Episode 10: Yesterday, Today And Future

387 41 9
                                    

Astrid ve Asger, beklenilenden daha kurnazdı. Anneleri bir Jotun melezi ve ailesinin geri kalanı da Jotunheim kraliyet ailesinden olunca durum normal karşılanabilirdi. Hayatları boyunca, bitmek bilmez bir fesatlık onlarla beraberdi.

Hellheim, tüm kasveti ile herhangi bir canlının ömrünü emebilirdi. Ancak Ölüm Tanrıçası, şüphesiz ki, yeğenlerini oldukça seviyordu. Bu havada bu kadar rahat nefes almalarının başka bir açıklaması olamazdı. Bütün bu olaylardan, sadece yarım saat de olsa, kaçmak istemişlerdi. Halaları onlar için en güzel kişiydi.

"Küçük ölüm bebekleri?" Diyerek yaklaştı Hela. Yüzünde, babasından aldığı bir gülümseme vardı; ölümcül ve tehlikeli. Aynı zamanda farklı bir şefkat barındıran.

"Hala," diyerek zorlukla gülümsediler. Tanrıça, onların bu garip davranışı gözden kaçırmadı.

"Pekâlâ, annenizi ve dedenizi çekiştirme zamanı. Özellikle de o işe yaramaz Kai'yi!"

***

Steve Rogers, karşısında oturan ve tek taşı ile dalgınca uğraşan kadına baktı. Neredeyse tüm ekip salondaydı, ortam gergindi ancak kimin ya da neyin yüzünden olduğu pek de belli değildi. Dudaklarını ıslattı ve hafifçe öne eğildi. "Kızıl?"

İrkilerek ona döndü. "Sadece düşünüyorum."

"Akşam ne pişireceğini düşünmediğinden eminim." Dedi kendini tutamadan gülerek. Sinirleri bozulmuştu. "Bir büyün var mı?"

"Kendim bile başlı başına büyüyüm ama bunu es geçeceğim." Dedi kibirle. Derin bir nefes aldı. "1944'de, Vanaheim'deki evimde bir saldırı oldu. Büyü kitaplarımın bazıları yok oldu. O zamanlar, o kadar önemsemedim çünkü sahip olunabilecek her şeye zaten sahiptim. Yardıma gerek yoktu. Ama şu an, o büyülere ihtiyacım var."

"Geçmişe mi gideceksin?" Dedi inanamayarak.

"Sen de benimle geliyorsun." Bir yandan da parmağıyla onu işaret ediyordu. "Zaman çizgisini bozamam. Kırk beşte yanıma gelen iki kişiden biriydin. Gelecekten gelen ben ve sen, kitapları bu zamana getirdi."

"Her şeyimizi biliyorsun, değil mi?" Dedi Tony gülerek. Pek mutlu bir gülüş olmadığı kesindi.

"Senin, ona ilk ve son kez sarıldıktan sonra yaptığın o şeyden bahsediyorsan, evet, biliyorum." Dedi hüzünle. Natasha'ya döndü. "En yakın dostunu, senin ellerini bırakmamak için sana yalvarırken gördüğümde de aynı ifadedeydim. Başaramadı." Dedi. Steve'e döndü. "O uru metali yığını ve çanta ile gittiğinde bunu yapmaman için seni sabaha kadar dövmek istesem de işe yaramaz. Hepinizin, sonunda neye dönüşeceğini biliyorum. Çünkü zorundayım."

"Bunlar bizim-" dedi Natasha farklı bir bakışla.

"Bunlar, sizin sonlarınız." Dedi Mia. "Gerçekleşmesi gereken ölüm anlarınız. Hoş, Steve o zaman ölmüyor ama eski halinden bir şey kaldığını da söyleyemem. James ve Sam'in o anki bakışını hâlâ hatırlıyorum. Bruce ise daha çok... Şoka girmişti."

Derin bir sessizlik oldu. Kimse, ölüm anlarını duymayı beklemiyordu. Özellikle Natasha, Clint'in ellerini tutarken ölmek istemiyordu. Bu... Nasıl bir travmaydı? En yakın arkadaşının kendi ellerini tutarken ölmesine dayanamazken, ailesi olan bir adamın buna dayanması neredeyse imkansızdı.

Tony Stark ise, ilk ve son kez kime sarıldığını sorguluyordu. Birine böyle bir hareket yapacağını hiç tahmin edemezdi. Ancak sarıldığı kişinin, kendi ölümünden sonra ağır sarsılacağı kesindi. Kimse, kendisine ilk kez sarılan bir adamın, son kez sarıldığını öğrenmek istemezdi. Bu bencillikti ve Tony Stark da nihayetinde bencil biri olsa da bu... Çok fazlaydı.

Yeşil Kurt GerçekliğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin