KISIM 27

2.7K 268 23
                                    


Gece tüm ihtişamıyla devam ederken ben tüm hayal kırıklıklarımla arzı endam ediyordum. Erşan'la salonda köşe kapmaca oynuyorduk. O benden, ben ondan uzak köşelerle yanımızda başkalarıyla vakit geçiriyorduk. Farah bir an olsun Erşan'ın yanından yöresinden ayrılmıyor ve tüm bu hareketler salonda fısıldaşmalara neden oluyordu.

Kokteyl masasında duran şampanyadan koca bir yudum alıp kafamı Erşan'ın bulunduğu yere çevirdiğimde gözlerimiz kesişmişti. Masmavi gözleri bir ışık kaynağı gibi içime işlerken bakışları karnıma krampların girmesine sebep olmuştu. Bana büyük bir hataya, bir yanlışa, bir hayal kırıklığına bakar gibi bakıyordu. Yanlış oydu, hatanın en büyüğü ona aitti. Ben bu hikayede ondan payıma düşüne razı bir figürandım. Görüş alanıma giren Farah elini Erşan'ın yanağına şöyle bir dokundurup ona bakmasını sağladığında Erşan'ın bakışlarındaki acımasızlık silinmiş, her zamanki hissizliğini almıştı.

Sahnede mikrofona iki kez vurup davetlilerin ona bakmasını sağlayan Peyker Hanım dikkatimi çektiğinde ben de herkes gibi sahneye dönmüştüm. Konuşmasına davetlilere katılımdan dolayı teşekkür etmekle başlamış derneğin kuruluş amacını anlatmakla devam etmişti. Konuşmasını bitirirken kurduğu cümleler ise beni başka bir hayal kırıklığına sevk etmişti.

''Son olarak bu muhteşem geceyi düzenleyen, her ayrıntıyı profesyonellikle yürüten sevgili Erşan'a teşekkür ederim. Beni hiç yanıltmadın güzel evladım, var ol.'' Şaşkınlığım ve kırgınlığım tüm hislerimin önüne geçmişti. Erşan bir organizasyon şirketi ayarlamak dışında hiçbir şey yapmamıştı. Beni bütün bu kargaşanın içinde tek bırakıp ortalıktan kaybolması da cabasıydı. Diyecek sözüm ve herhangi bir hakkım olmadığından masamda duran küçük çantamı alıp hızlı adımlarla lobiye çıktım.

Lobinin cam kaplı alanına çıkıp nispeten soğuk havadan bir nefes çekip çantamdan sigaramı çıkardım. Ayağımda ince topukluların neden olduğu ağrıya yarım ağız bir küfür edip dudaklarıma iliştirdiğim sigarayı yaktım. Dışarıda, havayı aydınlatan şimşeklerin eşlik ettiği bir sağanak başlamıştı. Sigaramdan derin bir nefes aldığım sırada çakan şimşeğin yansıdığı camda bir siluet gördüm. Bana ait olmayan bir siluet. Ciğerimdeki dumanı yavaşça salıp arkamı döndüğümde karşımda tüm ihtişamı ve buz gibi bakışlarıyla dikilmiş Erşan Karabeyli'yi bulmuştum.

Simsiyah takımı, gösterişli kol düğmeleri, yeni kısaltılmış saçlarıyla en amiyane tabirle jilet gibiydi. Bakışları siyah saten elbisemin üzerinde şöyle bir dolaşıp tekrar gözlerimi bulduğunda ifadesinde en ufak bir duygu bile yoktu. Masmavi gözleri beni hiçliğine çekerken, mantığım bu defa önden davranmıştı.

''Ne istiyorsun?''

''Senden neden bir şey isteyeyim?'' Ufak bir nefes alıp onun kadar boş ifademle tekrar gözlerine dikkat kesildim.

''Neden buradasın o zaman Erşan?'' Elinde daha önceden fark etmediğim sigarayı dudaklarına götürüp bir duman çekti. Cevabı bundan ibaretti.

''Neden buraya onunla geldin? Neden bunu yapıyorsun?''

''Sen kendini nasıl olurda bana hesap soracak konumda görebiliyorsun küçük kız?'' Sesi hafif bir öfkenin esaretinde çıksa da tavrı bunu yalanlıyordu. Laflarının kalbimde yarattığı hasarı lüzumsuz gören mantığım atıldı hemen.

''Onu yanında süs köpeği gibi gezdirmeni bir mantığa oturtamıyorum sadece.'' Kaşlarını küçümser bir şekilde kaldırıp yarım ağız güldü.

''Süs köpeği demek.. Farah neden benimle birlikte bilmek istiyor musun?'' Tek kaşımı sorgular gibi kaldırdım. Bunu gerçekten çok merak etmekle birlikte alacağım cevaptan da ölümüne korkuyordum.

KALENDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin