10.BÖLÜM : YANGIN

111 64 16
                                    

İnsanlar hatalaranı farketmezdi. İnsanların kalbini ellerine alır ve parçalarlardı. Ne o kişiyi umursardı nede yaptığı o kötülüğü. Ama bir insan çeşidi vardı ki düşünerek bile anlarlardı.

Empati kurarlardı. İnsanların istemediği davranışları sergilemezlerdi. Hayata hem olumlu hemde olumsuz bakmayı bilirlerdi. Dünyaydı bu. İyiliği de vardı kötülüğüde. Ama en üzenlerden birisi de yalnızlıktı. Beni yalnız bırakmışlardı. O kadar kişi vardı etrafta ama kimse yüzüme bakmıyordu.

Ben belkide yalnızlığa mahkum edilmiştim. Bazen düşünürdüm bunu. Herkesin bir acısı vardı. Benim acımda yalnızlık mıydı? diye. Belkide öyleydi. Eda gelmişti hemde yıllar sonra. Gelmeseydi daha iyiydi belki. Belki bu kadar üzülmezdim o gelmeseydi.

Belkide bu kadar vicdanım ve ruhum acımazdı. Kalbime bıçak saplanmış gibi hissediyordum. İlk arkadaşım o olmuştu.

Yalnızlığımı o kurtarmıştı ama daha sonra beni tekrardan bırakıp yalnızlığımın parçalarını kül etmişti. Benim tek suçum ona o zamanlar çok iyi davranmamdı. Ne isterse yapardım. Onun beni kullandığını düşünmüştüm sonralardan.

Belkide öyleydi bilemem. Eski anıları düşündükçe o zamanlara dönmeyi öyle bir istekle istiyordum ki olmayınca üzülüyordum.

Ben herkesin mutlu sandığı ama dünyanın en mutsuz insanlardan biriydim.

Kabul ediyorum diye geçirdim içimden. Ben yalnızım. Mutsuzum. Bir daha da mutlu olamayacağım bunu aklına sok. Yalnızlık en büyük zaafımdı çünkü yalnızdım. Mutsuzluğun eseri tam karşınızdaydı.

Artık dayanamıyor gibiydim. Bu kapı açılmıyordu. Kapının altından pis buharlar geliyordu. O an bir şok geçirdim. Okulda yangın mı vardı? Kolay kolay nefes almamaya çalıştım o an. Umarım beni fark eder ve kurtarmaya gelirlerdi. O an içimdeki sesi durduramadım.

Belkide yalnız öleceğim.

Evet belkide yalnız ölecektim. Biri bu kapıyı kasıtlı kilitlemiş gibi görünüyordu. Son sesimle bağırdım o an. Beni kurtarın! Nefes alamıyordum artık.

O an kapı zorla itilmeye başladı. O an karşımdaki Cansu, Merih ve Arda'yı gördüm. Beni görüp hemen yanıma geldiler. Evet kapının ardındaki yangın alevini görebiliyordum. Cansu konuştu elini uzattı ama tutamadım bile. Merih gelip kaldırdı beni ayağa zorlanarak ilerlemeye başladım. O an Arda'nın sesini duydum.

Kız burada ölüyor. Görmüyormusun? kucağına alsana.

Merih yeni fark etmiş gibi beni kucağına aldı. O an ona zorlukla fısıldadım. Sen çok iyi bir arkadaşsın.

Teşekkürler dedi ve hızlı bir şekilde ilerlemeye başladı. Okulun çıkış kapısını da geçip hemen beni dışarı çıkardı.

İtfaiyeleri görebiliyordum. Derin derin nefes almaya başladım. Nefes alamadığımı hissediyordum. O an Merih beni dışarıda olan ambulansa getirdi. Bir kaç nefes verdikten sonra iyi olmuştum. Israr etselerde hastaneyle uğraşmak istemedim. Ambulansdan çıktım.

O an karşımdaki Merih, Arda ve Cansu'yu gördüm hemen yanlarına gidip onlara sarıldım. O an ağzımdan kelimeler döküldü. İyiki varsınız.

Sende dediler bir anda.

O an okulun bahçesinde olan Eda 'yı fark ettim. O bize mi bakıyordu yoksa bana mı öyle geliyordu. Boşverdim ve arkadaşlarıma sarıldıktan sonra onlardan ayrıldım. Ben gidiyorum diye seslendim.

Bu halinle gidemezsin biz seni bırakırız diyen Cansu' ya döndü bakışlarım.

Tek gitmek istiyorum diye bağırdım arkalarından. Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.

Okul kapısından çıkınca eve doğru yavaş yavaş yürümeye başladım. Peki beni kim kilitlemişti? Aklıma gelen isimler vardı ama dile getirmek bile beni korkutuyordu. Benden intikam almak isteyen birinide tanımıyordum yada bana düşman olan birini. Bunu kim yapabilirdiki? Off diye inledim.

Bunu düşünmenin bana bir faydası olmayacaktı biliyorum. Düşünmemeye çalıştım. Bugün çok şey yaşamıştım. Annemin yangın ile ilgili nasıl bir şey duymadı çok merak ediyordum. Eskiden hayatım ne kadar güzeldi diye düşünmeye başlamıştım. Her şey o yaratıkla beraber mahvolmuştu. Peki Eda hayatıma bilerek mi girmişti yoksa tesadüfmüydü?

Aklımda onlarca düşünce varken yavaş adımlarla eve geldiğimi farkettim.

Zili çaldım ama açılmayınca anahtarla kapıyı açıp içeri geçtim. Anlaşıldığı üzere annem daha eve gelmemişti. Kapıyı kapatıp kilitledim ve gölgede kalan evimizi inceledim. Ardından yukarı kata odama doğru ilerledim.

Odamın kapısını kapattım ve odamdaki duşuma girip duş aldım. Duş beni kendime getirdikten sonra duştan çıkıp gardırobuma ilerledim. Mavi hafif kısa ve kısa kollu badyi çıkardım altına ise siyah bir eşofman çıkarıp üstüme geçirdim.

Tekrardan duşa ilerleyip saçımı kuruttum ve duştan çıkıp elime bir kitap aldım. Ancak aklımı kitap okuyarak iptal edebiliyordum. Yatağıma oturdum ve kitabımı okumaya başladım.

Yüz sayfa okuduktan sonra aklımın çok bulandığını hissettim ve mutfağa ilerleyip kendime kahve yapıp tekrardan kitabıma döndüm. Kitap okurken bir sesle birlikte irkildim o an karşımdaki Hara'yla birlikte rahatladım.

Endişeyle konuşmaya başladı.

Buse Eda senden bir şeyler saklıyor. Bu Hara ile ilgili ne alaka diye sorma ama bir şeyler dönüyor ve sen bunu öğrenmelisin.

Kaşlarım çatıldı. Eda benden ne saklıyor olabilirdiki? Hemde bunca yıl sonra...

Herşey zifiri olacaktı belki benim için. Belki sonunda ölecektim kim bilebilirdiki. Bu macera benim cehennemim olacaktı yakında. Bunu şimdiden bile anlayabiliyordum. Belkide sonum yalnızlık olacaktı. Ben yalnız kalacak ve yalnız ölecektim. Bunu düşünmek bile içimin acıyla dolmasına yetiyordu. İçimden gerdim.

Benden ne saklanıyordu, nolacaktı, Eda gerçekte kimdi?

Yoksa ben Eda 'yı gerçekten tanıyamamışmıydım.

Eda isminin anlamı herhangi bir vazifeyi yerine getirmek, iş bitirmekti. Acaba gerçekten de böyle mi olacaktı?

Eda bizim işimizi mi bitirecekti yoksa bizleri isteyerek ölüme mi atacaktı? Her şey karmaşıktı.

Hiç bir şey çözülemiyordu bu oyunda. Ama artık iplerin uçları kesilmeye ve aşınmaya başlamıştı. Bu oyun yavaş yavaş sonlanmaya başlıyordu.

Ama en önemlisi bu oyunun sonunda dik durmak, üzülmemek ve parçalanmamak vardı ama bunlar içimizde kopmaya başlamıştı bile. Bizler yavaş yavaş parçalanmaya ve ölmeye başlamıştık. İçimiz kuruyordu artık içimizdeki fidana su bulunamıyor ve susuz kalıp ölüyorduk.

Artık bizimde suya ihtiyacımız vardı. Nasıl bir fidanın bir bitkinin suya ihtiyacı varsa büyümek için, bizlerinde büyümek için sevgiye ihtiyacımız vardı. Ama bunlar yoktu. Var sandığımız hiç bir şey gerçek değildi aslında.

Var olanları unutun. Bu hikaye var olamayanların hikayesi.

ARALIK KAPIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin