Öz anne ve babamla bir görüşme yapıp fikrimi değiştirdiğimi söylediğimde çok mutlu olmuşlardı.
Eşyalarımı almak için Sinan ile birlikte eski evime gelmiştik. Kapıyı çaldığımda kapıyı annem açtı. “Hoş geldiniz.”Dedi Sinan’a doğru bakarak. Cidden mi? Görmezden mi geleceksin anne?
Ben de onu görmezden geldim. Odama girmek için salonun önünden geçmem gerekecekti. Bugün pazardı ve babam evdeydi. Onu görmek istemiyordum.
Hadi Sena, yarım saat sonra o hayatından tamamen silinecek. Buna katlanabilirsin bence.
Katlanırım. Nelere katlandım.
Odaya yaklaşırken salondan sesler geliyordu. Her zamanki futbol maçı izlerkenki mırıldanmalarıdır diye düşündüm.
“Al kızım bunu da ye.”
“Of baba midem almıyor artık ama!”
“Arkandan ağlayacak ama bak?”
“Bezelye nasıl ağlayacak ki?”
Yanılmışım.
Karnıma yumruk yemiş gibi oldum. Buruk bir tebessüm ettim. Ne derseniz deyin, kan bağınızın olmadığını öğrendikten sonra size çöp muamelesi yapan bir babaya sahip olup öz kızıyla olan konuşmalarını dinlemek zordu.
Kendimi toparlayıp hızlıca salon kapısının önünden geçtim. Ellerim titrerken siyah valizimi çıkardım ve rastgele kıyafetlerimi içine fırlattım. Elime annem ve babamın ilkokul mezuniyetimde bana aldıkları pembe kabarık elbise geçince kendimi tutamadım. Gözümden yaşlar boşalmaya başladı. Elimde elbiseyle yatağa oturdum. Bir elimi ağzıma kapadım. Lanet olsun bu hıçkırıklar! Sesimi duymasınlardı. En azından annem, kan bağının ne önemi var, sen benim kızımsın diyemiyor muydu? Tamam dünyanın en iyi çocuğu olmayabilirdim ama onlar ters davranmaya başlamadan önce gayet saygılıydım. Babam, keşke o testi yaptırmasaydı. Keşke bizi karıştırdıkları ortaya çıkmasaydı. Keşke, keşke beni de seven biri çıksaydı.
Sakinleştiğime emin olduktan sonra kalan eşyalarımı ve gitarımı aldım. Sinan bana yeni gitarımı aldıktan sonra bunu satabilirdim. İyi bir birikim yapmam gerekiyordu. O insanlara güven olmazdı. Salonun önünden tekrar geçmem gerekiyordu.
“Şuradaki patatesi de uzatır mısın?”
Ağzına vuracaktım bir tane. Doymak bilmedi. Hayatında hiç beslenmedin mi?
O adamın hayatından veda etmeden çıkmak istemiyordum. Salonun kapısında durdum.
“Babacığım, nasılsın iyisin inşallah? Her neyse umurumda değil. Sadece şunu söylemeden gitmek istemedim. İki senedir dünyanın en iğrenç babasısın. Hayır tamam yobaz, cahil biri olduğunu biliyoruz da en azından ortaokulu bitirene kadar süper bir babaydın. Kan bağı ne kadar önemliymiş senin için ya. Umarım üç senedir kullanmadığın babalık becerilerin paslanmamıştır da Seda’ya iyi bakabilirsin. Hoşça kal.” Diyip gülümsedim.
“Seda değil tatlım. Hafıza arızalı galiba.” Gıcık gıcık gülümseyip racon kestiğini sanan kıza döndüm.
“Ay çok pardon! Selma olacaktı değil mi? Pek gerekli olmayanların ismini kafamda tutmam. Kusura bakma. Hadi bye bye.”
Aptal. Aptal. İkisi de aptal.
Annemin yanından geçerken “Mükemmel kocacığın ve kızınla çok istediğin müthiş hayatı yaşarsın umarım anne. Güle güle.”
“Yaşarım tabii. Sana mı soracağım?”
Hayır hayır, üçü de aptal.
Şimdi ise yeni evimin önünde duruyordum. Gri, büyük bir evdi. Bayağı büyük. Erdoğan’ın sarayının küçüğü olanından. Sağ ayakla girsem yeter diye düşündüm. Kapıyı anahtarla açıp içeri girdiklerinde ayakkabılarını çıkarıp ayakkabılığa koydular. Aynını yapıp onları takip ettim. Salona girmiştik. İçeride tahmin edin kim vardı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELEFTERIA
ChickLitElefteria kelimesi Yunancada özgürlük anlamına gelir. Aile kitabı, klasik olanından. Ya da olmayanından.