3: Kardeş Kavgası

395 49 144
                                    

Kalabalık bir anda Haitani kardeşlerin etrafında çember oluştururken, Ran gözlerini kalabalıkta dolaştırdı. Kardeşinin gözlerindeki kararsızlığı görebiliyordu. Sonra South'un sözlerini hatırladı: "Ya onu gebert ya da götünün üstüne oturt."

"Rindou," Ran tedirgin olsa da hala soğukkanlı görünüyordu. "Kuru kuru özür dilemeyeceğim. Eğer bana kırgınsan ya da öfkeliysen durma, vur beni. İstersen ağzımı burnumu dağıt ama bunun sonu yok. Beni öldürsen bile elbet birileri gelip o sikini eline verecek."

"Bu onları ilgilendirmez. Bu kimseyi ilgilendirmez. Çetene söyle, bizim kavgamızdan ellerini çeksinler. Bizim meselemiz, bıraksınlar da kendi aramızda çözelim. Zaten aramıza fazlasıyla insan girdi bile."

"Biliyordum." Ran, kardeşinin ağzını aradığını itiraf etti. "Bu çeteyi bir amaçla topladın ve şimdi bize meydan okuyorsun. Senin derdin benimle... Bu kavganın sonunda kim kazanırsa kazansın ikimiz de kaybedeceğiz biliyorsun, değil mi?"

"Beni sözlerinle etkilemeye çalışıyorsun ama bunu yutmam." Rindou yumruklarını sıktı, bir bacağını arkasına doğru uzatarak hafifçe dizlerini büktü. "Hadi, ağabey!"

"GEBERT ONU, RAN-SAMA!" Ran tribünlerden duyduğu sese dönerek kötü bakışlarıyla herkesi susturdu. Akabinde gözlerini yeniden kardeşine dikti. Onun titriyor olduğunu görebiliyordu.

"Garip..." Ran manipülatif olmak için elinden geleni deniyordu. "Seni yetiştiren benim, Rindou ve sana verdiğim önemli bir dersi unutmuşsun bile. Her ne olursa olsun meydanda duygularını belli etme... Neden bu kadar korkuyorsun? Sana zarar vereceğimden mi yoksa bana zarar vermekten mi?"

Nefesi şaşkınlıkla kesilen Rindou'nun gözleri kocaman açıldı. "Ben korkmuyorum!.." Yumrukları ister istemez gevşedi. "Dır dır edip durduğuna göre asıl korkan sensin, ağabey... Önden büyükler, ilk hamleni yap."

Herkes onları izlerken ve kardeşi baskılarken Ran artık ne yapacağını bilemiyordu. Kardeşine biraz daha yaklaşarak ellerini göğüsüyle aynı hizada kaldırdı. "Sen daha heveslisin. İlk hamleyi sen yap."

Lafta topu sürekli birbirlerine attıkları için ikisi de kardeşinin kavgayı başlatamayacağını düşünüyordu ama ne yazık ki Ran yanılıyordu. Rindou gerindiği gibi yumruğunu Ran'ın yüzüne hiç acımadan yapıştırdı. Sanki karşısında düşmanı varmış gibi davranacaktı bundan sonra.

Çevredeki insanlar dikkat kesilirken, Rokuhara Tandai'nin kavgaya ilgisi artarken ve "Oo!" sesleri eşliğinde Ran yediği yumruğun etkisiyle sendeledi. Canı acımıştı ama onu asıl acıyı veren bunu yapanın kardeşi olmasıydı. "Rindou!"

"Kes sesini ve dövüş!" Rindou ağabeyinin üzerine atıldı. Art arda savurduğu yumrukları Ran'ın savunma teknikleri tarafından engelleniyor olsa da kardeş kavgası resmen başlamıştı.

Ran giderek strese giriyordu. Kazanmak için kardeşine zarar vermesi gerekiyordu ama bile bile ona kaybederse, South da Rindou'yu gebertirdi.

"Rindou," Ran şansını tekrar denedi. "Bak, kollarımı indireceğim şimdi ve sana hiçbir şey yapmayacağım. Hırsını alana kadar vur bana. Sonra geri çekilmeni istiyorum." Akıbetinin ne olacağını bilmeden dediğini yaptı.

Gözleri ne ağabeyini ne de başka birini gören Rindou ise yumruklarını geçirdikçe geçirdi hatta eninde sonunda Ran'ın sersemlemesine sebep oldu ve onu yere yığdı. Artık daha sinirliydi. "Kalksana!" Hırsından ağlamaya başladı. "Kalk ve bana karşılık ver!"

Bu sırada Ran'ın kanayan burnu zemini kırmızıya boyuyordu. Yüzü korkunç bir şekilde sızlıyordu. O da gözyaşlarına daha fazla hakim olamadı. Yanına yaklaşan kardeşinin bacağının eklem yerine tekme atarak onu düşürdü.

Ayakları yerden kesilen Rindou kafasının üstüne düşüp de bayılınca, Ran kendi durumunun vahimliğini unutarak onun yanına gitti. Kardeşini dürterek uyandırmaya çalıştı. "Rindou! Rindou! Rin, uyan!"

Rindou'dan hiçbir şekilde hareket gelmeyince, Ran onu kollarının arasına aldı, tek kulağını göğsüne koydu. Kalbinin zayıf çarpıntısını hissettiğinde, yüzünü göğsüne gömerek ağladı.

