Episode 16: They Are Immortals

264 27 4
                                    

Bu bölüm, sonu dram-plus artı dram-plus bir bölüm.

Kaos ve dram = Ben

🐺

Hope Stark, oturduğu koltukta ifadesiz bakışlarla etrafı izliyordu. Şüphesiz ki Mabed'den buraya gelmiş ekipteki en endişeli Gwen Parker idi. Kendi soyadını kullanmaya başlamadan önce bir Stark'tı ama on altı yaşından yüz yirmi iki yaşına kadar bir Stark gibi yaşamıştı. Buna rağmen bu endişesi tıpkı bir Parker gibiydi.

Deniz Tomris, oturduğu yerde huzursuzca kıpırdanıyor ve sürekli kolyesiyle oynuyordu. Rebecca Nia Mel ile ilgilenen kişi oydu ve başına bir şey gelmiş olması onu çok korkutuyordu. Ayrıca onun bu evrende ne aradığını da merak ediyordu. Bunların da başında, Rebecca, başka bir gerçeklikte yaşıyordu. Buraya neden gelmişti?

"Eğer biraz daha gergin olursanız hepinizin kafataslarını kırar ve yeniden oluşmasını izlerim." Dedi Hope dişlerini sıkarak. "Canımı sıkmaya başladınız."

"Bu şu an umurumda olan en son şey," dedi Damien Toler. Kendisi Umut Kristali'nin koruyucusuydu ve gerçek anlamda çok umutluydu. Ancak canı sıkıldığı zaman pek de mutlu bir insan sayılmazdı. Ortak alanın bir köşesinde oturan ve çalışan Avengers onlardan mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalıştığı için de gergin hissediyordu ve ister istemez kabalaşmıştı. "Bir an önce Wanda'yı durduralım ve Mabed'e geri dönelim istiyorum. Sen ise oturmuş kahve içiyorsun."

"Neden biraz yumruklaşıp stres atmıyorsunuz?" dedi Jason Maskton alayla. Elindeki viski şişesi ile ne yaptığını kimse anlamasa da kendisi çok keyifliydi. "Bize de uğraş olur hem."

"Hep bu kadar umursamaz mısınız?" dedi Steve iğneleyici bir ifadeyle. Bucky hâlâ uyutuluyordu ancak bu seferki, endişe ile ortalığın içine etmemesi içindi. Ayrıca çocukları da getirmemişlerdi. Hellhaim'de olmaları şimdilik daha güvenli olsa da Thor'un dönmeyişi ve Loki'nin gitmesi için Ölümsüzler tarafından yapılan baskı yüzünden daha gergindi. Mia Kader Kristali ile bağlantılı olabilirdi ama kristal koruyucular her zaman olmazdı ve o zamandan beri herkes kader bakmayı öğrenmişti.

"Bak dostum," dedi Jason oflayarak. Viskisinden büyük bir yudum aldı. "Bizler çok uzun yaşarız. Ve yaşadıkça, varlık bizim için anlamsız kalır. Hasta olmayız, yaralarımız saniyeliktir ve en önemlisi sevgiye aç hale geliriz. Gerçi ben saygıdan yanayım orası ayrı. Ama ondan önce şu var; bizler, bizi önemseyen kimse kalmayınca birbirimizi önemseriz."

"Ve bir zaman sonra bunu da bırakırız." Dedi Rana Tomris. Eşinin elini tutuyor ve ona rahatlatıcı sözler fısıldıyordu. Yüzyıllardır birlikte oldukları için kimse onları yadırgamıyordu. Deniz bir Ölümsüz olarak hapsedildiği çınar ağacından çıktığında bile hemen yanında aynı büyü ile tutuluyordu. Altı yüz yıl beraber iki farklı ağacın içinde uykuda kalmışlardı. Rana uyandığında Adalet Kristali tarafından seçilmişti ve damarlarında akan gücü kontrol etmekte zorlanmıştı. O zaman dünyaları yirminci yüzyıldaydı. Deniz ise on sekiz yüzyıl boyunca onu beklemişti. Dürüstlük Kristali onu oldukça fazla yaşatmıştı. Bir yalan yüzünden katledilen halkları, giden ömürleri düşünülünce, Rebecca'ya bir şey olması durumunda yıkılacağını herkes biliyordu.

"Sakin ol, Argun." Diyerek ona doğru fısıldadı Rana. Birbirlerine, kimliğe kaydedilmeden önceki ile seslenirlerdi daima. Geçmişten kalan tek şey birbirleriyken bunu sonuna kadar kullanırlardı. "Stresin kimseye yararı yok."

"Biliyorum." Diye fısıldadı. "Ama ya ona bir şey olursa, Aybüke? Her şey benim suçum. Onu çok yalnız bıraktım ve o daha on dokuz yaşında."

"Kendini suçlamayı kes." Dedi Nora Allen*. Gergince yüzüğüyle oynasa da dışarıdan oldukça sakin görünüyordu. "Sırf öldük diye kimse üstümüze gelemez. Bunu, bu hayatı biz seçmedik. Ki teknik olarak yaşamıyoruz bile. Her şeyi ya da herkesi koruyamayız."

Yeşil Kurt GerçekliğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin