Sanırım bu beni öldürmekten daha beter yapacaktı.
Duyduklarım beni her yerimden parçalarken daha önce tahmin edememiştim, bu adamın canımı bu kadar yakacağını. Her şey tamamen bana küçük bir şekilde yardım etmesiyle başlamıştı fakat sonra ne olduysa ona güvenmiştim ve hayatımın ortasında bir yerde kendi yerini almıştı. Sessizce olduğum yerde beklerken bir şiir geldi aklıma.
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.....
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.Diyordu Necip Fazıl. Saklayın beni görmesin kimse, öleyim de bilmesin kimse.
Ya da bilmiyorum, Doğukan öldükten sonra güvenecek, yaslanacak başka bir adam aramıştım. Sözleriyle bile beni kırabilecek değil de sessizliğiyle beni koruyabilecek bir adam. Şimdilik her şeyi biraz da oluruna bırakmaya karar verdim. Ne de olsa anlatacağı şeyleri gerçekten de merak ediyordum.
'Tamam seni dinleyeceğim' dediğimde arkasına dönüp kanepeye oturmuştu.
Neredeyse öğlen olacaktı ve ben temizlik sonrası yorgunluktan ölecektim. Artık şu saatten sonra ölmesem neye yarardı. Ne olacağı hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Ateşin ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Gördüğüm o resimden sonra bana ne yapacağını da tahmin edemiyordum.
Bir başıma onunla tek, bir evde bulunduğum için korkuyordum. Beni kalkıp öldürmeye çalışsa belki de kız başıma elimden bir şey gelmeyecekti. Ama bu his bana yabancı değildi. Çaresizlik bana yabancı değil artık yanımda yürüyen beni bırakmayan tek şeydi.
Ateş'in bana bakan gözlerinden rahatsız olduğumda yerimden kımıldayıp karşısındaki kanepeye oturdum ve ağzımdan çıkan tek soru 'Efsa nasıl oldu?' olmuştu. Bana daha dikkatli ve öfkeli bir şekilde bakmaya devam ederken bu kez olduğum yerde yerin dibine girmiştim.
'Oraya da geleceğiz Derin Hanım ama önce benden korkmaman gerektiğini, Patronun odasından aldığın o zarfı ve içindeki resmi tamamen yanlış anladığını belirtmeliyim.'
Sanırım bu konu belki de merak ettiğim en önemli şeylerden biriydi ya da açıklığa kavuşması gereken şeylerden bir tanesi sadece. Patronun odasına girip aldığım o zarf hakkında şimdilik konuşmak istemesemde yeri gelmişken suçunu itiraf etmesini bekleyecektim.
'Oraya girdiğimi nereden biliyorsun?'
'Ne yani takıldığın tek kısım orası mı oldu?'
'Tek merak ettiğim şey orası evet. Geri kalanını; o zarfı da, yazıyı da, resmi de, bildiğim için sormama gerek bile yok diye düşünüyorum.'
Sanırım gülmüştü. Ellerini saçlarının arasından geçirmişti, öfkeliydi fakat içine atmaya çalıştığını fark etmiştim.
'O gün seni takip ediyordum. Odaya girdiğini gördüm ve seni izledim içerideki kameradan. Korumalar geldiğinde masanın altına saklandın. Senin içeride olduğunu söyledim ve odaya ben girdim. Gidip masanın yanına yaklaştıktan sonra bir de telefonun, çalıyormuş gibi müziğini açtım. Kabul et ama iyi korkmuştun.'
Benim masanın altındayken ayaklarının gördüğüm kişi demek ki korumalardan biri değil Ateşti. Hem de orada benim olduğunu bile bile korkutmuş, orada olduğumu bilmiyormuş gibi geri çıkmıştı odadan.
Madem bu adam zarfı alıp içindekilere baktığımı biliyorsa, o gün benzin istasyonunda girdiğim tuvaletten çıkmayış sebebimi de biliyordu ve o gün arabada benle dalga geçmişti. Meğer bu adam her şeyi biliyormuş.
Benimle resmen dalga geçiyordu bu adam. Karşımda gülerken arkamda olan yastığı aldığım gibi suratına fırlattım. Fakat yastık ıskalamıştı ve bu kez Ateş Bey ciddileşmişti. Bunu aldırmayıp konuşmaya ben devam ettim.
'O halde o gün arabada da çok güzel dalga geçiyordun benle. Elimdeki zarfın odadan aldığım zarf olduğunu biliyordun Ateş?'
'Tam üstüne bastın. Kafa buldum biraz senle. Bilmediğini görmek eğlenceliydi.'
'Söylesene benimle dalga geçmek gerçekten eğlendirdi mi seni Ateş Taşeli?'
'Ne yalan söyleyeyim ki evet komikti. Oyunun içine biraz da eğlence katılmalı öyle değil mi Derin?'
'Doğru söylüyorsun. OYUNUN içine biraz da eğlence katılmalı. Peki ya sen bu oyunun neresindesin?'
Yine hiç beklemediği bir anda hiç beklemediği bir soru sormuştum ona. Benim bu sorularımın da ----yüz ifadesinden çıkardığım kadarıyla- onun hoşuna gitmediği çok barizdi. Ateş'in kimin tarafında, hangi cephede yer aldığını bilmeliydim ve ona göre hareket etmeliydim. Fakat bir tarafım da ne olursa olsun ona güvenmemem gerektiğini söylüyordu. Ne de olsa daha önce beni yarı yolda bırakıp dayıma teslim etmişliği vardı.
'Pekâlâ, gerçekleri öğrenmenin zamanı geldi' diyor ve ekliyor Ateş;
'İzmirdeyken...' susmuştu. Sanki ona kötü bir şeyler çağrıştırıyor gibiydi İzmir.
'Üvey annen olacak o kadın, Patrondan boşanıp babanla evlendi. Bildiğin her şey yanlış Derin. Patronla baban arasındaki olay Simgede bitiyordu. Patronu babanla aldattı o kadın ve size yapmadığı şeyi bırakmadı. Önce İzmir sonra da İstanbul. Seni ne zamandan beri tanıdığımı bir bilsen..'
Çok geç ve çok kısa oldu biliyorum ama içime hiç de sinmedi. Hem sağlık sorunlarım hem de ev içindeki sorunlarım beni hikayeyi bırakıp kendimi düşünmeye itti. Bunun için üzgünüm ama 10 Nisan benim Siyahın Dostuna başladığım tarih. O güne özel ve bütün her şeyin cevabı olacak bir bölüm gelecek. Sizce Ateş nasıl biri? İyi mi kötü mü ya da Ateş ve Patron Derin'in tarafında mı yoksa dayısının ortağı mı? Düşüncelerinizi bekliyorum ve bir sonraki bölümde her şeyi yazacağım. Sizleri seviyorum kendinize iyi bakın yorumlarınızı bekliyorum :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Dostu
Misterio / SuspensoSırlar, yalanlar.. Her şey simsiyah. Siyah. Hayatımda gördüğüm en güzel renk. Bütün kusurları örten bir mucize. Hiçbir insan siyah olamaz. Onun kadar mükemmel olamaz. Peki ben? Ben siyah falan değilim onun dostuyum; onun kadar mükemmel değilim ama...