İzleyici kitle neler olduğunu daha iyi görebilmek için birbirini itekliyordu ki Ran kollarını hafifçe gevşetti, bir elini kardeşinin sırtında tutarken diğerini de bacaklarına götürerek onu kucakladı. "Herkes beni dinlesin! Kyoudai Ni Taishite çetesi, liderlerinin yenilmesi sonucu düşmüştür. Dağılın!"

Kucağında baygın kardeşiyle, burnunu öptükten sonra, kalabalığı yararak kavga meydanından çıktıktan sonra daha içeri girmeye fırsat bulamamıştı ki yağmur yağmaya başladı. Rindou ise yüzüne yağmur damlaları çarptığından ayıldı.

"İyi misin, Rindou?" Ran kendi halini önemsemeden kardeşinin derdine düşmüştü. "Aslında seni düşürdükten sonra boynunu sıkıp, etkisiz hale getirmek için bayıltmayı düşünmüştüm ama biçimsiz düşüp kafanı çarpacağını tahmin edemedim."

"Kalbimi kırdığın için ben de seni bir yerlerini kırmadan bırakmak istemedim ama şans senden yanaymış." Rindou, ağabeyinin kucağından indi. "Yenildim. Bundan sonrası için ne yapacağımı bilmiyorum. Kararsızım. Umarım kısa sürede hal çaresine bakabilirim... Hoşça kal, ağabey!"

Bundan sonra Ran, Rindou'yu göremez oldu. Her nasılsa kardeşi ondan çok başarılı bir şekilde saklanmayı başarıyordu. Asla onunla yemek yemiyordu, uyandıkları saatten önce yataktan çıkıyordu ve yatağa en son o giriyordu. Tam anlamıyla bir ruh gibiydi.

"Rindou-kun!" Sabahın ilk saatlerinde Rindou kahvaltısını yaparken, bir çocuk ona yaklaştı. "Yanına oturabilir miyim?" Rindou umarsızca omuz silkince oturdu. "Kardeş kavgasından beri iyi görünmüyorsun."

"Öff! Kes!" Rindou, ağabeyinin adını duyduğunda bile sinirleniyordu artık. "Kavga bitti, Ran-senpai'ye yenildim ve çetem dağıldı. Her şey önceden belirlediğimiz kurallara uygun. Ben kazansaydım Ran-senpai de çetesini bırakacaktı. Aslında o yüzden tüm gücümü ortaya koymuştum ama olmadı."

"Üzgün olmanı anlıyorum. Ben de tek bir kavgada bir kardeşimi yitirdim, diğerleri bana sırtlarını döndü. Öz kardeşlerim değillerdi ama bana arkadaşlığın ne olduğunu öğretmişlerdi. Yaptıklarımdan pişmanım."

"Ne demeye çalışıyorsun, Kazutora-kun? Senin, Toman ile olan sorunun ile ağabeyimle benim ne alakamız var? Öz kardeş bile değilsiniz amına koyayım! Arkadaşlarını geride bırakmak daha kolay."

"Bu konu tartışmaya açık aslında. Kimisi için ailesi değerlidir, kimisi için arkadaşları. Benim ailem yok. Var aslında ama yok gibi. Olmasa daha iyi olurdu diyebilirim. Sadece arkadaşlarıma sahipken onlara yaptıklarım sebebiyle çok pişmanım. Ran-senpai'yle aranız iyi görünmüyor. Milletin ağzına sakız oldunuz."

"İnsanların hakkımda ne düşünüp, konuştukları umurumda bile değil. Ağabeyimle ilişkimi de siktir edin. Niye bu mevzuyu siz bu kadar içselleştiriyorsunuz ki anlamıyorum. Bu benimle onun aramızda. Seni ağabeyim mi gönderdi?"

Kazutora iç geçirdi. "Hayır, sadece halinizi görünce en azından gelip seninle konuşmak istedim. Ran-senpai'nin etrafı hep insanlarla çevrili olduğu için ona hiçbir şey söyleyemedim. Onun aksine, sen yalnızsın. O yüzden... Öyle işte!"

"Tamam, sağ ol, Kazutora-kun!" Rindou tepsisini alarak masadan kalktı. Bu muhabbet canını fazlasıyla sıkmıştı. Ağabeyiyle sorunlarına insanlar müdahil olduğu için huzuru kaçmıştı.

Aynı gün ama bu kez öğle yemeğinden sonra Rindou ellerini yıkamak için tuvalete gittiğinde, tuvalet kapısının hemen arkasından dang diye kapandığını işitti ve kapı kilitlendi. Bu sapığın ağabeyi olduğunu düşünerek arkasına döndüğünde karşısında dikilen bir dev gördü. "South-kun!"

"Rindou! Seni nihayet birileri götüme takılmadan yakaladım." South, Rindou'yla konuşurken boynunu hafifçe öne doğru eğiyordu. "Sana bir teklifte bulunmak için geldim. Kardeş kavgası esnasında dikkatimi fazlasıyla çektin. Bu yüzden sana Rokuhara Tandai'nin boş koltuklarından birini teklif ediyorum. Ne dersin?"

Wild Ones 卍 Haitani BrothersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin