Episode 3: God Of Space

705 64 0
                                    

Asger ve Astrid geçmişe geleli dört saat olmuştu. Bucky'e söylediklerine göre kaybolmuşlardı ve o da yardım etmek için görevlilere haber vermişti. Artan süre zarfında ise onunla beraber zaman geçirmeye çalışmışlardı. Beraber dondurma ve kek yemiş, birbirlerine espri yapmışlardı.

"Anneniz ve babanız kim?" Dedi Bucky. Geldiklerinden beri sormak istese de buna cesaret edememişti. O kadar yakın değillerdi.

Astrid derin bir nefes aldı. "Annemizin adı Mia, babamız James."

"Annemiz bir doktor, insanlara yardım etmeyi gerçekten sever ve bize akşamları şarkı söyler. Sesi mükemmeldir." Dedi Asger onu tamamlayarak. Dudaklarını ısırdı. Devamını söylemek için fazla cesareti yoktu. Kız kardeşi bunu anlamış gibi olaya dahil oldu. "Babamız James, bir asker. Şu an görevde. Bizimle fazla zaman geçiremiyor ama bizi sevdiğini biliyoruz. Asger'in ona benzediğini söylerim sürekli. İkisi de tam bir beyefendi."

Bucky Barnes, anlatılan bu mutlu ve mükemmel aileye gülümsedi. Hayal etmesi bile çok güzel ve göz dolduran cinstendi. İleride böyle bir ailesi olması için Tanrıya dua etti.

"Sizin gibi harika çocuklarım olmasını isterdim. Aileniz çok şanslı."

Yutkunmaya çalıştılar. Ancak boğazlarındaki yumru canlarını yakıyordu. Babaları ile ilgili her şeyi annelerinin küçükken anlattığı hikâyeler ve anılardan biliyorlardı. Büyüdükçe, ona olan özlemleri artıyordu. Onun kim olduğunu ve başına gelenleri öğrendiklerinde ise yıkılmışlardı. Bir büyü aramış ve bulmuşlardı. Ancak bunu uzaktan yapmaları mümkün değildi, ayrıca büyü yapılacak kişinin bunu istemesi gerekiyordu. İrade söz konusuydu. Ve şu an karşılarındaki adam, onlara, keşke çocuklarım olsanız diyordu.

"Tanrı nasip etsin." Dedi Asger gülümsemeye çalışarak. Bucky önündeki kadehinden bir yudum alarak onları onayladı ve hesabı istemek için parmağını kaldırdı.

İki kardeş bakıştılar. Gitmeleri gerektiğini biliyorlardı. Bulundukları mekandan ayrıldılar. Astrid derin bir nefes alarak ellerini iki yana açtı. "Dur."

Zaman tamamen durdu.

"Bu çok zor." Dedi çatlayan sesiyle. Gözyaşları akmak için anını kolluyordu. "Annem haklıydı. Zaman yalnızca can yakıyor."

"Bir," diyerek yutkundu Asger. "Bir hatıra alalım."

Adamın boynundaki asker künyesine baktılar. Oğlan, bir kopyalama büyüsü mırıldandı ve avuçlarında iki kopya künye vardı. Sahteydi ama kesinlikle gerçekti. Boyunlarına taktılar. Soğuk demir tenlerine değdiğinde irkilseler de burukça gülümsemekten kendilerini alamadılar. Astid derin bir nefes alarak ellerini tekrar iki yana açtı. "Devam et."

Zaman kendi akışına yeniden başladı.

"Nasıl gideceğinizi biliyor musunuz?" Dedi Bucky.

"Fransa'da yaşıyoruz ama annemin bir tanıdığı bizi limana götürür. Eminim ki orada bekliyordur." Diyerek erkek kardeşinin koluna girdi. Nazikçe gülümsediler. Adam, tereddüt etse de yavaşça onları onayladı. "Yolunuz parlak olsun."

"Aileni koru Bucky Barnes." Dedi Asger ona gülümseyerek.

"Çünkü onlar seni çok seviyor." Diyerek sözü tamamladı Astrid.

Sokaktan ayrıldıklarında derin bir nefes aldılar. Adamın arkalarından anlamsızca baktığını biliyorlardı. Evin kenarından onu izlemeye başladılar.

"James, burada ne yapıyorsun?" Dedi kızıl saçlı bir kadın gülümseyerek gelirken. Çocuklar sesi duydukları an şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. "Hayatım, yaşlanıyor musun sen? Çünkü buluşmamızı bir buçuk saat ektin."

Yeşil Kurt GerçekliğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin