⇆ ◁ Mavi Gri - Ansızın Gel ▷ ↻
İstiklal marşı için sıra olmuş, Müdür'ün konuşamayışına maruz kalmamak için Mor ve Ötesi - Sor dinliyordum. Adam düzgün konuşamıyordu bile nasıl müdür yapmışlardı?
Herkes kendi arasında Müdür'e söverken ben de hala gelmeyen Sezin'den bir haber bekliyordum. Mesaj atmıştır belki düşüncesiyle telefonuma bakıyordum ki yanıma bir kıpırtı oldu. Sezin olduğunu düşünerek kafamı telefondan kaldırıp baktığımda Ege'yi gördüm yanımda. Ama bu sefer konuşmak gibi bir niyeti yoktu. Yüzüme bile bakmıyor Müdür'ü izliyordu. Haklı olarak Hazal. Yaptığını telafi etmek için al sana fırsat.
Önceden, ruhsuz diye dert yanarken yakın olduğunda da yakın diye dert yanmaya başlamıştım. Bu çocuk ne yapsa bana batacaktı sanırım. Fakat artık her şeyi daha normalleştirmek için ve de hatamı telafi etmek için bir adım atabilirdim. Kulaklığın tekini kulağımdan çıkardım "Bu kadar dikkatli dinlemeni gerektirecek ne söylüyor acaba?"
Duymamış gibi "Hı?" diyerek bana doğru döndü. Sonrasında "Sana da günaydın." dedi. Konuşurken ciddiyetinden ödün vermiyordu. Tekrar eski ruhsuzluğuna bürünmüştü.
"Birincisi hı değil efendim ikincisi günaydın demedim."
"Ben öyle cevap vermek istedim." dedi, ters ters.
"Paşama bak, nezaket sıfır." dedim ben de aynı şekilde tersleyerek. Öne doğru eğilip yüzüme yaklaşarak "Efendim." dedi. Amacından şaşma Hazal, daha fazla terslemek için değil hatanı telafi etmek için konuşuyorsun şuan.
"Kus-" tam konuşacağım sırada konuşmama izin vermeden "Dengesizsin." dedi, histerik bir kahkaha atarak. Hem konuşmama izin vermemesi hem de böyle davranması sinirlendirmişti. İki dakika susup özür dilememe izin verse böyle devam etmeyecekti konuşma.
"Diyene bak, sen sanki çok farklısın. Bi' ruhsuz ve kabasın, bi' iyisin!" dedim, kaşlarımı çatarak.
Sinirle "Senin hareketlerine göre davranıyorum." dedi.
"Ben senin sözünü hiçbir zaman kesmedim ama." dedim, aynı sinirle.
Yüzü hala eğilmiş şekilde yüzümün dibindeydi "Ruhsuz değilim, kaba hiç değilim. Sen bana bir iyi bir kötü davranırken benim davranışlarımı sorgulayamazsın. Ayrıca soğukluk ve kabalığı karıştırma hiçbir zaman sana kabalık yapmadım. Sevmediğim insanlara sıcak davranmıyorum sadece." dedi, dişlerinin arasından.
'Yalandın, yaralandın
Dermanının ismi yok'Duyduklarım karşısında gözlerim kocaman açıldı. Tavrının bir tek bana karşı böyle olduğunu anlamıştık zaten ama onun ağzından duymak kırıcı olmuştu. Söylediklerinin hepsinde haklıydı. Arkadaşlarıyla eğlendiğini görmüştüm ve de bana hiçbir zaman kabalık yapmamıştı. Sadece soğuktu ki bu davranışı da sonradan değişmişti. Bu da önceden beni sevmediği anlamına geliyordu. Ama neden?
"Niye o zaman konuşmaya çalışıyordun? Gülücük koymalar, göz kırpmalar, yanıma gelmeler..."
"Konuşmaya çalışan sendin ben de karşılık vereyim dedim." yanımızdakileri önemsemeden yüksek sesle konuşmaya devam ediyorduk. Sinirimiz, sesimizden asla azalmıyordu.
"Bir de düşünmedim demen yok mu şaka gibisin." dedim, sinirli bir alayla. Sinirle derin bir nefes aldım "Telefonumu izinsiz karıştırmaya kalktığın halde belki öyle değildir durum, haksızlık etmişimdir belki diye düşündüm. Söylediklerim hoş değildi biliyorum fakat senin de bana hak vermen gerekirken söylediklerine bak." nefes verdim "Telafi etmeye çalışacak özür dileyecektim ama beni sevmediğin için çözmemize de gerek yok bence." artık daha sakin konuşuyordum. Yüzüme şaşkınlıkla bakıyordu ben de ona kırgınlıkla. Elbette herkese kendimizi sevdiremeyiz fakat bunu karşımızda ki insandan açık açık duymak fazlasıyla kırıyordu. Kırdığım gibi kırılıyor, karmamı ödüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lotus
ChickLitAşk. Yüzyıllar boyu adını nesilden nesile aktarmayı başaran üç harflik kısacık kelime... Dillerden düşmeyen, adına bir sürü kitaplar, şarkılar, şiirler yazdıran bu aşk neydi? Sorumu değiştirmek gerekirse aşk diye bir şey var mıydı? Bana sorarsanız b...