-Paolo ile arasındaki bağlar güçlenirken Nekropolisi tanımaya başlayan herman sürekli bas ağrısı ve garip rüyaların mahkumu olmustur daha durumunu bile kavrayamayan Herman a ne olacak?
Karanlık bir odanın içerisindeydim kendi kemikli ellerimi bile ancak görüyordum gözlerim kör olmuş gibi sadece karanlıktaydım. Karanlık beni kendine boğuyordu üzerime yapışıp ilerliyor beni içinde boğmaya çalışıyordu sanki bataklığa batıyormuş gibiydim uğraşıyordum ancak ben uğraştıkça karanlık beni çekiyor sesleri duymaya başlıyorum
“Öldür, Parçala, Yok et!”
Kaçmaya çalışıyorum ancak üzerime yapışıp binlerce elin her kemiğinden beni aşağı çekmeye çalıştığını hissediyorum. O sırada o geldi beyaz bir el karanlığı böldü ve o karanlık odada bir delik oluşturdu içerisi ışık ile dolmaya başladı üzerimdeki elleri görmeye başladım kendimi çekmek daha kolaylaştı sadece beni çekmek için gelmiyor yardım edip benim güçlenmemi sağlıyordu. Beni tuttuğunda kemiklerim o ışık ile parlamaya başlıyor karanlık odanın yerlerinden beni söküyor karanlık artık üzerimde değil odadan uzaklaşıyorum.
Gözlerimi açtığımda karanlık odanın hala etrafımda olduğundan korkuyordum. Ancak öyle uyanıp gözlerimi açtığımda yine kendimi ilk günkü gibi kemik yığını üzerinde buldum ve ilk gözümü açtığımda olan şey yüzüme doğru atılan başka bir kemikti tam yüzüme gelirken tuttum ancak hala birileri atmaya devam ediyordu üzerimdeki kemikleri bir tarafa fırlatıp kalktım ve kimin bu kemikleri attığına baktım ilk geldiğimde gördüğüm iskelet elinde kürek çukur kazarken bulduğu kemikleri yanlardaki yığınlara atıyordu yığından aşağı indim fakat hala arkası dönük biçimdeydi bir kemik daha buldu ve kemiği alıp arkasına döndü. Tam kemiği atacağı sırada yüzünün önünde ben olduğumdan biraz tırstı ayağı arkaya takıldı ve düşerken onu tuttum. ilk önce tırstı ve sen yaşıyor muydun özür dilerim dedi burada bayılanlar genelde sadece kemik olarak görünür ben colin dedi elimi sıktı ve adımı sordu. Herman dediğimde biraz şaşırıp düşünmeye başladı eskiden bir Herman tanırdım dedi savaşçıydı. bende aslında eski hayatımda savaşçıydım ancak iskelet olarak savaşmak biraz daha zor diye hikaye anlatmaya başladı RiverBend krallığının eski halinden Louvel adlı bir kraldan bahsetti bu kadar hafızası olması beni şaşırtmıştı geçen yıllarda dirilmişti ve maceracılar loncasında şansını anlattığı kadar denemiş ve bir çok madalya da ilerlemişti ancak bir savaşta kemiklerinin bir çoğu kırıldığından kemiklerini iyileştirme fiyatı yüzünden batmış ve çok uzun iyileşme sürecine girmişti o sırada burada kazıcılık yapıp biraz para kazanıyordu. Son zamanlarında nasıl kafası kesildiğini anlattığında biraz aklımda biraz ağrı başlamıştı ve sanki böyle bir anısı geri dönüyordu sanırım onun kafası kesildiğinde oradaydım ancak hatırlamıyordum. Artık biraz daha baş ağrılarım azaldığından hatırlayabilirim demiştim ancak hala biraz acı vericiydi ve hatırlamak uzun sürüyordu oradan colinle konuştuğumda hala işi olup olmadığını sormuştum ancak o da ölüler diyarında ölüm hızıyla işlerin yapıldığını o da söylemişti. Biraz daha RiverBend hakkında konuştuktan sonra döndüm ancak aklıma biraz takılmıştı sanırım hatırlıyordum. RiverBend krallığı yazdım kafamın bir kenarına belki sonradan daha fazla düşünüp bir şeyler hatırlayabilirim diyerek sabah Paolonun dediği bara doğru yürümeye başladım. Nekropolis geceleri daha karanlık olur sanmıştım ancak geceleri daha fazla ışık vardı her yer neon tabelarla dolmuş her girdiğim sokaktaki binaların ışıkları açık haldeydi bu Nekropolisin güzelliği arttırıyordu geceleri sokaklar küf ve mantar kokması dışında bira ve alkolde kokuyordu Lich kralın olduğu saray her sokaktan görünüyordu ve her yerden majestik bir şekilde güzeldi kara büyünün verdiği ışık etraftaki ışıkları bastırıyor etrafında dolaşmak bile kemiklerimde bir titreme yaratıyordu bu buranın en büyük büyücüsünün gücüydü gerçekten korkulması gereken birisiydi. Paolonun söylediği barın sokağına girdiğimde karşımda Ölüm tanrısı Velesin katedrali duruyordu kara duvarlarını yosun ve mantarlar tutmuştu kara büyü ile büyüyen mantarlar geceleri parıldıyor ve insanı kendisine çekiyordu. Katedrale doğru yürümeye başladım yürüdükçe karşımda duvarları büyüyor ve daha fazla şaşırtıyordu beni kara büyünün gücü beni içine çekiyor ve ona ilerlemek istiyordum. Yürümeye katedrale yaklaşmaya başlarken yandan Paolo çıktı ve sırtıma vurarak Velese tapmaya mı gidiyorsun diye sordu gereçekten dikkatim dağılmıştı gözlerimi kapatıp açtığımda gerçekten katedralin beni çektiğini farkettim sanırım kara büyü akıl dağıtıcı bir şeydi ve çok bilinmezi vardı Paolo koluma girerek beni bara çekti içerisi tütün ve alkol kokuyordu ancak hiç bir insan kokusu yoktu içeride sadece gölgeler vardı hepsi biirbirinden farklı bir varlığa sahipti ancak bu kadar karanlıkta bazıları farkediliyor bazıları hiç farkedilmiyordu Paolo barmenin yanına gidip iskelet arkadaşıma da bir bira dedi o sırada herkesin bana baktığını hissetmiştim ancak gölgeler bakışlarını kaçırmakta uzmandılar herkesin beni gözüyle kestiğini farkediyordum ancak kimse bana doğru bakmıyordu bile bir gölgenin kiralık katil olmasının sebebi buydu sanırım. Barmen birayı verdikten sonra bir masaya oturduk Paolo gölge ticaretten bir kaç kişiyle daha beni tanıştırdı bazıları önceden ticaret merkezine geldiğini görmüştüm ancak bazıları uzun zamandır Nekropolis dışında çalışıyordu yeni gelmişlerdi bira içip konuştuktan sonra Paolonun kafası güzel olmuştu onu gölge ticaret merkezine kadar kolumda tutarak götürdüm ve odaya bıraktım odaya girdiğimizde koltuğuna yatıp uzandı bende kendi koltuğumda yatmaya koyuldum burada hiç yatak yoktu ve ağılda kalmamın yanlış olduğunu benim at olmadığımı söylediği için geçenlerde Paolo buraya bir koltuk daha getirmişti koltuk biraz serttı ancak yatınca her türlü uyuyabiliyordun bugün olanları düşünerek uyumaya çalıştım ancak göreceğim kabuslardan gözüme uyku girmiyordu biraz koltukta debelendikten sonra biranında etkisiyle uyuya kaldım gece rüyamda Colinin anlattıklarını düşündüm gerçekten orada gibiydim 100 yıl önce RiverBend de bir savaşa katılmıştım ve o zamanlarki generallerin kafasının kesilmesini ben krala önermiştim Colini ben öldürdüm. Şimdi düşününce biraz daha mantıklı geliyordu neden savaşta olduğumu bilmiyordum daha ancak savaş öncesi kralla konuştuğumu ve ona öneriler verdiğimi hatırlıyordum artık. Acaba RiverBend krallığında bir askermiydim? Rüyalarım son bulurken Paolonun kalktığını ve gittiğini duydum bende bugün kalkıp loncaya gidip görev hakkında daha fazla bilgi toplamalıydım. Başım biraz ağrıyarak kalktım ancak bir hatıram daha gelmişti ve mutluydum Paolonun kalktıktan sonra kahve yaptığını biliyordum bir bardak alarak onu içtim baş ağrımı biraz geçirmişti ancak hala hissedebiliyordum. Kahvemi içtikten sonra zırhımı giyindim ve görev kağıdını bir daha okudum fazla bir şey yazmıyordu ve yazan yerleri de bilmiyordum lonca da bana bunun hakkında daha fazla bilgi verebilirler be bende görevi tamamlayıp daha fazla anıma kavuşabilirdim sanırım. Kalenin içine doğru ilerledim gece duran muhafızlar oradaydı ve kapıyı koruyorlardı beni dün gördükleri için direk içeri aldılar. Loncaya girdiğimde de aynı iki kişi rezervasyon bölmesinde duruyorlardı onlara doğru gidip rezervura nereden girebileceğimi sordum danışmanlardan biri Nekropolisin haritasını çıkararak yerini haritada işaretledi ve haritayı bana verdi haritayı bağlayıp kemerime astım ve Nekropolisin sokakları içerisinde dolaşmaya başladım Nekropolis her zaman olduğu gibi hareketliydi ve bir çok sokak satıcısı Nekropolis ve Veles hakkında kitaplar satıyordu ancak birisi ilgimi çekmişti yaşlı bir kadın önüne hilte atmış ve önünde bitkileri sıralamıştı herkesin sattığı bitkilerden farklı bir çekimi vardı bitkilerin kadının sattığı yerin önüne giderek bitkilere bakmaya başladım bitkilerin bir çoğu nekropolis topraklarında karanlık büyülerle büyümüş bitkilerden dışarıda güneş ışığı ile büyümüş bitkiler vardı teyze bana bakıp bitkileri beğenip beğenmediği sordu aklım biraz daha dalmıştı açıkcası ve teyzenin sorusuyla bitkiler den gözümü ayırdım teyze bana bitkileri anlatmaya başladı yeni olduğumu anlamıştı buralarda bitkilere ilgim olup olmadığını sorduğunda evet dedim ve biraz daha konuştuktan sonra yeniden yoluma koyuldum fakat bitkilere ilgim olduğunu biraz biraz hatırlamaya başladım. Rezervuar kapağını buldum ve aşağı indim biraz buraları gezmem gerekliydi ve sanırım bu bir kaç gün sürebilirdi. 2-3 saat gezdikten sonra kanalların çok büyük olduğunu bir daha anlamıştım eskiden böyle bir ihtiyaç varmış ama şimdilerde ölüler diyarının böyle bir şeye ihtiyacı yok sanırım bir çok kanlaın eskidiğini ve yolların kapandığından anlayabiliyordum yine de insanlar buraya kamp kuracakları kadar kullanılmadığı kesindi herhalde şimdilerde kaçakçılık içinde iyi bir rota olmuştu. Biraz gezip inceledim fakat bir hareket veya bir iz bulamadığımdan en yakın çıkış noktasından geri çıktım insandan çok fare göremekten sıkıldığım için bir bara gidip bira içecektim fakat yine sokak satıcısı teyzeyi gördüm ve yanına uğramaya karar verdim. Bitkilerinin bir kaçı satılmıştı ama hala ilgimi çeken o bitki satılmamıştı teyzeyle konuştuğumda bunu seversin diyerek bana bitkiyi bedavaya verdi. Ne yapsam acaba diye düşünüyordum rapor vermek için loncaya geri yürümeye başladım bitkiyi yeniden dikmek ve güneşe çıkarmak istiyordum ancak ne güneşe çıkabiliyordum nede ekicek bir toprak söz konusuydu bu şehirde aklıma yine o isimler geldi Ava ve Mia aklım bir karış havada yoluma bakmadan ilerliyordum Nekropolisi izliyordum önüme çarpan bir adamla kafam yerine geldi. Adam beni yerden kaldırdı burada yaşayan birini bulmak zor bir işti ve onu sonunda becermiştim adam beni yerden kaldırarak “Buralarda aklın bir havada gezmemelisin maceracı” diyerek hafifçe güldü ve yoluna koyuldu. Adama teşekkür ettim ve kafamı kaldırarak adama baktım adam kısa boylu bir dwarftu sanırım Paolo dwarflardan biraz bahsetmişti Black Forge un yakınlarında dwarfların yaşadığını genelde sinirli bir ırk olduğunu söylemişti ama çarptığım adam hiç öyle değildi gayet iyi bir adama benziyordu kollarındaki kaslar adamın uzun saatler boyunca demircinin başında çalıştığını söylüyordu. Ve bir bakışta benim maceracı olduğumu anlamıştı sanırım kemerimdeki madalyon beni ele vermişti. Kafamı biraz topladım ve etrafımı inceledim dwarf ilerleyerek sokaklarda kaybolmuştu bile gerçekten bu aralar kafam çok dalgın bir şekildeydi akşam olmuştu bile Black Forge a gelmişken incelemek istiyorum diyerek sokakalrdan içeri doğru ilerledim ve Black Forge sonunda önüme çıktı etrafta bir çok kişi koşturuyordu ve demircilerin ateşi kemiklerime işliyordu her tarafta demirci dükkanları vardı ve bir çoğu kemiklere yapılan rünler ile ilgileniyordu iskeletlerin kemiklerini yeniden büyülü rünler ile döverek daha güçlü belki de daha dayanıklı hallere getiriyorlardı dükkanların içindeki iskeletlerin kolları veya ayaklarını vücüdlarından çıkarmış demircilerin işini bitirmesini bekliyorlardı belki bir gün param olduğunda bende böyle şeyler yapabilirdim Black Forgeyi yakından görmek için ilerledim Black Forge büyük bir demirci ocağından ibaretti ancak büyüklüğü sokaktaki evler kadar büyük bir yapıydı yanlarındaki kulelerden süreklli birileri kömür atıyordu bunların çoğu demirci kıyafetleri giyinmiş iskeletlerden oluşuyordu demir ocağına yaklaştıkça kemiklerim neredeyse eriyormuş gibi hissediyordum. Bu demir ocağı diğerlerinden farklı olarak Kara büyü ile çalışıyordu Mor alevlerin büyü gücü gerçekten yüksekti. Bir kez daha aklım dalmış bir şekilde bu sokaktan çıktım ve gölge ticaret merkezinden önce biraz bira içmeye uğradım barda yüksek alkollü biraları vardı ve tadları gayet iyiydi Paolonun bana verdiği bir gümüş sikkeyi böyle bir şeye harcamam Paoloyu sevindirirdi sanırım. İçip bardan çıktım ve yolda Colin ile karşılaştım biraz konuştuktan sonra evet seni hatırladım dediğinde gözlerim yerinden çıkıcak gibi oldum ama Colin durumdan pekte memnun değildi sonuçta onu öldürtmüştüm bunu duyduğunda boğazıma doğru saldırdı gerçekten buraya önceden o gelmişti iskelet vücüdumu ben nasıl yöneteceğimi bilemiyordum acnak o yıllardır maceracılık yapmıştı yumruklarının nerden geldiğini görebiliyor ancak karşılık veremiyordum kemiklerimdeki acıyı hissedebiliyordum ve bu bana biraz zevk verdi desem yanlış olmaz Colinin yumruklarına ve hızına alıştığımda ona bende bir yumruk çaktım Colinin gözleri olsaydı bana nefretle baktığını anlayabilirdim sanırım bana bir tekme atarak yere indirdi amacı tüm kemiklerimi kırmaktı ancak birkaç yumruğundan sonra altından kalkamayacığımı anlamıştım. Bir kaç yumruk daha atıp ayağa kalkmıştı “Güçlendiğinde seni öldüreceğim şimdi hiç zevkli değil” dedi ve beni kaldırdı arkasında biri olduğunu anlayamamıştım bile bir anda bir darbeyle Colini yere indirdiğinde teyzeyi gördüm “Yeniden karşılaştık Herman”

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nekropolis
FantasyÖlüler ile tanıştığınızda Yaşamın ölüm ile yakınlığını daha çok farkedeceksiniz