"Karanlıktan korkmuyorum eskisi gibi
Senin yanın en aydınlık beyaz benim için"
İki buçuk yıl sonrasında,yağmurlu bir İstanbul gecesinde....
"Sahada nefesler tutuldu."diye bahsediyordu spiker. Telaşlı sesi, mikrofonun arkasında bile ter kan içinde kaldığını belli ediyordu. "Utku,harika bir üçlük ile geliyor..."
Tüm stad aynı anda alkışlarla yankılandığında skor yeniden ve yeniden Utku'nun yıldızıyla birlikte eş zamanlı parlıyordu. Her maç olduğu gibi yine yüzde yüzünü ortaya koyuyor ve her skorun sonunda ellerini havaya kaldırıp bir "yarım yamalak çörek" ya da "Dolunay" işaretini gösteriyordu kameralara. İlk önceleri onun rutin sevinci olarak adlandırılsa da anlamını yalnızca iki kişinin bildiği ve hissettiği bir derinlik olarak kendilerine saklamışlardı.
Dolunay ise parmaklarında duran "nişan yüzüğü" ile güzeller güzeli oyuncu sevgilisinin beline sarılmıştı. Uzun boylu,sarışın kız her şeyden habersiz maçı izliyor Utku'nun attığı üçlüğü alkışlıyordu. Dolunay buruk bir tebessümle birlikte sahadaki sarışının mahsun tebessümüne iç geçirdi. Sahaya deli gibi atlamak,boynuna sarılmak ve onu öpmek istiyordu. Kollarındaki sevgilisinin alkışlarını es geçerek sahadaki oğlanı izlemeyi sürdürdü.
Kameralar gözde genç model Dolunay ve kollarındaki Nilsu'yu çekip duruyordu. İkisinin el ele maç izlemesini ertesi sabah magazin manşetleri saatlerce konuşacaklardı. Özellikle de düğün arefesindeki bu çiftin bir zamanlar aynı okulu bitirmiş ve ikisi de "ünlü" olmuş eski bir tanıdığın maçını hayranlıkla izlemesi saatlerce konuşulacaktı. Magazindeki işsiz güçsüz kadınlar Nilsu'nun saçlarının gelin maşasında nasıl duracağını tartışacaklar, Dolunay'ın eski okul arkadaşı Utku'nun düğünlerine gelip gelmeyeceğini saatlerce homurdanarak dillendireceklerdi muhtemelen. Ta ki kendilerine başka magazin figürleri bulana dek buna devam edeceklerdi.
Utku yeniden skoru güncellemiş ve Dolunay'ın kalbini yerinden çıkaran yarım ayını tekrar tekrar yapmıştı.
Aslında her şey Dolunay'ın hatasıydı. Utku'ya bir kez olsun romantik bir sürpriz yapmak istemişti. Yani ilişkinin arısı bir kez olsun Utku değil de kendisi olsun istemişti,onda da her şeyi yanlış yapmıştı.Utku'ya fırsat vermeden Dolunay ona yüzük almış ve diz çökmüştü. Evlilik teklifini kendi yapmayı kafaya koymuş Utku bir an şaşırıp bocalasa da seve seve Dolunay'ın yüzüğünü takmıştı mezuniyet partisindeki o sarhoş gecelerinde.
Ne olduysa ondan sonra olmuştu.Dolunay o yüzükle bir kez kadraja yakalanınca menajerler devreye girmişti. Utku maçlarda ve magazin vakitlerinde yüzüğü imha etse de Dolunay diğer yüzüklerinin arasında unutup afişe etmişti.Böylece Dolunay nur topu gibi sektöre yeni giren Nilsu ile sahte bir aşk yaşamaya başlamış,telaşla yüzük takma mevzuları ile birlikte sektöre "reklamın iyisi kötüsü" olmaz biçiminde dalış yaşamışlardı.
Utku her ne kadar bozuk atsa da Nilsu daha on sekiz yaşında ,yaz dizilerinde yan rol oynayan şirin bir kızdı ve artık onu kıskanma olayına girişmiyordu. Tabi Dolunay biraz daha kızın beline sarılmaya ve poz kesmeye devam ederse potayı Dolunay'ın kafasına geçirme ihtimali de mevcuttu.
Maç enfes geçmişti. Utku'yu soyunma odasında sıkıştırıp "okuldaki" gibi sevişemeyecekleri için el mahkum arabasına ilerlemişti. Evet,artık son model bir spor arabaya sahipti ve kesinlikle Sait'in imza hakkı olmayan hür ve özgür biçimde kendine ait alın terine dair bir itemdi! Nilsu'yu evine bırakırken kızın senaryo ezberine maruz kalmak yorucuydu. Çalışkan,hevesli ve şirin bir kızdı. Dolunay'ın arkasını toplamak üzere harika bir kamuflajdı.
Dolunay ve Utku her ne kadar bir milyoncu sponsorluğunda dizdikleri plastik zımbırtılarla dolu olan eve aşık olsa da hayat standartları gereği oraya veda etmek zorunda kalmışlardı. Artık şehrin biraz daha uzağındaydılar,gözden uzak ve daha sessiz bir lükse sahip konutlarda kalıyorlardı. Aynı evde yaşadıklarını belli edemeyecekleri kadar dışarıda vakit geçirmeleri avantajlarınaydı zira aynı evde birbirlerine deli divane özlem duyuyorlardı. Birinin çekimi diğerinin antrenmanları derken birbirlerine olan hasretleri evin kapısını kapatır kapmaz koridorda sevişmeye başlayarak fitilleniyordu.
Utku takım arkadaşları ile "after partylere" bahane bulmaktan dede lakabı almıştı. Zira duşunu alıp,arabasına atlayıp bir an evvel eve geçmeyi,tenhada Dolunay ile baş başa ter akıtmayı özlüyordu. Gece boyu kaç kez duş aldıklarını unutmak ve her duşlarıda kettle kaynatmak zorunda kaldıkları günleri kahkahayla hatırlamak hoşlarına gidiyordu.
Dolunay geceleri gördüğü kabusların gitgide sırra kadem bastığını hissediyordu. Utku ile üçüncü yıllarına girmeye yaklaşıyorlardı ve her kabus yıllarına bedel olarak geçmişindeki günleri silip atacak kadar kuvvetliydi. Yağmur yağan sokaklardaki mazgallara akıp giden pislikler gibi hayatlarındaki her pislik yok olmuştu.
Artık onun yanında kendini kirli değil,aydınlık ve beyazda hissediyordu.
Dolunay köşe başındaki fırından sıcak ay çöreklerinin nefis çikolatalı kokusunu alıyordu. Tıpkı küçük ve masum bir çocukken her şeyden habersiz annesini beklediği o gece gibiydi. Belki annesinin elini bırakmış,çok yanlış ellerde zede almıştı. Hatta öyle ki ay çöreklerinin enfes kokusunu bile hissedemeyecek kadar kırgın kalmıştı. Bu böyle kalmamıştı. Bu sefer elini tuttuğu kişiyi gözleri kapalı bile bulabiliyordu.Artık kabuslarındaki gece saçlı kadın melodik sesiyle "Beni bul Dolunay." demiyordu. Artık kabuslarının bir çoğu canını yakmıyordu.
Ay çörekleri hiç bir zaman lisedeki Utku'nun onun için pişirdiği "Tutkal usülü " gibi olamazdı ancak yorgun sevgilisi mutfaktan su alacak enerjiye bile sahip değildi artık. Ondan çörekleri ancak özel günlerde çalabiliyordu.İkisi için aldığı ay çöreklerini arabaya yerleştirmiş ve sürmüştü. Kapıda dikilip onu bekleyen Utku yağmurlu havaya sıkkınca iç geçirdi.
"Evin yolunu buldun demek ha?"
"Bize çörek aldım."dedi Dolunay kıkırtıyla. "Tutkalsız."
"Tersliğinden hiç bir şey kaybetmiyorsun,gel içeri. Canım tatlı istiyordu."
"Bilirim o tatlı isteklerini."dedi Dolunay imayla. "Senin de ısrarcılığın bir şey kaybetmiyor be Tutkal."
Dolunay ay çöreğini ikiye bölmüş ve bol çikolatalı aromalı olan kısmı Utku'nun ağzına tıkıştırmıştı.Dudaklarına bir öpücük kondururken ellerini onun topa vurmaktan nasırlaşan ellerine sıkıca kenetlemişti.
"Elimi bırakma."
"Tutkalım ben unuttun mu?"
-----------------------------------
Hayatınızda her zaman ay çöreği yemiş kadar tatlı hisler barındırıp,elinizi hiç bırakmayacak insanlara denk gelmeniz dileğiyle. Hayatınızdaki en kuvvetli tutkal umarım siz olursunuz ve en az sizin kadar tutkal kenetlenmesi yaşatacak insanlara denk gelirsiniz.
Artık kendinize bile bağlanamayacak kadar kopuk hissettiğinizde ya da kirli,yorgun,değersiz,uğraşmaya bile değmeyecek kadar bitkin gibi sıfatları kendinize yük ettiğinizde size uzanan ellere şans vermeyi ihmal etmeyin :*
En kötü gecenizi düşündüğünüzde zor da olsa sabah edişleriniz gibi en kuvvetli tutkalın da kendi öz sevginiz olduğunu hiç ama hiç unutmayın,gökten üç ay çöreki düştü. Yazar ikisini havada kaptı,üçüncüyü kapana da öpücük yolladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay
RomansaDolunay,herkesten köşe bucak kaçan biriydi. Kendine ait duvarları ve asla geçilmeyen surları vardı. Öyle ki kendisine "Tutkal" gibi yapışan oğlanın varlığı bu durumu kökünden değiştirmişti. Artık duvarların arkasındaki karanlığına zorla dahil olmaya...