'En kötüsü de insanın kendi yalanına inanıp gerçeği yok saymasıydı.'
Nalan Güven-Aşk Ölümdür
Beynimin içindeki bütün sesler susmuş gözlerim karşımda gördüğüm kişiye odaklanmıştı. Bateriye vuran, bageti tutan o eller, o saçlar, ben bu kişiyi kesinlikle tanıyordum. Doğukan'dı. Bateri çalan kişi Doğukan'dı. Günlerdir, haftalardır hayalini kurup bir gün çıkıp gelecek ben ölmedim diyecek ikiz kardeşim şimdi karşımda sapasağlam duruyordu.
Gözlerimle Doğukan'ı deşecekmiş gibi ona bakarken kafasını dahi kaldırmıyordu. Bu öfkeyi tanıyordum. Her babamla kavga edip evden çıktığımızda Shapka'ya gerip burada kalırdık ve ben uyuduktan sonra buraya inip bateri çalardı. Daha sert ve daha sert vuruyordu. Ara sıra inip ona bakardım ama görünmeden tekrar odaya çıkardım. Bateri kendini ifade edebildiği tek şeydi. Vurmak. Sinirlendikçe daha da hızlı vurmak. Onu rahatlatıyordu ve bir şekilde öfkesini alıyordu.
Gerçekti. Doğukan ölmemişti ve şu an karşımda duruyordu. Merdivenlerin tutunma yerlerinden ellerimi çekip bir adım ileri doğru attım. Ayaklarım çamura batmışçasına zor hareket ediyordu. Beni gitmeye engelleyen şeyler vardı ama ben ona yaklaşmak istiyordum. Varlığını kabullenmek ya da.
Bir adım daha attım. Kafasını kaldırıp bakmadı. Çalmaya devam ediyordu. Biraz daha yaklaşsam beni fark edebilirdi ama buna gücüm yoktu. İçimdeki korkuyla bir adım daha yaklaştım. Bu da yetmedi ve bir adım daha. Sonunda kafasını kaldırdığında kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
Doğukan'dı.
Gözlerime bakıyordu. Elindeki bagetleri bırakıp ayağa kalktı. Bana bakarken ona koşup sarılmak istedim. Günlerin haftaların özlemi hala içimdeydi. Bu kadar çok sevdiğiniz kişinin ölmesini kabullenmemeniz bazen de doğru olabiliyordu. Mesela ben Doğukan'ın öldüğüne hiç inanmadım. Gözlerimin önünde vurulmuş olsa dahi. İçeride bir yerde hep ölmediğini biliyordum. Ölmemişti. Ve şimdi karşımdaydı.
O bana bakıyordu ben de ona bakıyordum. Sanırım konuşmak için kelime bulamıyordum harfler yerlerini karıştırmış nerede durup hangi cümlede yer alacaklarını bilmiyordu. Baterinin olduğu yerden çıkıp tam karşıma geçti. Doğukan şu an karşımdaydı.
İkimizden birini konuşması gerekiyordu ama konuşmaya kelimeler yetmeyecekti.
'Bu, bu doğru mu? Sen gerçek misin?' kekeleyerek söylemiştim. Sesim kısık ve bir o kadar da güçsüzdü. Güzel şeyler duymak istiyordum.
'Sen inandın Derin. Benim öldüğüme inandın. Nasıl yaptın böyle bir şeyi?' bana bakıyordu. Kırgındı. Açıklama bekliyordu.
'Doğukan bak yemin ederim ki inanmadım öldüğüne. Herkes öldü dedi. Doğukan öldü dediler ama ben inanmadım.' Artık ağlıyordum. Öyle düşünmesini istemiyorum. Ben hiçbir zaman inanmadım.
'Derin ben ölmedim, vuruldum hastanede kaldım günlerce o mezardaki ben değildim , ölmedim ama sen beni çoktan öldürmüşsün. İnanmışsın.'
Bunları duymak beni mahvetmişti. Olduğum yerde yere çökmüş bir vaziyetteydim artık. Dizlerim yere değmiş ellerimle yüzümü kapatıp ağlıyordum.
'Hayır ben inanmadım. Öldüğüne hiç inanmadım. Sana ihanet etmedim. Bunu yapmadım Doğukan yapmadım.' Hıçkırmaya başlamıştım artık. Gözyaşlarıma yenileri eklenirken Doğukan da yanıma çöküp bana sarılmıştı. Bunu hissediyordum. Canlı bir bedene sarılıyordum. Doğukan'a.
'İnanmadın değil mi? Bana doğruyu söyle.'
'Hayır inanmadım hem de hiçbir zaman.' Sanırım gözyaşlarım omuzunu ıslatmıştı. Üzerinde beyaz bir tişört vardı. Omuzu ıslanan beyaz bir tişört.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Dostu
غموض / إثارةSırlar, yalanlar.. Her şey simsiyah. Siyah. Hayatımda gördüğüm en güzel renk. Bütün kusurları örten bir mucize. Hiçbir insan siyah olamaz. Onun kadar mükemmel olamaz. Peki ben? Ben siyah falan değilim onun dostuyum; onun kadar mükemmel değilim ama...