'Hayatımın her anı yeni olaylar birikimiyle yüklü ve bu yeni olayların her biri kendi sonuçlarını beraberinde getiriyor; öyle ki ben yola çıktığım sıfır noktasına dönmek istedikçe ondan daha çok uzaklaşıyorum...'
Italo Calvino-Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu
Bilinmezliklerin içinde kaybolmuş gibiydim. Ne yapacağımı kime inanıp kime güveneceğimi bilemiyordum çünkü seçeneğim ya azdı ya da yoktu. . Etrafımda başımı yaslayabileceğim insanlar vardı elbet fakat sorun bendeydi. Kaçıp kendimi bir kutuya kilitlemek istiyordum. Sanki kaçınca her şey geçecekmiş gibi. Fakat her şey daha da berbat olacaktı, bunun bilincinde olmak beni korkutmaktan başka bir şey yapmıyordu.
Cem, Miray, Patron ve hatta Ateş vardı. Ateş mi? O gerçekten yanımda mıydı yoksa bu tamamen benim kurgum muydu? Ona güveniyordum çünkü tek amacı bana yardım etmekti. Belki de bulunduğum boşluktan kaynaklanıyordu ona olan güvenim. Daha önce karşıma hiç çıkmamış sığınacak liman arıyordum. Kafamı dağıtmak belki de onla avutmak.
Ben fark etmesem de içimdeki ben ona değer vermeye başlamıştı. Onu başka bir yerden de tanıyordum fakat bir türlü çıkaramıyordum. Belki ona karşı bu kadar yakın hissetmem ondandı. Hem bana güven veriyordu hem de kendimi ona çok fazla yakın hissediyordum. Olmaması gerekiyordu ama öyleydi. Boşluktaydım ve yanımda sadece onu hissediyordum.
Bir yerden başlamam gerekiyordu. Ya dayım başlayacaktı ya da ben. Ondan önce davranmalıydım çünkü beni yakaladığı an öldürecekti. Annemin nerede olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu bile ve Patron, umarım dayımın beni öldürmesine izin vermezdi.
Peki ya şimdi ne yapacaktım? Kaçacak mıydım dayımdan, yoksa hayatta kalmak için savaşacak mıydım?
Tabutu açtıktan sonra koşmaya başladım. Üsküdar iskelesine kadar koşmuştum. Nefes almaya fırsat bulamıyordum koşmaktan. Sevinmeli miydim yoksa ağlamalı mıydım? Ne yapmam gerektiğini ben de bilmiyorum. Tek bildiğim şu an koştuğumdu.
Biraz daha koştuktan sonra yorulmaya başladım. Gözümdeki birkaç yaşın akmasına izin verdim. Fakat bu kadar güçsüzlük fazlaydı. Benim gibi bir kız güçsüz düşmemeliydi.
Sahilden uzaklaşıp ara sokaklara doğru yavaşlayarak koştum. Artık yürüyordum. Yağmur durmuştu fakat sırılsıklam sarı saçlarım ve kıyafetlerim üzerime yapışmış ve beni üşütmeye başlamıştı.
Birden kahkaha atmaya başladım. Hem gözümden yaşlar akıyor hem de kahkaha atıyordum. Bunu neden yaptığımı ben de bilmiyorum ama bana mutluluk vermişti. Kesinlikle ruh hastasıydım.
Kahkahayı kestikten sonra boş olan sokakta bağırmaya başladım.
'Senden nefret ediyorum dayı, nefret ediyorum'
Yetmiyordu daha fazla bağırmaya başladım
'Yemin ediyorum ki seni bulduğum yerde öldüreceğim.'
Artık bağırmaktan çok ağlamaya başladım. Aynı kelimeleri sürekli tekrar ediyordum
'Senden nefret ediyorum dayı'
'Seni öldüreceğim'
'Senden nefret ediyorum'
Bağırışlarıma hıçkırıklarım da eklenmişti artık. Dizlerimin üzerine çökmüştüm. Ellerim dizlerimin üzerindeydi ve havaya bakıp hem hıçkırıyor hem de bağırıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Dostu
Mystery / ThrillerSırlar, yalanlar.. Her şey simsiyah. Siyah. Hayatımda gördüğüm en güzel renk. Bütün kusurları örten bir mucize. Hiçbir insan siyah olamaz. Onun kadar mükemmel olamaz. Peki ben? Ben siyah falan değilim onun dostuyum; onun kadar mükemmel değilim ama...