. Beraber en son ne zaman aynı odaya gidip sıkıca sarılıp uyuduğumuzu hatırlayamıyordum.

'Yoongi!'

İstemsizce seslendiğimde durup arkasını döndü. İçimden kendime milyonuncu kez söverken ne diyeceğimi düşündüm. Şimdi bir kaşını havaya kaldırıp bekliyordu.

'Evet?'

Seninle uyumak istiyorum, sana sarılmak istiyorum, beni kollarına almanı istiyorum, kokunla sarhoş olmak istiyorum.. Söylemek istediğim şeyler bunlardı ama söylemeyeceğimden de emindim.

'Abur cuburlardan daha zararlı olan bir şey varsa o da senin sahte sevgindir.'

Bekledi,bekledi ve bekledi. Cevap vermeyecekti elbette, zaten niye böyle boktan bir şey dediğimi de bilmiyordum.

Arkasını döndüğünde Jungkook'un bana seslendiğini duydum.

'Jimin acele et! Sensiz başlıyoruz biz!'

Hızlı adımlarla merdiveni tırmanırken Yoongi'nin yanından geçerken kollarımızın çarpmasına engel olmadım.

'Sevgim sahte değil Jimin.'

Kolumu hafifçe kavrayan zayıf parmaklar durmama neden oldu. Kalbimin her seferinde nasıl ilk günkü gibi çarpmasına neden oluyordu anlamıyordum.

'Gerçek olsaydı benden gidemezdin.'

Fısıltıyla cevap verdiğinde bakışlarımız buluşmuştu tekrar. Yüzümen çarpan nefesinden alkol kokusunu yoğun bir şekilde almıştım.

'Senden gitmedim ben, böyle bir şey mümkün mü Jimin?'

Jungkook ve Taehyung'un odanın kapısından kafalarını uzatmış halde izlediklerini fark etmesem öylece duracaktım herhalde. Kaşlarımı çatarken hala bizi izliyorlardı.

Bir adım geri çekilip aramızdaki mesafeyi korudum. Duyulmadığımızdan emin olarak sesimi alçalttım.

'İçmişsin Yoongi, hatırlayamacağın şeyler söyleyip kendini inandırma.'

Ve beklemeden hızla merdivenleri bitirdim. Geldiğimi gören Jungkook ve Taehyung'un içeriye girmesini görmezden geldim.

Çünkü kendi yalanım beni rahatsız ediyordu; çok iyi biliyordum ki Yoongi kolayca sarhoş olmazdı bünyesi alkole dayanıklıydı. Eğer çok fazla içip sarhoş olsaydı da hemen uykuya dalardı.

Alkol etkisinde olmadığını biliyordum, en iyi ben bilirdim onu. Yine de kalbimi susturdum ve odaya girip tereddüt etmeden kapıyı kapattım.

Geride bırakılmanın nasıl olduğunu şimdi o da hissediyor olmalıydı.

Now We Are Breaking Up 'yoonmin' ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin