S I R

49 7 2
                                    

"Ne yaptığımızı anlamıyor musun? Peşimizdeler diyorum, peşimizdeler!"

"Sen de ne pısırıkmışsın. Bu kadar korkuyorsan ne diye bize katılıyorsun?"

"Abartıyorsun Mert, en fazla ne olabilir ki?"

"Beni aradılar diyorum, bizim yaptığımızı biliyorlar. İtiraf etmemiz lazım. Adamlar beni ailemle tehdit ettiler lan!"

Mert, onu umursamayan arkadaşlarının yakasına yapıştı. "Kendinize gelin lan artık!" diye bağırdı.

"Sadece zevk aldığınız için birilerini dolandırdınız ve şuan o adamlardan kaçıyoruz. Çocuk oyuncağı değil bu, ciddi olun artık. Adamlar arayıp tehdit ediyorlar, peki biz ne yapıyoruz? Kayalıklarda öylece duruyoruz!" Histerik bir gülümsemeyle devam etti. "Kim yardım edecek bize? Şu lanet kayalar mı yoksa deniz mi?"

"Biz senin arkadaşınız lan! Bizi mi döveceksin? Bırak onu, buluruz bir kurtuluş yolu."

"Sen karışma. Bırak, bakalım ne yapabilecek." dedi ve kaya gibi sert yumruğunu Mert'in suratına geçirdi. Mert, aldığı darbeyle dengesi kaybedip dizlerinin üstüne düştü ve vücuduna bir kaç sert darbe daha aldı.

"Hâlâ güç gösterisi derdindesin. Bu sefer senin dediğin olmayacak! Senin için aileme sırtımı dönmeyeceğim."

Ortam kısa süreliğine sessizleştiğinde Mert, doğrudan muhatabının gözlerine bakıyordu. Sessizliğe son vermeden önce pantolonunun arka cebinden telefonunu çıkardı. "İtiraf edeceğim, hemen şimdi." dedi.

Zaten sinirli olan arkadaşı, Mert'in söylediği son sözlerle gözünü kin bürümüştü. Ellerini yumruk yaptı ve içine derin bir nefes çekti. Parmak boğumları yumruğunu sıkmaktan bembeyaz olmuştu. Yavaşça geri çekilip yumruğunu Mert'e doğru ilerletti ve bunu birçok kez tekrarladı.

Mert, aldığı darbelerle devrilmesede sendeliyordu. Ne olursa olsun arkadaşına vurmak içinden gelmiyordu. Mert, aldığı son darbeyle bir kaç adım geriye sendeledi. Ayağı, iki kayanın arasına denk gelip burkuldu. Dengesini kaybetti ve yüzünde endişe dolu bir ifadeyle geriye doğru düştü.

Metrelerce kayalıklarda sürüklendi. Mert, akşamın karanlığında gözden kayboldu.

"Ne yaptın lan sen!?"

"Ben..."

"Çabuk, çabuk gidelim burdan."

"Ne saçmalıyorsun lan? Onu orada bırakamayız."

"Bu karanlıkta onu bulamayız."

"Saçmalama, katil olamam. Gidip onu bulucaz."

Telefon flaşıyla yaptıkları uzun süren bir armadan sonra Mert'i denize yakın bir yerde buldular. İçlerinden biri Mert'in bedenine yaklaştı, yüzünden akan kanların bulaştığı boynuna parmağını bastırdı ve nabzını yokladı.

"Yaşıyor mu?"

"Ölmüş."

Bir süre sessizlik oldu. Yerde yatan Mert'i izlediler. Aslında Mert'i değil akıllarında dönen düşünceleri izlediler ve bunu birbirlerinden gizlediler.

Şapkasını kayalıklara fırlatarak, "Ölemez oğlum, ölemez! Katil olamam." dedi.

Korkuyordu. Katil olduğundan değil, hapise girmekten korkuyordu ve ilk defa gerçek duygusunu saklamıyordu.

"Kendine gel. Kimse bilmeyecek tamam mı? Ceseti yok edeceğiz."

"Nasıl yok edeceğiz?"

"Bizim aptalı çağıralım. O halletsin."

Cebinden yavaşça telefonunu çıkardı ve o numarayı tuşladı.

"Alo?"

"Hâlâ bize katılmak istiyor musun?"

"Ne o? Bakıyorum da fikriniz değişmiş."

"Kısa kes. İstiyor musun, istemiyor musun?

"İstiyorum."

"Kayalıklardayız."

"Geliyorum."

DinleyiciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin