8

8.7K 499 21
                                    

Peri içeri girdiğimi fark etmemiş gibiydi. Yatakta arkasını dönmüştü ve omuzları sarsılıyordu. Denizi, Poyraz’ı ya da oğullarından herhangi birini çağırsam olmuyor muydu?

Lanet vicdan azabı.

Yatağın sağ köşesinde kıvrılmıştı. Yatağın diğer ucuna kendimi attım ve bağdaş kurdum. Nihayet birinin geldiğini fark ettiğinde arkasını döndü ve beni görünce acemice gözyaşlarını silip gülümsemeye çalıştı. Ellerini tutup yüzünden uzaklaştırdım.

Ama ben bunu yerim.

“Ee anlat bakalım Perihan Ertekin Kozcuoğlu. İsmin de ne uzunmuş. Özkan’dan boşan bence böyle çok uzun bu hem Ertekin daha güzel.”

Burukça gülümsedi.

“Bir şey yok güzel- Sena. Şu aile içi olaylar biraz yordu beni de. Hadi sen git odana bir şeyim yok taş gibiyim.”

Yüzüne yaklaştığımda bana merakla baktı.

“Sen benim gözlerime bir bak. Bende bunları yiyecek göz var mı?”

“Gözleri de bana çekmiş maşallah. Ama yok yemezsin sanırım.”

“Hadi dökül. Rakı falan da getirirdim ama çarpmasın şimdi bizi. Bira da beni keser dersen odamda biraz stokladım.” Dedim bilerek sinirlenmesi ve kafasının dağılması için. Ama takmadı bile.

“Nasıl ya kızmayacak mısın? Alenen itiraf ettim az önce?” diye devam ettim.

“Ya aman bana ne sizin ne yiyip içtiğinizden. Doğurmuşuz bilmem kaç tane çocuk hepsi olmuş başıma eşek kadar hala ne içtiğinizi mi sayayım?”

Sinir bozukluğuyla güldüm. O da gülüşüme eşlik etti.

“Tamam tamam. Anlat artık şu meseleyi.”

“Of! Sema ile buluştuk. Ciddi bir şey anlatacağını söylemişti telefonda ama buluşunca hakaret falan etmeye başladı. Onun kızım olmadığını fark etmeyecek kadar kötü bir anne olduğumu, yıllardır senin baban senden nefret ederken ve bir aile ortamından uzakken ailemle mutlu mesut yaşamışım. Vicdan azabı çektirmeye çalıştı işte. Ve haklı da. Kimse bilmese benim hissetmem gerekirdi. Sen evimize geldiğinden beri nasıl bir hayat yaşadığını sana sormadım bile. Kötü bir anneyim, üstelik şirkette sen telefonla konuşurken duyunca seni. Her şey üst üste geldi işte ne yapayım tutamadım kendimi.”

“Öncelikle Peri. Sana hakaret etmemeliyim ama annem olmasaydın sana kesinlikle geri zekalı derdim. 17 yaşında ergen bir kızın dediklerini bu kadar kafaya takman çok saçma. Seni yaralamak istiyor sen de çekinmeden seni kırmasına izin veriyorsun... Bak, ben Sema gibileri çok gördüm. Özellikle kendi evimde. Bunlar annem ve babamdı. Önceleri kırılırdım, ağlardım. Kendi anne babam bile beni sevmeyince, çocuk aklı işte arkadaşlarım sevgilim neden sevsin diye düşünürdüm. Hatta bu hayatımı çok etkiledi bir dönem. Sonra ne oldu biliyor musun? Allah’ıma bin şükür bana vahiyle bir beyin yolladı. Bir daha sevgiye layık bir insan olmadığımı düşünmedim. Uzun lafın kısası Sema anne babasına çekmiş. Üçü de geri zekalı. Ve benim hayat felsefem nedir biliyor musun? Geri zekalıların sözlerine gereğinden fazla anlam yüklersen boku yersin. Anladın?”

“Anladım. Her şey için çok özür dilerim ve seni çok seviyorum kızım. Düşüncesiz davrandım. Sen daha yeni yeni alışırken seni boğmamalıydım. Bundan sonra sınırımı koruyacağım.”

“Teşekkür ederim. Şimdi, dünyanın en düşünceli insanı olduğum için kendini kötü hisseden anneme yemek hazırladım. Herkes bizi bekliyor aşağıda. Hadi yürü.”

Şaşırmıştı. İlk günden beri hep onlar adım atıyordu ve ben ilk defa bir adım atmıştım.

Aşağı indiğimizde Peri kendini toparlamıştı. Yemek salonuna girdik. Hepsi bizi beklemişti. Yani Peri’yi.

Makarnayı tabaklara tek tek servis ettim ve herkese bol keseden koymayı ihmal etmedim.

Ben tadına bakmadan Perinin tepkisini merak ettim. Makarnayı benim yaptığımı sadece o biliyordu. Birden solumdan bir öğürme sesi geldi.

“Bu ne oğlum zehirlendim resmen!”

"Baba ambulansı ara."

"Ne koymuşlar bunun içine?!"

Aynı tarz cümleler diğerlerinden de çıkınca onlara sataşmadan yemeğin tadına baktım. Evet, tuzu çok fazlaydı, makarnalar hamurlaşmıştı, fazla baharatlıydı ve iğrençti. Omuzlarım düştü. Ne icatlar çıkarıyordum ki? Yemek yapmak benim neyime. Yemek iğrenç olunca Deniz gerizekalısı mutfak görevlilerini çağırdı. Kadınları azarlamaya hazırlanırken konuştum.

“Onlar yapmadı yemeği. Ben yaptım. Abla, siz evlerinize gidin hadi iyi akşamlar.”

Açık söylemek gerekirse sinirlenmiş ve kırılmıştım. Kime kırılmam gerektiğini bilmiyordum. Kırılmıştım işte. Uzun zamandan sonra ilk kez kendim dışında başkasını düşünüp bir şey yapmıştım ama olana bak. İşin yoksa bir de Deniz ve Poyraz’ın dırdırını çek.

Özkan, “O kadar kötü değil ya biraz tuzlu olmuş sadece.” Deyip durumu toparlamaya çalıştı.

Gülüp, “Neyse. Siz çorba falan içersiniz daha yemek çok. Ben odamdayım.”

Peri benimle birlikte ayağa kalktı.

“Benim canım çok pis pizza çekiyor. Kızım sen de gel salona birlikte pizza söyleyelim. Bunlar da çorba içsinler.” Dedi bir kolunu omzuma atarak.

Salona girip koltuklara kurulduğumuzda o sipariş vermeye başladı. Bense düşünmeye. Herkesin hiç bir şey olmamış gibi, bana belli etmeden sanki güzel olmuş gibi yemeye devam etmesi gerekmiyor muydu? En azından filmlerde böyle oluyordu. Rachel’ın arkadaşları öyle yapmıştı. Tamam bir tek o dizide görmüştüm bunu.

Ne saçmalıyordum zaten. Yemeği benim yaptığımı bile bilmiyorlardı. Peri biliyordu sadece.

Senin yaptığını bilseler bile aynı şeyleri yapacaklardı. Sadece kızdıkları kişi değişecekti. Sana kızacaklardı.

Ani bir hareketle salondan ayrıldım ve odaya geldim. Peri arkamdan seslenmişti ama arkamı dönmemiştim. 

Ne sanmıştım ki zaten. İki iltifat aldım, iki bağıra basıldım diye ailem mi olacaklardı? Bu yaşıma dek ailesiz güzel idare etmiştim tek başıma. Şimdi de ederdim.

Sinan’ın aldığı gitarı es geçerek eski gitarımı aldım. Üzerimi değişip bir tayt ve sweatshirt giydiğimde hazırdım. Cem ısrarlarıma dayanamayıp erken gelmişti buraya ve dediğine göre çalacağımız mekana kadar ayarlamıştı. Bundan sonra küçük pub tarzı bir yerde çalacaktık. Açıkçası nerede olduğu umurumda değildi. Gitarımı özlemiştim. Müziği özlemiştim.

Cem’i aradım. Mekana gitmesini söyledim. Normalde bir hafta ara verip öyle devam edecektik ama stres atmam gerekiyordu. Stresini spor yaparak ya da resim çizerek atabilenlerden değildim. Müzik iyiydi, yeterdi, artardı.

Çantamı da alıp çıktım evden. Giderken Özkan’a ayak üstü haber vermiştim ama duyduğundan bile emin değildim. Taksiye atlayıp şoföre direkt konum açılı olan telefonu verdim. Cebimde beş kuruş yoktu ama Allah’ın unuttuğu dağa ev yaptıkları için taksiye ihtiyacım vardı.

1 saatin ardından vardığımızda Taksim metrede çok güzel bir miktar yazıyordu.

“Abi sende pos cihazı olmasının ihtimali yüzde kaç?”

Bana o kadar kötü baktı ki bir an öldüm sandım. Elimi kapı koluna uzatıp hemen tüydüm ama şans uzun zaman sonra ilk kez yüzüme gülmüştü ki mekan girişinde Cem beni bekliyordu.

“Cem... Koşan... Adam... Para ver... Taksi.” Dedim nefes nefese. İçeri girdim hemen.

Mekana girdiğimde başıma geleceklerden habersizdim.

____

Gecikme icin cooook ozur dilerim panoma yazdim zaten neyse iyi geceler sanal askitolarim

ELEFTERIAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin