Bölüm 1

88 10 109
                                    

Öncelikle selamlar arkadaşlar. Hataları düzeltmek için kaç milyon kez aynı bölümleri okumak artık sıktığı için kontrol etmeyi bıraktım ve sonunda cesaretimi toplayıp bölümü yayınlıyorum. Hatalarımı mazur görüp uyarırsanız çok sevinirim 🤍

Ayrıca karakterleri de medyada ki gibi hayal etmenizi istiyorum. Şimdilik kişi olarak kimseyi düşünmedim zamanla olur belki.

Umarım seversiniz, iyi okumalar 💖

&

⇆ ◁ Teoman - Kupa Kızı Ve Sinek Valesi ▷ ↻

Soluk soluğa, koştur koştur sınıfa gidiyordum. Aralık ayına gelene kadar, sürekli geç kalarak devamsızlığımı bitirdiğim için ölsem bile o sınıfta olmam gerekiyordu. Koşarken, içimden de 'Koş Hazal, koş!' direktifleri vermeyi ihmal etmiyordum. Koridorun başına ulaştığımda, koridorun sonunda, sol tarafta olan sınıfımın kapısının kapandığını gördüm. Sınıfa girenin hoca olduğunu düşünerekten daha hızlı koşmaya başladım. Koşmaktan ciğerlerim iflas etmişti ama yok yazılmamak için ciğerimi feda edebilirdim. Kapıyı açtığımda hızımı alamayarak önümde duran kişiye sert bir şekilde çarptım. Bu anı beklemiş gibi sınıftan bir anda gülme sesleri duyuldu. Eğer çarptığım kişi hoca olsaydı sorun edebilirdim ama Ege olduğu için ben de gülmelere eşlik ettim. Zar zor aldığım iki nefesi hem gülerek hem de "Ay çok pardon." diyerek harcadım.

Ama bay ruhsuzdan aldığım yanıt, donuk suratıyla "Sıkıntı yok" oldu. İlk defa benimle konuşuyordu. Bu bile büyük gelişmeydi. Arkasından yanına geçerek hoca'nın gözlerinin içine baktım. Yalvar yakar yok yazılmadan yerime geçmem gerekiyordu. Ama karşımdakinin dakik Nalan olması altı çizilmesi gereken büyük bir detaydı.

"Geç kağıdı alın!" dedi, tam da tahmin ettiğim gibi. Zaten bu kadını yok yazmaması için ikna etmeye çalışmak yerine, yoklama kağıdının kaybolması ya da sistemin çökmesi için Allah'a dua etseydim daha iyi sonuç alırdım.

Bütün düşüncelerimi kenara bırakarak "Hocam valla bir daha olmayacak bir kerecik izin verin. Söz veriyorum." dedim.

"Ben size kaç defa dedim dersime vaktinde girilecek diye!"

"Nalan Hocam son senem de sınıfta kalacağım," dedim, ağlamaklı ses tonuyla. Aslında sesim, ağlayacağım için öyle değildi. Tamamen rol kesiyordum. Son çare ellerimi birleştirdim "Lütfen..." dedim, yalvarırcasına. Elimi birleştirmekten daha fazlasını da yapabilirdim. İkna olacağını bilsem önünde diz bile çökerdim, kendimi yerlere atardım ama ikna olmayacağı için o kadar alçalmaya gerek yoktu. İnat kadın ya!

"Beni ilgilendirmiyor daha önce düşünecektin!" demesiyle, Nalan hocacığımın (!) sesi hem cümleye hem de konuya noktayı koymuştu. Ege itiraz etmeden hocayla konuşmamızı dinliyordu. Ne vardı sanki biraz destek olsaydı.

Konu'nun kapandığı kesinleşince önde Ege arkasında ben sırayla sınıftan çıktık. Kapıyı kapatıp birkaç adım attıktan sonra "Uyuzsun ya! insan destek olurdu biraz" dedim, arkasından. Sesimden sitem ve sinir akıyordu. Arkasına bile dönmeden "Devamsızlığı biten sensin ben değilim." dedi, her zaman ki ruhsuzluğuyla.

"Acıyıp yardım etseydin bari yazıklar olsun. Senin de bittiği zaman görürüm ben seni." dedim, yapmacık sitemle. Olayın ve Ege'nin ciddiyetinin aksine ben hala işin dalgasındaydım. Cevap vermeden ilerlemeye devam etti. Bu çocukla konuşmak gerçekten çok zordu. Sınıfta iletişim kuramadığım tek kişiydi kendisi. Şimdiye kadar kötülüğünü hiç görmedim ama aşırı soğuktu.

Müdür yardımcısının kapısına geldiğimizde "Sen gir" diyerek kapıda durdum ve yüzüklerimi teker teker çıkarmaya başladım. Şaşkınlıkla yüzüme bakarak "Napıyorsun?" diye sordu. Aşağıdan topladığım kısa dalgalı saçımı açıp küpelerimi de gizlerken "Bunlarla giremem ikinci bi' azar yemek istemiyorum." dedim. Takı takmanın kişiliği etkileyeceği sanılan saçma yönetimli bir okulda okuyorduk. Sanki Ege bunu bilmiyor gibi soruyordu bir de!

LotusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin