KISIM 32

2.7K 196 101
                                    

''Senin bu güzelliğin başıma hep bela mı olacak?''

Boğuk sesinin içinde gizli şehvet tınıları kulağıma dolduğunda hafifçe gülümseyip yüzümü ona çevirdim. Suratlarımız uzun zamandır olmadığı kadar yakındı. Buz mavi gözlerini kara bir tül gibi perdeleyen uzun kirpiklerini baktım. Sonra kalın, biçimli dudaklarına, bana kızdığında çattığı kusursuz kaşlarına ve mermer gibi teninin üzerinde yeni çıkmaya başlamış sakallarına. Bir dua, bir yakarış koptu içimden. Allah'ım bu adam benim en büyük günahımın karşılığı mı yoksa en büyük sevabım mükâfatı mı?

''Belası da, ödülü de olacağım son insansın Erşan Karabeyli.''

Hafif bir gülümsemenin eşliğinde kurduğum cümlem Erşan'ın yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluşturmuştu.

''Öfkeni atmaya Cihangir beye anlattıkların yetmemiş anlaşılan.''

''Sorularına cevap arıyordu ben de yardımcı oldum. Ayrıca size olan öfkem öyle kolay atılacak gibi değil.''

Saçlarıma temas eden parmaklarını ensemde hissetmemle ürpermiştim. Beni öptüğü anları hatırlatan bu hareketi yok sayma çalışarak kafam çevirdim. Farah'ın bakışlarıyla da tam o anda kesişti bakışlarım. Nefretle, kinle dolu bakışlarına meydan okurcasına bakıyordum. Keza ateş olsa cürmü kadar yer yakardı. Gözlerimi devirerek ondan ayırdım ve Erşan'a geri döndüm.

''Küçük kız, bunları sonra konuşacağız şimdi yeri değil. O zaman kadar Farah'tan uzak dur.''

Az önceki bakışmamıza tanık olduğu aşikardı. Zaten şu an için Farah'a bir şey yapmak gibi bir düşüncem de yoktu. Alaycı bir ifade eşliğinde başımla sözlerini onayladım ve az önce masaya bıraktığı bardağına uzanıp kalan son yudumu diktim. Viskinin boğazımı yakarak mideme indiğini hissetsem bile yüzümde mimik oynamıyordu. Ağzımdaki acı tadı geçiştirmek için çantama uzanıp bir dal çıkardım ve sigaramı yaktım. İkinci dumanı henüz ciğerlerime çekmişken Erşan elimden alıp dudaklarına götürdü. Derin bir nefes çekip filtresi rujumun kırmızısına boyanmış beyaz sigaraya baktı.

''Rujunun tadı dilime sadece izmaritle karışmamalı.''

Kaşlarım şaşkınlıkla havalanmış, dudaklarımdan bir kahkaha fırlamıştı. Bu adam bunca hatasından sonra nasıl olurda benim bu kadar hoşuma gidebiliyordu? Ben ne diyeceğimi bilemez bir şekilde gülerken Farah'ın birden ayaklanmasıyla bakışlarımız ona dönmüştü. Yüzümde asılı kalan gülümsememe baktı.

''Bu varoşunda buraya geleceğini keşke söyleseydiniz ben gelmezdim.'' Söylediği aptalca sözler, sergilediği hastalıklı tavırları iyiden iyiye tahammül sınırlarımı zorlamaya başlamıştı. Hiç tanımadığımız insanların yanında hem beni hem de kendini saçma sapan bir duruma düşürmesine elbette izin vermeyecektim. Uzun zamandır susmuştum ve hiçbir faydasını görmediğim çok belliydi. Yine de son bir gayretle sakinliğimi koruyup yerimde hafifçe doğruldum.

''Benimle düzgün konuş ve olay çıkarma Farah. Cenk için buradayız kimsenin tadı kaçmasın.''

''Sana mı soracağım ben nasıl konuşacağımı? Her kafamı çevirdiğim yerden çıkıyorsun. Sen kimsin de şu an buradasın mesela? Gerçi suç sende değil sana bu kadar yüzü verenlerde. Annesi ölen tek senmişsin gibi herkes sana acıyor.''

Söylediği sözler canımı acıtmamış sadece şaşırmama neden olmuştu. İkimiz de birbirimizi sevmiyorduk ama bu kadar insanın içinde yaptığı şey terbiyesizlikti. Cevap vermek için ağzımı açtığımda Erşan bacağıma dokunup elini susmam için kaldırdı.

''Peki sen kimsin de buradasın Farah?''

Erşan'ın çıkışına Farah şaşkınca bakıyordu. Gözlerinde büyük bir hayal kırıklığı ve hüzün yer edinmişti. Ağzını bir şeyler demek için açtıysa da susup dudaklarını birbirine bastırdı. Erşandan ayırmadığı gözleri hafiften dolmaya başlamıştı. Bir kaz saniye öylece dikildikten sonra koltuktaki çantasını bir hışımla alıp hızlı adımlarla Nirvanadan ayrıldı. İlk defa Erşan'ın Farah'a tepki göstermesine şahit olmanın şaşkınlığını yaşıyordum. Herkes havadaki gerginlikten nasibini almış gibiydi. Erşan elini kaldırıp içkilerin yenilenmesini istedi ve geri yaslanıp beni de arkaya doğru hafifçe çekti.

KALENDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin