7.0

255 33 81
                                    

Chifuyu

Baji aptalının beni ısırdığı günden sonra onunla arama mesafe koymuştum. Budala herif, haddini fazlaca aşmıştı. Zaten son günlerde de iyice sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Onunla aramdaki statü farkını her fırsatta belirtmeme rağmen bana yakın davranıyordu. Şayet pasif ve her dediğimi yerine getirecek biri olmasaydı onu yanıma almazdım bile. 

Ama hakkını vermeliydim ki işini iyi yapıyordu. Yasuhiro'ya takip edildiği haberini vermeseydim yakalanmazdı hatta. Çünkü diğer verdiğim görevleri layığıyla yerine getirmişti. Yasuhiro'dan sonra, üç kişiyi daha öldürmüştü. Evet, becerikli ve güçlüydü ama aptaldı da. Bir keresinde, kan revan içindeyken şirkete gelmeye kalkışmıştı.. Neyse ki onu gören olmamıştı.

Ona neden bu kadar uysal olduğunu ve neden her dediğimi ikiletmeden yerine getirdiğini sormak istiyordum. Tek nedeni, onu avcılardan saklamamı istemesi değildi muhtemelen.

Eh, nedenlerden biri bana minnettar olması muhtemeldi tabii. Sonuçta, onu en iyi şekilde koruyordum. Aptal herifi gözetmeleri için evime koruma bile tutmuştum. Bununla da kalmayıp, sistemler üzerindeki bütün kayıtlarını da sildirmiştim. Birilerinin ona ilişmesi imkansızdı artık.

Telefonum titreyince; kurcaladığım dosyaları bırakıp telefonuma baktım.

+81....... :

*fotoğraf* Hallettim.

Ekranımdaki fotoğrafta Madarame Shion'un, Tokyo'nun en kuduruk vampirinin parçalanmış bedeni ve gövdesinden ayrılmış kellesi vardı.

O piçin yaptıklarını düşününce ekranımdaki fotoğrafa bakıp kahkahayı basmıştım. Kendini bir bok sanan, önüne gelene eziyet etmekten çekinmeyen piç kurusunun ölüm şekli trajikomikti. 

Baji'nin o piçi zorlanmadan öldürebileceğinden emindim ve bu yüzden onu eğlenerek öldürmesini istemiştim. Öyle de yapmıştı anlaşılan. Bedenindeki türlü türlü yaralar, kesikler ve kopmuş birkaç uzvu bunu gösteriyordu. En son kafasını koparmış olmalıydı.

Mükemmel, tam istediğim gibi...

Arkama yaslanıp bir keyif sigarası yakmış, Baji'ye de eve geçmesini söyleyen bir mesaj atmıştım. Bu sefer, ortalığı temizletmeyecektim. Eserimin o piçler tarafından görülmesini istiyordum. Oturduğum koltuğu cama çevirip; parmaklarım arasında tuttuğum sigaradan bir nefes çekmiş, gözlerimi tam karşımdaki devasa yapıda gezdirmiştim.

Valhalla..

Lanet herif, her baktığımda sinir krizi geçirmem için şirketini, benim şirketimin birkaç kilometre ötesine dikmişti. Benim şirketimden belki 50 kat daha yüksekti. Ama artık o kadar sikimde değildi. Yavaş yavaş dibe batıyorlardı ne de olsa.

O orospu çocuğunu kelimenin tam anlamıyla bitirmek istiyordum. Onun korumalığını yapan köpekleri bir bir ortadan kalkınca elinde hiçbir şey kalmayacaktı ve dibi boylayacaktı. Eh, elime de harika bir fırsat geçmişti. Baji, yavaş yavaş bir ölüm makinesine dönüşüyordu. İş, öldürmeye gelince uysal ve sakin tavrı uykuya yatıyordu adeta. Sahi, bu kadar iyi huylu biri nasıl olur da rahatlıkla birilerini öldürebiliyordu? İşini yaptığı sürece çok da önemli değildi gerçi. 

Sigaramı söndürdükten sonra ceketimi giyip odadan çıkmış, asansöre ilerlemiştim. Bir an önce eve gitmek istiyordum. Bütün günümü şirkette geçirmiştim ve saat gece 11'e geliyordu.

Eve geçmeden önce markete uğrayıp birkaç şişe şarap aldım. Önümüzdeki iki günü evde takılarak geçirmeyi planlıyordum.

Eve vardığımda Baji'yi ortalıkta görememiştim. Odasındaydı muhtemelen. Onu çağırma zahmetine girmeden şarapları doldurmaya başladım. Geldiğimi duyardı nasıl olsa.

Elimdeki bardakları şöminenin karşısındaki masaya bırakıp koltuklardan birine yerleştim. Şarabımı yudumladığım sırada bakışlarım, merdivenleri yavaş yavaş inen çocuğa kaydı. Sersem adımlarla; basamakları tek tek iniyordu. Benim yanımda hep sakin ve temkinli hareket ederdi ama bu sefer yorgunluktandı muhtemelen. Ayakta uyuyacak gibiydi.

Üzerinde salaş bir tişört ve eşofman vardı. Saçları da hafif nemliydi. Banyodan çıkmıştı anlaşılan. Çaprazımdaki koltuğa yerleşince gözleri önündeki bardağa kaydı bir anlığına. Aynı yavaşlıkla önündeki bardağa uzanmış, birkaç yudum aldıktan sonra yerine bırakmıştı.

Baji'ye o kadar odaklanmıştım ki elimdeki bardağı düşürüyordum az daha. Kendime gelip şarabımdan bir yudum almış, gözlerimi Baji hariç odanın her yerinde gezdirmeye başlamıştım. Sigara yakacağım sırada bakışlarım tekrar Baji'ye kaymıştı; hareketlenmesi yüzünden. Kollarını etrafına sarıp kamburlaşmıştı bu sefer. Neden bu kadar garip davranıyordu ki? Cidden, abartmıyordum. Yerimde kim olsa onun garip olduğunu düşünürdü.

"Bir sorun mu var, Baji?" Sigarayı dudaklarıma götürmeden önce soru yönelttim ona.

Başını hafifçe yana çevirip kısa bir bakış attı bana. Çok yorgun görünüyordu. Gözlerini açık tutmaya bile mecali yok gibiydi.

"Üşüyorum sadece."

"Üşüyor musun?" Kaşlarım şaşkınlıkla havalanmıştı. Cevap vermeyeceğini biliyordum. Şaşkınlıktan sormuştum zaten, refleks gibiydi.

Benimle ilk kalmaya başladığı zamanlarda da böyle bir konuşma yaşamıştık. Üşüdüğünü söylemişti aynı şekilde.

Ama vampirlerin üşümesi imkansızdı. Kanları, insanlarınkine göre çok daha sıcak ve yoğun olurdu. Hatta sıcağa daha duyarlıydılar. Şu ana kadar soğuğu sevmeyen bir vampirle karşılaşmamıştım hiç. Ayrıca Baji, iyileşmesi çok uzun sürecek yaralar aldığı zamanlarda çok hızlı toparlamıştı. Bazense tam tersi oluyor, iyileşmesi çok geç sürüyordu. 

Bir vampirin kişiliği nasıl olursa olsun, bir süre sonra içlerindeki canavara yenilir ve içgüdüsel olarak hareket ederlerdi. Baji ise çok daha insancıl davranıyordu. Baji'nin yaşadıklarını ve hissettiklerini başka hiçbir vampirin  tecrübe etmediğine emindim.

Sen neden farklısın, Keisuke?

Onu daha fazla yormamak için şaraplarımızı bitirene kadar çenemi kapalı tuttum. Ortalığı topladıktan sonra da odalarımıza ilerlemiştik. Baji, odasına gireceği sırada aklıma, odasındaki kaloriferin bozuk olduğu gelmişti.

"Baji!" Odasına girmeden hemen önce arkasından seslendim.

Kavradığı kapı kulpunu bırakıp bana döndü. "Hm?"

Vampirlerle bırakın aynı yatakta yatmayı, yanlarından geçerken bile büyük bir tiksinti duyardım. Ama Baji'nin sorun çıkaracağını sanmıyordum. Hem, yatağım bayağı genişti. Fazla yakın durmazdık.

"Benim odam daha sıcak. İstersen gel, birlikte yatalım." 

Normalde böyle bir teklifte bulunsam muhtemelen utanır ve ret ederdi. Ama şu an yorgun ve uykulu olduğundan bir şey söylememiş, araladığım kapıdan içeri girmişti uysalca.

Tahmin ettiğim gibi, yatağın en köşesine uzanıp battaniyeyi boynuna kadar çekmiş, benim yatacağım yere de sırtını dönmüştü.

Evet, sorun olmayacaktı.

Kapıyı kapatıp yataktaki boşlukta yerimi aldım ve battaniyeyi göğsüme kadar çektim. Aramızda en az yarım metre olmasına rağmen bedeninden yayılan sıcaklığı hissedebiliyordum. Bayağı hissediyordum, hatta ateşi var gibiydi. 

Ulan, vampirlerin hasta olduğu nerede görülmüş?

Neyse, şu an onunla daha fazla uğraşamazdım.  

Sıcaklığından etkilenmemek için ondan iyice uzaklaşmış, battaniyeyi boynuma kadar çekip gözlerimi kapattım.

Bu herif cidden de çok garipti..





Never Too Late | BajifuyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin