BÖLÜM 4

437 30 8
                                    

Yaşamın kendisi de uzun bir kâbusa indirgeniyordu. Bu kâbustan kurtulmanın tek çaresi ölümdü, ölüm bir uyanıştı. Ama neye uyanmak? İşte bu kesin ve sonsuz hiçe uyanmanın çözümsüzlüğüydü beni intihar etmekten alıkoyan. Her şeye rağmen insanın var olana bir tutunmuşluğu vardı.'

Ernesto Sabato - Tünel

Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu kestiremedim. Çok zor olmuştu gözlerimi açmam ve hemen aklıma dün gece yaşadıklarım geldi. En son... Evet, en son biri ağzımı kapatmıştı ve Doğukan arabanın arkasından koşuyordu.

Kaçırılmıştım.

Her zamanki gibi gerçekler yine acıtıyordu. Kafamı kaldırıp ayağa kalkmayı düşündüm. Evet bu çok zekiceydi belki ama ellerim ve ayaklarım bağlıydı. Ağzımda garip bir tat vardı ve açlıktan karnım ağrımaya başlamıştı bile. Susamıştım, deli gibi su istiyordum.

Küçük bir odadaydım sanırım. Aslında daha çok depo gibi bir yerdi. Daha fazla dayanamadım ve su diye bağırmaya başladım. Ama bağırışlarımın hiçbir etkisi yoktu. Çünkü ne gelen vardı ne de bakan. Kafamı yerden kaldıracak halim yoktu ve her tarafım ağrımıştı.

Biraz daha bekledikten sonra artık bilincim kapanmaya başlamıştı ki kapı açıldı. Eski kırık dökük kapı açılırken çok fazla ses çıkarmıştı. Saçlarım önümdeydi ve adam elinde bir tepsiyi önüme bırakıp gitti. Gerçekten dalga mı geçiyordu benle ellerim bağlıyken nasıl yemek yiyebilirdim.

Tam ağzımı açıp adama seslenecektim ki duraklayıp geri döndü.

'Ellerimin bağlı olduğunu sonunda fark edebildin demek.' diye çıkıştım adama. Bir dakika, ben bu adamı tanıyordum. Bu adam kafeye sürekli o sarışın kadınla gelen kumral adamdı. Ellerimi çözme işi bitmişti ve geri dönüp gidecekken tekrar konuşmaya başladım.

'Hey dur. Gitme.' Fakat hiçbir faydası yoktu adam sadece biraz duraklayıp arkasına dahi dönmeden yürümeye devam etmişti.

'Dur, seni tanıyorum. Sen son zamanlarda sürekli kafeye gelen adamsın.' diye devam ettim. Adam durdu ve arkasına döndü bu kez. Sanırım başarmıştım benden ne istediğini bulabilirdim.

Yanıma gelip eğildi ve saçımdan tutmaya başladı. Ağzımdan küçük bir ses çıkmıştı ama canım o kadar da yanmamıştı. Bir dakika saçlarım... Peruğum saçlarımda yoktu, bu adam benim sarı saçlarımı tutuyordu ve sarışın olduğumu biliyordu. Bana baktı ve konuşmaya başladı.

'Sen küçük hanım, eğer buradan sağ kurtulacağını sanıyorsan yanılıyorsun. Önce sen öleceksin sonra da Doğukan ölecek.'

Kelimeler teker teker kafamın içinde tekrarlanınca her harfi canımı yakıyordu. Bunlar kimdi ve bizden ne istiyorlardı. Doğukan, o da mı gelecekti yoksa? Adam daha fazla uzaklaşmadan tekrar durdurdum onu.

'Siz kimsiniz? Ve bizden ne istiyorsunuz. Sarışın olduğumu nereden biliyorsun ayrıca?' Adam tekrar dönüp arkasına baktı ve 'Annenin yaptıklarının bedelini ödeme zamanı geldi geçiyor da.'

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Bu işin içinde Ulyana da vardı ve onun yüzünden buradaydık. Peki bu adam kimdi ve neden bizi öldürecekti.

Karnımın ağrısı, başımın ağrısı, midem hepsi üst üste gelmişti. Beynim durmuştu resmen ve ne yapacağımı bilmiyordum. Daha fazla durmadan tepsideki sudan içtim biraz. Sanki bütün dünya üstüme yıkılmış gibiydi. O kadar da normal bir yaşantım olmasa da Ulyana dönmeden her şey daha normaldi. Bir anda ortaya çıkmış, bizi alacağını söylemiş şu anda bile onun yüzünden kaçırılmıştım. Her şeyden önce bu adamı tanımıyordum ve bu adam beni de Doğukan'ı da öldüreceğini söylüyordu.

Siyahın DostuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin