Baji
Hayatımın ne zaman sarpa sarmaya başladığından emin değildim; doğar doğmaz kendimi cehennemin içinde bulmuştum. Annemi hiç tanımamış ve babam olacak adamın yanında yaşamak zorunda kalmıştım. Baba dediğim herif, bütün sorunlarımın başıydı. Daha küçük bir çocuk olmama rağmen bana canavar muamelesi yapmış, eline geçen her fırsatta dayaktan geçirmişti beni.
Evdeki cehennemden kurtulmak adına dış dünyaya adım attığım zaman ise sonuç gene aynıydı. Yaşıtlarım tarafından dışlanmış ve zorbalık görmüştüm. Herkes garip olduğumu söylerdi. Park ve atari salonu gibi yerlerde sürekli insanlarla kavga ederdim. Eve döndüğümde ise bir de vücudumdaki yaraları gören babamdan dayak yerdim.
Hayatımın dönüm noktası, Kazutora ile tanışmamdı. Bana iyi davranan ilk kişiydi. Gene dayak yediğim bir günde tanışmıştım onunla. Onun evinde kalabileceğimi ve ailesinin beni evlatları gibi göreceklerini söylemişti.
Tanışmamızdan sonra bütün günlerim onunla geçmişti. Aynı okula bile yazılmıştık. Bazen okuldan kaçıp atari salonuna giderdik. Kazutora, serseri bir tip olsa da dersleri çok iyiydi. Çoğu yazılıdan onun sayesinde geçmiştim.
Hayatımın bir diğer dönüm noktası ise, Kazutora'nın ölümü olmuştu.
O anlara dair her şey silikti. Ne olduğunu tam olarak hatırlamıyorum. İkimiz de 14 yaşındaydık. Dışarıdaki şeytanlardan haberim yoktu o zamanlar. Kazutora'yla beraberken her şey toz pembe gelirdi bana. Hiçbir şeyin farkında değildim. Olanların hepsi de benim suçumdu zaten.
Geride kalan tek kişi olmak, ölümden beter acıtmıştı. Kalbimdeki acıyla yaşamak zorunda kalmıştım.
Kazutora'nın ölümünden sonra gideceğim bir yer olmadığı için sokak; orman, terk edilmiş binalar ve mezarlık gibi yerlerde takılmaya başlamıştım. Ta ki, Chifuyu'yla tanışana kadar...
Chifuyu'yla tanışmam, benim için bir mucizeydi. Ölüme sadece bir nefes uzaktayken kanının kokusu sayesinde kendime gelmiş ve bir anda kendimi onun kollarında bulmuştum. Onunla tanışana dek hayatım bir enkazdan ibaretti. Yaşamak için hiçbir sebebim ve umudum yoktu.
Chifuyu, bana unuttuğum çoğu olumlu duyguyu tekrar yaşatmıştı. Bir daha hissedemeyeceğimi sandığım mutluluğu hatırlatmıştı bana. Chifuyu, hayatımı borçlu olduğum kişiydi. Onun için canımı verecek kadar aşık olduğum biriydi.
Bütün anılar gözlerimin önünden geçerken ara sokak bir yerde durup yağmuru izlemeye başladım. "Belki de kendimi öldürmeliyim.." Tek başıma yürüdüğüm sokakta bile sesim fısıltı halinde çıkmıştı.
Chifuyu, gitmişti. O yoksa ben de yoktum demekti bu. O olmadan yaşamamın bir anlamı yoktu.
Beni, onsuz yaşatmazlardı.
Kendimi öldürmenin yollarını düşünürken aniden göğsüme saplanan okla kendimi yerde bulmuştum.
"Hey, buraya gelin! Buldum onu!"
Göğsümdeki yaradan kan süzülmeye başlamıştı bile. Oku çıkarıp dizlerim üzerinde doğruldum ve karşımdaki adamlara baktım.
"Bu o. Baji Keisuke bu!"
Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken belki de ilk defa ölümden korkmadığımı hissetmiştim o an. Bunlar, avcılardı. Ve tabii ki de beni öldürmeye gelmişlerdi.
"Azrailim de geldi.." Kendi kendime mırıldanıp olduğum yerde durmaya devam ettim.
Adamların ikisi de arbaletlerini doldurup bana doğrulttukları sırada gözlerimi kapatıp beklemeye devam ettim. Bu silahların beni öldürmeyeceğini biliyordum ama muhtemelen bayılacaktım.
Beklemeye devam ederken arkamda birinin varlığını hissetmiş, ama tepki vermemiştim. İşimi bir an önce bitirmelerini diliyordum içimden.
Birkaç saniye sonrasında arkamdaki kişinin arbaletinden üç el yay sesi çıkmış, ardından da adamların acı çığlığı kaplamıştı sokağı.
Gözlerimi araladığımda beni öldürmeye gelen avcıların üçünü de yerde görmüştüm. Hepsi göğsünden vurulmuştu.
Bir an hayal gördüğümü ve göğsüme yediğim okun zehirli olduğunu zannetmeye başlamıştım.
"Ölümle cidden de aran yok, ha?"
Bu ses..
Arkama baktığımda karşımdaki kişiyi görmek için başımı kaldırmak zorunda kalmıştım. Başımı kaldırıp önce kıyafetine baktım. Avcıların giydiği türden bir gömlek, hasara dayanıklı bir yelek ve göğüs kısmını saran bir kemere bağlı duran tabancalar. Üstünde de dizlerine kadar inen siyah bir ceket.
Başımı daha da kaldırıp yüzüne baktığımda kapüşonunu yavaşça açtı ve aynı anda da elindeki arbaleti indirdi.
Takemichi...
Ben şaşkınlıktan tek kelime edemezken boştaki elini bana uzattı.
"Gel benimle."
Elini tutup ayağa kalktığımda beni peşinden çekiştirerek sokaktan çıktı.
Ben hâlâ olanları kavramaya çalışırken koşturmaya devam ediyorduk. Takemichi, beni kurtarmaya gelmişti ve bir avcıydı. Koşturmaya devam ederken bedenini saran kıyafetleri ve silahları tekrar inceledim. Hepsi avcıların giydiği şeyler ve kullandığı silahlardı. Bakışlarım eline kaydığında bileğindeki dövmeyi yeni fark etmiştim. Avcıların dövmesiydi bu. Yani, Takemichi avcıydı; kesin o olarak.
Çıkmaz bir sokağa girdiğimizde duraksamış, sırtını duvara yaslayıp bir sigara yakmıştı. Yanına gidip onun gibi duvara yaslandım. Yüzünü daha net gördüğümde çok yorgun göründüğünü fark ettim. Gözleri kanlanmış; saçları darmadağın olmuştu.
"Bu zamandır sokakta mıydın?" Arbaletini omuzuna asıp başını bana çevirdi.
Bakışlarımı kaçırıp başımı sallamakla yetindim. O da sigarasını dudaklarına götürürken başını sallamıştı.
Takemichi'ye sormak istediğim bir sürü şey vardı. Chifuyu'nun neden beni bıraktığı, kendisinin neden bir avcı olduğu, neden beni kurtardığı ve yıllardır gördüğüm bu düşmanlığın sebebini.
"Chifuyu'yu götürdüler."
Ha..?
Bir anda söylediği şey, aramızdaki sessizliği kurşun gibi delip geçmişti.
Sırtımı duvardan ayırıp karşısına geçtim. "Nasıl yani.. Götürmek derken? Ne oldu Chifuyu'ya?"
Sigarasını yere atıp ellerini saçlarından geçirdi. "Hepsi benim hatam.. onu o gün koruyamadım." Sesi sonlara doğru fısıltı halinde çıkmıştı.
Bir şey söylemeyip konuşmasına devam etmesini bekledim.
"Sana her şeyi anlatacağım. Çok kırgın ve öfkeli olduğunu biliyorum ama şu an beni dinlemene ihtiyacım var..."
bidahaki bölüm chifuyu'nun backstorysi
bu da takemichi'nin dövmesi :
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Never Too Late | Bajifuyu
Fiksi Umum"Vampirler seni asla incitmez." Kendilerini bile inandıramadıkları bir yalana benim inanmamı beklemeleri, tam bir fiyaskoydu. Vampirlerden sadakat beklemek başlı başına delilikti zaten. Bir vampir, ne kadar sadık olabilirdi ki?