Episode 19: The Returning Goddess

159 24 8
                                    

Asger, düştüğü yerden nefes nefese doğruldu. Bunun olacağını ama bugün olacağını ona kimse söylememişti. Kız kardeşini gözleriyle arasa da patlamada başka bir yere savrulmuş olmalıydı.

Ragnarok'talardı.

Ve teyzeleri Hela, Thor ile dövüşürken büyükbabaları Loki'yi bulmaya çalışmışlardı. Heimdall'in yanında bile değildi. Fenrir çoktan canlanmıştı belki de ama bilmiyorlardı. Olayları takip etmek imkansız bir haldeydi. Çılgınca koşturan halk da pek yardımcı olmuyordu.

"Astrid!" dedi sesini duyurabilmek için bağırarak. Kendisine çarpanları görmezden geldi ve yıkılmadı. Sol kolu da acıyordu. "Astrid, neredesin?"

"Asger," diye zayıf bir bağırtı ardından inleme duyulduğunda koşmaya başladı. Yıkıntıların oraya geldiğinde içindeki tedirginliğe engel olamıyordu. Enkaz altında kalmış olamazdı, değil mi? Mavi hüzneler hızla elinden süzüldü ve enkazı kucaklamaya başladı. Gün içinde kaç kez bu hareketi yaptığını bilmese de artık yorgunluğunu görmezden gelme zamanıydı. Enkaz havalandığında altındaki bedenin elini görebildi. Dişlerini sıkarak büyüsünü zorladı. Betonları uzağa atabildiğinde tökezleyerek kız kardeşinin yanına ilerledi. Astrid öksürerek nefes almaya çalışıyordu.

"Hey, hey, hey, ben geldim. Sakın." Diyerek onu kucaklayarak dizlerine çekti. Yüzüne düşmüş saçları geriye ittirdi ve kalan büyüsüyle etraftaki tozları dağıtmaya başladı. "Hadi, nefes al."

"Asger," dedi zorlukla. "Pelerinimi al."

"Hayır," dedi fısıldayarak. Güç vermek istercesine onun küçük ellerini avuçlarına aldı. "Ölmeyeceksin. Ölemezsin."

"Annemle babama onları sevdiğimi de söyle." Dedi. Kısa bir an nefesi kesildi. "Steve'e iyi bir amca olduğunu da ekle. Kısa ama güzeldi. Seni seviyorum Asger."

"Ölmeyeceksin!" Kendini ikna etmeye çalışıyor gibi sayıklıyor ve ağlıyordu. Astrid ise öleceğini biliyordu. Çok fazla güç kullanmışlardı. Çok savaşmışlardı ve bazı yaralar çok ciddiydi. Dayanamazdı. "Astrid, söz ver. Ölmeyeceksin."

"Özür dilerim," diye fısıldadı.

Avuçları arasındaki elin sıcaklığını kaybettiğini bile dakikalar sonra fark edebildi. Asgardlılar koşuşturuyor ve canlarını kurtarmaya çalışıyordu. Kimse bu enkaza bakabilecek kadar uzun süre kalmamıştı. Asger ise çaresizce ağlıyordu. Hela, Hellhaim'den gittiğinde peşine düşmemelilerdi belki de. Ya da Loki'nin de Asgard'da olduğunu öğrendiklerinde Astrid'in ısrarlarını duymazdan gelmeliydi. Her şey o zaman farklı olur muydu?

Koyu yeşil pelerinin uçlarını sıkıca kavramıştı yumrukları. Annesi ve babasına ne diyecekti? Bu pelerini gören annesi dokuz diyarı tek gecede yıkardı. Babası da kahrolacaktı. Yıllardır yanlarında olamadığı için yeterince üzgün olmak ona yetmiyormuş gibi bir de evlat acısı çekecekti.

Astrid Barnes, onlarca kişiyi kurtarmayı canıyla ödemişti.

"Asger," dedi usulca sarışın kadın. Elindeki baltayı önemsiz bir şeymiş gibi ileriye savurdu. Gördüğü görüntü her ne kadar canını kavursa da gitmek zorundalardı. "Vedalaşman lazım."

"Benim ölmem gerekiyordu." Dedi suçlulukla. "Yaşamayı benden çok hak ediyordu."

"Bunu bilemezsin."

"Git, Torunn."

"Sensiz gitmeyeceğim." Dedi. Altın sarısı tutamlarını ittirdi ve dikkatli adımlarla yaklaşmaya başladı. "Babam beni buraya getirdiyse, bir nedeni olmalı."

"Var," dedi histerikçe gülerek. "İkimizin de pelerinini ailemize götüreceksin."

Kız kardeşinin pelerinini çıkardı. Saçlarına son kez bir öpücük kondurup ayağa kalktı. Gözlerinden yaşlar akmıyordu artık. Hissizdi. Düşünmüyordu. Torunn, Stormbreaker eline geldiğinde enkazdan sakince çıktı. Konuşmaması daha iyiydi. Asger de usulca yanına geldiğinde ilerideki kalabalığa baktılar. "Ne yapacağız?"

Yeşil Kurt GerçekliğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin